Bireysel soru tarihi

HİÇ düşündünüz mü?

Haberin Devamı

Hayatımızdaki soruların ne kadarı içeri...

Ne kadarı dışarı gidiyor?

Yani hayatımızdaki hataları hangi tarafta ayıklamaya çalışıyoruz?

Ya da...

Ruhumuza tebelleş olan soruların ne kadarını içimize...

Ne kadarını dışarı doğru yüklüyoruz?

Bulun bakalım...

Kendimize mi daha çok soruyoruz?

Yoksa ötekine mi?

Babamıza mı?

Arkadaşımıza mı?

Eşimize mi?

Sevgilimize mi yüklüyoruz?

Kadere mi?

Sisteme mi yüklüyoruz o soruları?

Hiç baktınız mı?

Sizin bireysel soru tarihiniz nedir?

Nelerden oluşur?

En kuvvetli sorunuz nedir mesela?

En yıkıcı soruyu ne zaman sordunuz kendinize?

O keskin soru matkabı en son ne zaman size doğru döndü?

Sordunuz mu?

Bir camı ayna haline getiren o sır tabakası sizin içinizde ne kadar kuvvetle duruyor?

Kendinizi o sırlarınızla bir ayna haline getirebiliyor musunuz?

Haberin Devamı

Mesela işinizdeki bir başarısızlık öyküsünün kahredici sorularının ne kadarını rakibe ya da patrona yüklersiniz?

Ne kadarını aynada gözlerinizin içine bakarak kendinize sorarsınız?

Ya da bir ayrılığın hatasını ötekinde mi...

Yoksa kendinizde mi ayıklarsınız?

Niye mutsuz oldum diye sorulur da...

Neden mutluyum diye sorulmaz mı?

İHTİMAM

Dün çok sevdiğim bir insan bana kısa bir mesaj gönderdi:

Diyor ki...

“Benim son yıllarda keşfettiğim en güzel kelime İHTİMAMDIR”.

İhtimam!

Sorun bakalım...

Yeryüzüyle gökyüzü mesafesinde nasıl bir ihtimam grafiğiniz var?

Birbirimize, yaşadıklarımıza, sevdiklerimize, okuduklarımıza, dinlediğimiz müziğe ne kadar ihtimam gösteriyoruz?

Yoksa...

Bitmek tükenmek bilmeyen bir oburlukla en değerli duyguları, anları, yaşanmışlıkları boş bir hafıza kartı gibi fırlatıp atıyor muyuz?

Ve şimdi o sevgili dostumun kısa mesajından anlıyorum ki...

İnsanlık tarihi...

Dışarı doğru sorulan sorulardan değil...

İhtimamla kendi içimize doğru sorduğumuz sorulardan oluşmaktadır.

Cevap için...

Bakınız... BÜTÜN ESERLER!

Yazarın Tüm Yazıları