Birand'a 10 milyarlık katkı payı

MEHMET Ali Birand'ın TRT'deki ‘‘icraatı’’ henüz belleklerden çıkmadı.

Orada program yaparken TRT'yi, yani devleti göz göre göre dolandırmış ve epeyce parayı sahte belgelerle, şişirilmiş ve üzerinde oynanmış faturalarla cebe indirmişti. Sonunda yakalanmış, Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmış, suçu sabit görülmüş ve ll ay 20 gün hapis cezası almıştı. Bu ceza Yargıtay tarafından onanıp kesinleşmişti. Cezası ertelendi.

Mahkeme l0 gün daha fazla hapis verseydi, bu değerli gazeteci -Allah korusun!- içeri girmiş olacaktı.

Ancak Birand'ın yaptıkları bununla da kalmıyordu. Yine TRT'de yaptığı başka sahtecilikleri de vardı. O dosyalardan da yargılandı, bu kez suçu mahkeme tarafından sabit görüldüğü halde, zamanaşımı nedeniyle dava düştü.

Bunları o zaman da bütün belgeleriyle yazmıştım. İmza taklitleri, parası devletten tahsil edilen düzmece faturalar, üzerindeki rakamlarla oynanıp şişirilmiş faturalar Mehmet Ali Birand'ın eseriydi.

Bir an düşünüp kendimi onun yerine koyuyorum. Ben böyle bir şey yapsaydım, yaptıklarım belgelenseydi, o durumlara düşseydim, acaba sokağa çıkabilir miydim?

Değil köşe yazıları yazmak ve televizyonda canlı yayın yapmak, tanıdığım ve sokaktaki tanımadığım insanların yüzüne utancımdan bakabilir miydim?

Yoksa ben de sırıtarak ve elimi kolumu sallayarak ortalıkta gezinmeye devam eder miydim?

* * *

Dün Tayfun Talipoğlu ziyaretime geldi. Havadan sudan konuşuyoruz. Sabah bana gelirken, bir apartman kapıcısı yolunu kesmiş:

‘‘Abi, bizim ilçeye gelip bir program yap. Sana bütün masrafını veririz.’’

Tayfun
adama kızmış... ‘‘Merak etme, ben bir yere gidecek olursam harcamalarımı kendim yaparım’’ demiş. Biraz gülüştük. Tayfun'un anlattığı olay, bana elimdeki bir belgeyi anımsattı. Fakat belge, bunun tam tersiydi. Bu kez program yapılmasını isteyenler para önermiyor, program yapımcıları üste para istiyordu.

Bu bir mektuptu ve Türkiye'nin çeşitli illerindeki pek çok sivil toplum kuruluşuna, Rıdvan Akar isimli bir ‘‘gazeteci’’ imzasıyla gönderilmişti...

Ve bir utanç belgesiydi:

‘‘Sayın falanca... Falanca İl Sanayi (Ticaret) Odası Başkanı.

Bildiğiniz gibi Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar tarafından hazırlanan 32. Gün programı, dönem dönem Mehmet Ali Birand'ın sunumuyla ‘Tartışmanın Kalbinde' formatıyla sürüyor. Ekibimiz, Türkiye'nin değişik bölgelerinde Sanayi ve Ticaret Odalarının öncülüğünde yörenin sesini duyurmayı düşünüyor... Yaşanan günler tartışılsın istiyoruz.

Mehmet Ali Birand'ın sunacağı ve 32. Gün ekibi tarafından hazırlanacak programın amacı, tarafları tartışmanın merkezinde buluşturmak. Tartışmanın kalbinde 32. Gün programı tarafından denenmiş ve beğeni kazanmış bir format var.

Sponsorluk:

Tartışmanın Kalbinde programının sponsoru, programa ev sahipliği de yapacak. Tartışmanın yapılacağı mekánı seçecek, konuk listesi hakkında önerilerini de bildirecektir. Program sonunda sponsora
(ekranda) bir teşekkür metni yer alacaktır.

Sponsor, programın gerçekleşmesi için l0 milyar TL'lik bir katkı yapacaktır.’’

İşin tılsımı işte bu son cümlede. Diyelim ki Mehmet Ali Birand, çömezi Rıdvan ve ekibi, Adana veya Tekirdağ’a gidip program yapacaklar. Sponsordan, yani programa parasal katkıda bulunacak kuruluştan l0 milyar lira istiyorlar.

Bu parayı ya elden vereceksiniz, ya Mehmet Ali'nin şirket hesabına yatıracaksınız ki size gelsinler, program yapsınlar, sizi ve önerdiğiniz kimseleri ekrana çıkarıp görüşlerini alsınlar!

Parayı alınca belki makbuz kesecekler, belki kesmeyecekler.

Tüccarlıkla gazeteciliği iyi bağdaştırmışlar.

* * *

Ama kabahat Mehmet Ali veya Rıdvan gibilerde değil. Onların bazı canlı yayınlarında üniversite öğrencileri ya da başkaları oluyor.

Acaba herhangi bir programda herhangi bir katılımcı, Mehmet Ali Birand'a şöyle bir soru sordu mu:

‘‘Yazılarında ve ekranda her konuda ahkam kesersin. Peki senin şu TRT olayı neydi? Evrakta sahtecilikten yargılanıp hapis cezası aldın, karar onanıp kesinleşti. Aynı suçtan açılan ikinci davada zamanaşımından yırttın. Bu konuda ne diyorsun?..’’

Bazıları Türkiye'de yeni bir ‘‘gazetecilik modeli’’ uygulamaya yelteniyor.

Program veya yazısında, birilerinden ek para almak, ya da avanta elde etmek karşılığında gazetecilik!

Bazı programlarda sponsorluk normaldir. Ama bu yapılan sponsorluk kapsamına girmiyor.

Buna derhal ‘‘Dur’’ demek zorundayız. Bunlar bizim mesleğimizi yozlaştırıyor, saygınlığını ayaklar altına alıyor... Çünkü bunu yapanlar, çalıştıkları kuruluşlardan zaten çok yüklü para alan kimseler.

Demek ki bazılarının gözü paraya doymuyor.

Ne diyeyim, Allah doyursun.

Amin, amin.
Yazarın Tüm Yazıları