Birbirlerini 18 yıl sonra farkeden arkeolog çiftin hikayesi

Güncelleme Tarihi:

Birbirlerini 18 yıl sonra farkeden arkeolog çiftin hikayesi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2016 12:14

Birbirlerini 18 yıl sonra farkeden arkeolog çiftin hikayesi

Haberin Devamı

 

* Birbirlerini 36 yıldır tanıyan, aynı siperde yan yana asker olarak Patara antik kenti için mücadele eden, ancak tanışıklıklarının üzerinden tam 18 yıl geçtikten sonra birbirlerini 'gören' iki bilim insanının hikayesi bu.

* Önce kalpleriyle nikah kıydıkları Patara'da sonra da kendi nikahlarını kıyan 'Hocaların Hocası' Prof. Dr. Fahri Işık ve Prof. Dr. Havva İşkan Işık, arkeolojiyle geçen yıllarını tüm içtenlikleriyle anlattılar.

'HOCALARIN hocası' 72 yaşındaki bilim insanı Erzurum ve Antalya'dan sonra Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nün de kuruluşuna öncülük eden Prof. Dr. Fahri Işık ile Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi eşi Prof. Dr. Havva İşkan Işık ile sohbet, arkeolojiyi seçmelerinin nedeniyle başlıyor.

Fahri Işık, Malatya'da doğup büyüyen bir çocuk olarak arkeolojiyi seçmesinin nedenini tek bir kelimeyle anlatıyor: 'Özgürlük'. Lise son sınıfta özgürlük tutkusu nedeniyle pilot olmak istediğini, Hava Harp Okulu sınavını kazandığını, ancak renk körlüğü nedeniyle 'uçamazsın' denildiğini anlatan Fahri Işık, “Ben de gökteki özgürlük olmazsa yerdeki özgürlük olur diyerek arkeolojiyi seçtim" ifadelerini kullanıyor.

1961'de arkeoloji ile tanışan, Türkiye ve Almanya'daki eğitimleri dahil 55 yılının bilimle geçtiğini anlatan Fahri Işık arkeolojiyle ilk tanıştığı yerin ise doğup büyüdüğü Malatya'daki Şaban Dede Tepesi olduğunu anlatıyor gülerek. Işık, “O dönemde tepeyi kazmışlar ve bir duvar çıkmıştı. O tepeye gidip düşünürdüm bu neyin nesi diye. 19 yıllık bir aradan sonra Malatya'ya gittiğimde Şaban Dede'yi sorduğum belediye başkanı 'Seni bekliyor' demişti" şeklinde aktarıyor duygularını.

BİR HEYKELLE İLK GÖRÜŞTE AŞK

Kütahyalı olan ve arkeolojiyle ilk kez lise gezisinde tanıştığını anlatan Havva İşkan Işık ise, “Okul gezisinde Aizanoi antik kentine gitmiştik. Otobüs durduğunda ilk ben inmiştim. Karşımda ünlü Zeus Tapınağı'na ait olan devasa bir kadın büstü duruyordu. Onunla göz göze geldim. Bir heykelle bir insan arasında ilk bakışta aşk olabilir mi? Oldu. O andan itibaren benim için tutku haline geldi arkeoloji" diyor.

AVRUPA'NIN ANA KENTİ MİLET'TİR

Fahri Işık, bir ömrü arkeolojinin içinde geçiren bir bilim insanı olarak “Şunu da yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?" sorusuna “Patara gibi bir yeri çocuklarım (öğrencileri) ve arkadaşlarımla birlikte insanlığa armağan etmiş olabildikten sonra insan nasıl şunu da yapsaydım diyebilir?" yanıtını veriyor. Ancak bir de ekleme yapıyor:

“Eğer Anadolu'da hiçbir antik kentte henüz kazılar başlamamışken bana 'Nereyi istersin?' diye sorsalardı Milet'i alırdım. Çünkü Avrupa'nın ana kenti Atina değil Milet'tir. Bugün batı uygarlığını yaratanlar da Miletliler aslında."

PATARA İÇİN İZNİ 7 YIL BEKLEDİK

Patara'da kazı çalışmalarında bu yıl 28'inci yılı doldurduklarını anlatan Prof. Dr. Fahri Işık, Patara'nın öyküsünü ise şu sözlerle aktarıyor:

“O zaman Erzurum Atatürk Üniversitesi'ndeydim. Doğu Anadolu'da yüzey araştırmaları yapıyorduk. Bir gün Baki Öğün hoca 'Kazı yapmadan olmaz. Likya'da 3 kent var. Gidin, gezin ve karar verin' dedi. Bu kentler Tlos, Pinara ve Patara idi. Hocam, Tlos'un çok bereketli topraklar olduğu için kazı çalışmalarında güçlük çıkaracağını söylemişti. O nedenle Tlos'a hiç uğramadan Pinara'ya, ardından da Patara'ya gittik. Patara'ya gittik ki, her taraf kum, bataklık. Ama girer girmez insanı çeken bir yanı vardı Patara'nın. Köyde sadece 15- 20 tane tek katlı evler vardı. Biz 1981'de başvurduğumuzda ne kadar önemli bir yere talip olduğumuzu anlamış olduk. Tam 7 yıl izin bekledik! İzni alıp gittiğimizde baktık ki, oteller, kooperatifler, sayısız yazlık yapılmış bu süre içerisinde. Havva ve Nevzat (Prof. Dr. Nevzat Çevik), tüm ekip tek hedefe yoğunlaştık. Devletin koyduğu yasalar çerçevesinde kenti geleceğe korumaktı bu hedef. 2004'e kadar 16 yıl sürdü bu misyon. İyi ki Havva, Nevzat, çocuklarım vardı. Onlar kazı çalışmalarında başarılı işler yaptılar. 'Hiçbir şey yapamadılar' dedirtmediler kimseye çok şükür."

PATARA'DA HAVVA'NIN EMEĞİ ÇOK

2009 yılında Patara'nın kazı başkanlığını eşine devrettiğini belirten Fahri Işık, bunun nedenini “Çünkü Havva'nın emeği var. Ayrıca Likya anaerkildir. Bir de ben kadınlara çok güvenirim. Ömrümün sonuna kadar kazı başkanlığını yapmayı doğru bulmuyorum. Bu bir bayrak yarışıdır" şeklinde açıklıyor.

Kazı başkanlığının kendisine devredilmesine karşın çalışmalara her zaman birlikte gittiklerini anlatan Havva İşkan Işık ise “Kazı bir ekip işi. İnsan faktörü çok önemli. İnsan kifayetsizse en son teknolojiyle donansanız da fark etmez. Çünkü o teknolojinin getirdiği bilgiyi bilim insanları yorumlayacak. 'Ben' değil 'biz' çok önemli arkeolojide" diye ekliyor.

İŞLER 2004'TE DÜZELMEYE BAŞLADI

Patara'nın uzun hikayesini anlatırken “Biz SİT alanında yapılaşmayı durdurabilmek için uğraştık' diyor Havva İşkan Işık. Antik kentte işlerin 2004 yılında düzelmeye başladığını vurgulayan Işık, “Çok ilginçtir; Patara'da Arif Otlu'nun muhtar seçilmesiyle hep özlediğimiz birlik günleri başladı. Arif dedi ki 'Ey köy halkı biz yanlış yapıyoruz. Hocalarımız bireysel çıkarları olmamasına rağmen buranın kurtulması için ellerinden geleni yapıyor. Bize doğruyu söylüyorlar.' Ayrıca köyün gençleri üniversitelere gitmeye başladılar. Okudukça sahip olduklarının farkına varmaya başladılar. Patara'yı koruma isteği böylece dalga dalga gelişti. Şu anda büyük sorunlar söz konusu değil artık" şeklinde özetliyor onca yılı.

HAVVA, BİZ EVLENSEK İYİ OLACAK

Birbirlerini 1980 yılından bu yana tanıdıklarını anlatan Havva İşkan Işık, Almanya'da öğrenciyken hocasının arkadaşı olarak tanıdığı Fahri Işık'la uzun yıllar bir hoca, dost, meslektaş olarak iletişimlerinin sürdüğünü anlatıyor. Almanya'daki eğitiminin ardından Antalya'ya döndüğünde mesleğini yapabilmek için İstanbul ve Ankara'da üniversitelerde bir kadro bulamadığını söyleyen Havva İşkan Işık, o dönemde Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nde olan Fahri Işık'ın da önerisiyle orada göreve başladığını söylüyor. Fahri Işık'ın 1990 yılında Akdeniz Üniversitesi'nde Arkeoloji Bölümü'nü kurmasıyla Antalya'ya geldiklerini belirten Havva İşkan Işık sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bölümü kurduk, çalışmalara başladık. Uzunca zamanlar Patara'nın en sorunlu günleri geçti. 1992 yılında Fahri eşinden ayrılmıştı. Kardeşleriyle birlikte yaşıyorlardı. 1995 yılında da benim evliliğim nihayetlenmişti. Biz o dönemde üniversite için çalışmaya devam ederken bir yandan da Patara için mücadele ediyorduk. 1998'e kadar zaman akarak geçti. Bir gün Fahri dedi ki 'Biz hep birlikteyiz. Kazılarda birlikte koşturuyoruz. Evlensek daha iyi olacak galiba.' Ve evlenmeye karar verdik."

'EVLENMEK AKLIMIZA GELMEMİŞ'

“Havva hocaya nasıl aşık oldunuz?" sorusuna “Neden daha önce aşık olmadın diye sor bu soruyu" diye yanıt veren Fahri Işık, “Aynı siperde yan yana duran asker gibi olduk ama öyle bir ortamda göremedim Havva'yı. Yazık olmuş bekar geçen yıllara. Daha önce de evlenebilirmişiz. Aklımıza gelmemiş. Neden aklımıza gelmemiş? Çünkü Patara'yla evlenmişiz" şeklinde konuşuyor.

ÖNCE PATARA'YLA SONRA PATARA'DA

Evlenmeye karar verdikten sonra nikahlarını da Patara antik kentinin tiyatrosunda kıydıklarını anlatan Havva İşkan Işık gülerek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Patara'da evlenmeye karar verdik, çünkü bizim bir tarafımız hep Patara'ydı. Nikahta sadece Nevzat vardı. Fotoğraflarımızı çekti. Xanthos ören yeri bekçisi Fahri'nin, Patara'nın ören yeri bekçisi de benim nikah şahidim oldu. Ovaköy Belediye Başkanı Erol Bey nikah defterini alıp geldi, tiyatronun merdivenlerine koydu nikah ve orada imzaladık. Kumun içinde nikah kıydık ama ben siyah elbiseli, Fahri'de damatlık bir siyah takım. Dans bile ettik orada."

DELİ CESARETİNİ SEVDİM

Fahri Işık'ın en çok 'deli cesareti'ni sevdiğini söyleyen Havva İşkan Işık, bir arkadaşının “Sen ne yaptığının farkında mısın? Evinde aslan beslesen daha kolay bir iş yapmış olurdun" sözlerini aktarıyor gülerek. Fahri hocanın neye en çok sinirlendiği sorusuna ise “Neye sinirlenmediğini düşünmem lazım" şeklinde yanıtlıyor.

Patara'nın sorunlu dönemlerinde çok hırçın bir ruh hali içinde olduğunu vurgulayan Fahri Işık ise “O kenti korumamız gerekiyordu. Çok zor bir görevdi. Delleniyor insan tabi. Benim çocuklarımın (öğrencileri) dışında bunu kimse başaramazdı galiba. Biz rant çevrelerinden çekiyorduk, çocuklarım ve Havva ayrıca benden çekiyorlardı" diye itirafta bulunuyor. O zor dönemde hep Allah'a güvendiğini de sözlerine ekleyen Fahri Işık, “Elem neşrahleke suresini çok severim ben. Orada umutsuzluğa hiç yer yoktur. Orada her zorluktan sonra bir kolaylık vardır der" diyor.

Fahri Işık'la önce çok iyi arkadaş olduklarını vurgulayan Havva İşkan Işık, “1980'de tanıştıktan tam 18 yıl sonra evlendik. İkimizin de farklı hayatlarımız vardı o sürede. Yaşanması gereken şey yaşanıyor" şeklinde konuşuyor.

'BİZ BİLMEZDİK BÖYLE ŞEYLER'

Büyük dedesinin 3 kardeşiyle birlikte Allahu Ekber Dağları'nda şehit olduğunu vurgulayan Fahri Işık, “Biz bu toprağı ve insanını sevmede yarışırız hep. Anadolu arkeolojisini yorumumuzdaki başarıların özünde bu topraklarla özdeşleşmemiz yatıyor aslında. Kültürün, sanatın içiçeliğinde halkı ayıramazsın" diyor.

Çocukluk yıllarından örnekler veren Fahri Işık sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Malatya'nın pazarında pek çok insan Kürtçe konuşurdu. Kimse niye Kürtçe konuşuyorsun demezdi. Bizim mahallemizde Aleviler, Ermeniler vardı. Lisede 3 can arkadaşım Ermeniydi. Biz bilmezdik öyle şeyler. Ne oldu? Nasıl oldu? Biz bu hale nasıl geldik? Ben Anadolu'yu, onun derinliğinde anladım arkeoloji sayesinde. İnsanlığı aynı can oluşunda anladım. Geçmişi ve o birlikteliği çok iyi bildiğimiz için diyorum ki kimse bizi ayıramaz. Anadolu'daki insan aslında tek insan."

ANADOLU KUCAĞINA GELEN HERKESİ SARAR

Bir arkeolog olarak Anadolu tanımını Havva İşkan Işık ise “Anadolu bir kadın, bir ana. Doğurgan; her dile, her ırka, her dine kucak açan bir ana. Kucağına gelen herkesi aynı sevecenlikle sarıp, kendisi gibi yapan bir toprak Anadolu" diyor. Arkeolojinin bireysel yaşamına dönük olarak zevkini çok incelttiğini, kalbine inanılmaz biçimde dokunduğunu ve hayata daha estetik yüklü olarak bakmasına neden olduğunu da ekliyor.

BİNLERCE YIL ÖNCEKİ İNSANIN HAYATINA DAİR BİR ŞEYE DOKUNUYORUZ

Kazı çalışmalarında her yeni buluntuda büyük heyecan yaşadıklarını anlatan Havva İşkan Işık şöyle devam ediyor:

“Toprağa vurulan her kazmayla altta yeni bir pencere açılıyor. Başka bir insanın binlerce yıl önceki hayatına dair bir şeye elinizi dokundurmuş oluyorsunuz. Bu çok güzel, onurlandıran bir duygu. Sadece arkeologlara nasip olan bir duygu. Bir antik cadde var Patara'da örneğin. O caddede her yürüyüşümde ürperiyorum. Çünkü Patara'da yazıtlardan bildiğimiz isimler var. Onlar da aynen bizim o anda yaptığımız gibi o caddede yürüyüp, belki sandaletinin çözülmüş bağını düzeltmek için sütuna dayanmışlardı. O insanların dolaştıkları, dokundukları, nefes aldıkları yerlerde onlarla aynı gökyüzü altında aynı güneşe bakarak yeni bir şeyler yapıyoruz. Belki bu caddede St. Nikolaos yürüdü, belki St Paul sandaletini bağladı. Sonra Cem Sultan geldi. Arkeoloji tüm kültürlere karşı objektif bakmayı ve yadırgamamayı öğretiyor."



Röportaj: Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)

Fotoğraf: İbrahim LALELİ/ANTALYA, (DHA)

==== KUTU 1 ====

KENAN BİR GÜN UYANACAK

Kardeşi ünlü tiyatro oyuncusu Kenan Işık'ın sağlık durumu ile ilgili soruya yanıt vermeden önce dalıp giden Fahri Işık, çok üzgün olduğunu, ancak kardeşinin bir gün uyanacağına dair umudunu koruduğunu söylerken sadece 'Yazgı' diyor. Malatyalı bir ailenin beş çocuğundan biri olan Fahri Işık, diğer kardeşi Prof. Dr. Cengiz Işık'ın halen Başkent Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptığını söylüyor. İki ablasından birinin artık hayatta olmadığını sözlerine ekliyor üzüntüyle.



==== KUTU 2 ====

MEZAR KAZICISI OLACAKMIŞ

Ailesinin arkeoloji okumasına karşı çıktığını ve bu seçimde ailesiyle sorunlar yaşadığını ekleyen Havva İşkan Işık, “Ailem benim doktor, mühendis olmamı istiyordu. Arkeolojiyi istediğimi söylediğim zaman büyük sorun yaşadım. Çok tepki gösterdiler. Arkeoloji sözcüğünü ömründe hiç duymamış olan babaannem babama 'Bu kız ne olmak istiyormuş? diye sorduğunda, babam kızgınlıkla 'Mezar kazıcısı olacakmış!' demişti. Ve 1974 yılında böyle tanıştım arkeolojiyle" şeklinde konuşuyor.



 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!