Bir yılbaşı taksisi

Başındaki palyaço küláhı arkaya doğru kaymış ve eprimiş kaşkol arasından seçilen kravat da hırpani biçimde gevşetilmişti. Yine eprimiş pardösüde tek tük konfeti seçiliyordu.

Girdi ki, sarhoştu. Dönmeden, otomobilin içine yayılan alkol kokusundan anladım. Önceden fark etmiş olsaydım, almazdım. Sağ arka kilide basar ve başkasını beklerdim.

Uzakta havai fişekler ve yakında çatapatlar patlayalı; sokakta kalabalıklar öpüşeli koklaşalı; kızlar erkekler ve madamlar mösyöler çığlıklar atalı daha birkaç dakika geçmişti.

Benim de yeni yılın ilk anlarından itibaren ayyaşlarla uğraşmak gibi bir niyetim yoktu.

Sonra, yine geriye dönmeden ve sırf dikiz aynasından göz attım.

Başındaki palyaço küláhı arkaya doğru kaymış ve eprimiş kaşkol arasından seçilen kravat da hırpani biçimde gevşetilmişti. Yine eprimiş pardösüde tek tük konfeti seçiliyordu.

Belki atmış, belki atmış beş yaşlarında vardı. Beyaz saçları ise iyicene dökülmüştü.

Bu defa başımı çevirdim ve sorgulayıcı biçimde baktım.

Yukarıdaki hırpaniliğe rağmen aslında kerli ferli birisi olduğunu; en azından, "gün görmüş" denilen cinsten kategoriye girdiğini anladım.

Yüzünde ise içkinin etkisine ve kıyafetin çelişkine rağmen derin, sonsuz derin bir hüzün asılıydı. O sıra henüz görmemiş olduğum bir Fellini filmi kahramanını andırıyordu.

"Nereye" diye sordum. Bir müddet hiç cevap gelmedi.

"Mösyö, nereye götürmemi arzularsınız" diye tekrarladım.

*

Aynı anda, ben hálá hareket etmediğim için arkamdaki sıradan çıkamayan ve hemen müşteri doldurmuş olan diğer otomobiller sabırsızlıkla korna çalmaya başladı.

Ben de böyle yapardım. Zira, biz şoför milleti için yılbaşı altın yumurtlayan tavuktur.

Tamam, sarhoşu, ayyaşı, kavgası, kusmuğu türünden vukûat bu gece her zamankinden daha fazla yaşanacak ama, ahali şişenin dibini bulduğu için kendi arabasını kullanmayacak. İster istemez taksiyle yola reván olmak zorunda kalacak.

Dolayısıyla da, sabaha kadar ne çok kadar indi bindi yaparsanız, o kadar çok para kazanırsınız. Papeli çenenize sürter ve "Bereket versin" dersiniz.

Ve bilhassa, cömertlik gösterdikleri takdirde yeni senenin kendilerine de mutluluk getireceğine inandıklarından mıdır nedir, insanlar bu gece sebil niyetine bahşiş saçacak.

Taksimetreye yazılmadığı için de patronun cebine değil, direkt benim keseme girecek.

Ancak, arkamdaki vasıtaların korna sesi şimdi iyiden iyiye yoğunlaştığından, çaresiz, o taksimetreyi çevirdim. Eski dizel olduğu gibi rezistansın ısınmasını bekledim.

Sıradan çıktım, biraz ilerledim ve kaldırımın kenarına yanaşıp tekrar durdum.

Bu defa hırçın bir ses tonuyla, "Mösyö, nereye gideceğinizi söyler misiniz? Yılbaşı siftahını sizinle yapıyorum ve böyle giderse, yeni seneye pek kötü başlayacağım" dedim.

Adam, aniden ve sanki hayret ifade edermişçesine, "Yılbaşı" dedi.

Biraz sustu ve sonra, "Lütfen beni gezdirin" cevabını verdi.

"Lütfen ışıklı, en ışıklı ve en kalabalık yerlerde gezdirin" diye tekrarladı.

Dilinin belki çok hafif peltekleşmesi hariç de ifadesinde bir sarhoşluk belirtisi yoktu.

Ancak, yüzünde sezinlemiş olduğum o çok derin hüzün bu defa ses tonuna yansıyordu.

Artı, gerek hemen samimi olan küçük burjuvaların aksine ikinci çoğul şahısla hitáp etmesinden; gerekse de, şehrin şivesiyle konuşuyor olmasına rağmen vurgulamadaki doğruluktan dolayı, deminki "gün görmüş" teşhisimde yanılmadığımı anladım.

Durdum.

*

Durdum, çünkü taksi istasyonum kentin çok civcivli yerlerinden birisindeydi.

Işıksa ışık ve kalabalıksa kalabalık, işte her ikisi de burada ibadullah!

Zaten o sırada da, kahkahalarını, aşklarını, şampanyalarını ve curcunalarını yüklenmiş sayısız insan, henüz yeni yeni başlamakta olan yılbaşı gecesinin içine dalıyordu.

Geri döndüm ve arka koltuktaki çok hüzünlü "palyaço adam"a dışarıdaki hengámeyi gösterek, "Alay mı ediyorsunuz, bundan daha iyisi can sağlığı" dedim.

Tartışmaya hiç mahal bırakmayacak bir ifadeyle "çıkın, hemen çıkın" diye ekledim.

Hesapladım ki, uzun boylu gezdirdiğim takdirde in-bin yapamam ve dolayısıyla da, taksimetre ne kadar çok yazarsa yazsın, farklı müşteri bahşişlerinin toplamına erişemem. Yılbaşı, benim değil patronun cebine akacak bir ciroyla piç olup gider.

Hüzün yüzlü adam kararlılığım karşısında, ağlamaklı bir sesle "Mösyö lütfen, yılbaşı yalnızlığında dolaşmaya ihtiyacım var" demesine rağmen kapıyı aralayarak dışarı çıktı.

Palyaço küláhını ve konfeti yumağını sağ arka camın ötesinde son defa gördüm.

Ve zaten taksiler şimdi yılbaşı müşterilerine yetişemiyor, o çıktığı an deli dolu ve şen şakrak iki çift ellerinde şampanya şişesiyle "Şuraya çek" diyerek içeri daldı.

Çektim. Oraya da çektim, buraya da çektim.

Bütün gece, madam işte size riyakár bir "nice senelere" ve mösyö, işte size sahtekár bir "Yeni yılınız kutlu olsun", müşterilerin cebinden yağlı bahşiş çektim.

Ve, ya otuz iki, ya otuz üç sene oluyor, her yılbaşı vicdan azabı çekiyorum.

Palyaço küláhlı ve hüzün yüzlü adamı takside dolaştırmayacak kadar maddiyatçı ve insafsız davranmak suçunu ve cürmünü işlediğim için!
Yazarın Tüm Yazıları