Biraz edep yahu!

“İnsanın vicdansızından korkarım ama edepsizinden tırsarım” derdi babaannem. Güvenlik sırasında, şık davetlerde hatırlayıp duruyorum onun edepsizliğe dair dizdiği incileri

Haberin Devamı

lağanüstü bir kadındı. Komik, sevecen tembel ve takıntılı. Biraz da koca şımarığı. Nereye giderse gitsin çekim merkezi olur, bulunduğu meclisin odak noktasına kurulurdu. Güzel değildi oysa. Hamarat, titiz, fedakâr gibi nedense biz kadınların hanesine yazılan sıfatlarla da taçlanmazdı adı. Gene de müthiş sevilir, sayılır, kadın- erkek, küçük- büyük herkesin hayranlığını kazanırdı.
Akıllıydı, zekiydi, cömertti. Ama onun asıl silahı diliydi. Kendine özgü bir dili vardı.
Konuşmasını deyimlerle süsler, tekerlemelere bayılır, kafası atmayagörsün duyanları gülmekten kırıp geçiren tuhaf küfürler ‘inci’lerdi. ‘Bedir Hanım vecizeleri’ adını taktığım ve patenti kendine ait özlü sözleri biz aile bireylerinin diline de pelesenk olmuştu ama hiç birimiz onun kadar renkli, edalı ve oynak konuşmayı beceremediğimiz için boynuz kulağı hiç geçmedi.
Dün televizyonlarda edep tartışmalarını izlerken aklıma düştü gene... Bir gün artık aklına ne geldi, zihnine kim düştüyse durduk yerde “İnsanın vicdansızından korkarım ama edepsizinden tırsarım” demişti. Küçük aklım onun kadar güçlü bir kadının nasıl olup da birinden korkabileceğini almadığından aval aval yüzüne bakmış “Nasıl yani?” diye sormuştum.  Bunca yıl geçti, verdiği cevap aklımda mıh.
“Vicdansızlık doğuştan gelir, edepsizlik sonradan edinilir” demiş ve eklemişti: “İkisi de bir tür illettir, ikisi de insanın yakasına yapışmayagörsün adamı terk etmez, gel gör ki biri sirayet eder diğeri etmez.” Vicdansızlığı bir imalat hatası gibi görüyordu. Bir tür fitrat bozukluğu, kötü tohumdan olmalık, bir tür sakatlık... Edepsizlikse mayalı hamur gibiydi onun için. İnsan egosu şımartıldıkça kabarıyor, kabardıkça ya yumuşacık oluyor ya cıvıyıp haddini aşıyordu...
“Vicdansız adam diğerlerini kahreder, edepsiz mahveder” derdi.
Ona göre vicdansız doğulurdu ama olunmazdı. Edepsiz doğulmayıp olunduğu gibi. Allah esirgedi de bu günleri görmedi.
Dün kürsüde taraflar birbirini edebe davet ederken kullandıkları dili duysaydı ne düşünürdü diye düşünmedim değil. O alaycı, aşağılayıcı, düpedüz edepsiz dil ve üslupla herkesin herkesi edepe davet ettiği tartışmaya tanık olsa ne derdi acaba?

Haberin Devamı

EDEPSİZLİKLE YAŞAYAN ŞİRRET OLUR

Haberin Devamı

İlk resim İstanbul Modern’deki yemekten. Çağdaş sanata katkı için müzenin her yıl düzenlediği gala yemeğinde tanık olduğum sahne. Adam ünlü isimlere koleksiyon çizdirmesiyle tanınan bir tekstilci. Misafirleriyle salona girmiş, masasının yemek sonrası yapılacak açık arttırma için kurulan minik sahnenin önünde değil de yanında olduğunu görmesiyle ortalığı birbirine katmış, hızını alamayıp bütün masaların üzerinde duran ve kimin hangi masada oturacağını gösteren işaret çubuklarını toplamıştı. Yemek onun cephe hevesi yüzünden bir saat geç başlamıştı. Hırtın teki olduğu yırtık gülümsemesinden belliydi de nedense karısının yüzünde bir mahcubiyet gölgesi aramıştım ben. Ne gezer? “Edepsizle yaşayan şirret olur” diyen Bedir’in sesi gelip çınlamıştı gaipten.

Haberin Devamı

BAŞ NEREYE KIÇ ORAYA

İkinci resim havaalanından. İp gibi dizilmiş, güvenlikten geçiyoruz. Sıra uzun. Arkalardan bir tahta bıyık geliyor, itiyor kakıyor, biz sıradakilere hiçbir açıklama yapmadan öne geçip kendini XRay cihazının içine atıyor. Ötüyor. “Kemer, saat, bozuk para varsa çıkarın” diyorlar, çıkarıyor, gene ötüyor. Yanında karısı, çocuğu, iki tane de kılçıklı akrabası var. Dördüncü geçiş ve ötüş sonrası sırasını aldığı yabancı çift itiraz etmeye kalkıştığında kıyamet koparıyor. Höykürerek “Benim kim olduğumu biliyor mu bu gavurlar?” diye başladığı cümleyi bitirmesini beklemiyor ve yarıda kesiyorum. Horoz döğüşüne çıkmış horozlar gibiyiz. Tutuştuğumuz bir tür el mi yaman bey mi yaman güreşi. İbiğim dikili beklerken karısına ilişiyor gözüm. Yüzüme utançla karışık ‘bir eline sağlık’ bakışıyla baktıktan sonra başını eğiyor. El yaman! Şimdilik.
Sen gideli dünyamız değişti babaanne. Edepsizlik diz boyu şimdi. “Sirayet eder” derdin ya bu illet, ediyormuş sahiden. Hani “Baş nereye kıç oraya” mealinde bir deyiş vardır ya, aynen öyle! Senin incilerinden biri cuk oturuyor şimdiki halimize ama yazamam, anlayan anlar deyip geçeyim.
Özledim...

Yazarın Tüm Yazıları