Bir yaşlı Ermeni yurttaşın cenaze töreni

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Dostumuz Nazar Büyüm'ün annesi Maryani Büyüm'ün Kumkapı Kilisesi'ndeki cenaze törenindeydik. Yaşar Kemal, Ferit Edgü, Metin Deniz, Rafi Portakal ve ben.

Bir eski İstanbul semtinde, bir eski Anadolu kadınının, atalarına yaptığı yolculuğunda bulunduk. Hepimizin kafasında çağrışım zikzakları dolanıyordu.

İnanıyorduk ki, ölüm nokta sayılmamalıydı, noktalı virgüldü, gelecek kuşaklar onu sürdüreceklerdi.

Gazetelerde yayınlanan ‘‘Onu kaybettik’’ yazısı, bir ölüm ilanı değildi sadece. Hayattan ölüme doğru, gerçekle sanrıların ayırd edilemeyeceği renk tonlarıydı.

Anadolu'nun karmaşık ve acılarla dokunmuş tarihinin bir tanığıydı, acıları sevgiye dönüştürmüştü.

Kinle inşa edilen anıtlar bir gün yıkılır, heykeltraşları lânetlenir. Çünkü o, ruh çirkinliğinin yok edilmesi gereken birikintisidir.

Maryani Büyüm, torununa, ‘‘Sordum sarı çiçeğe, anan baban var mıdır?’’ ilâhisini söylemiş, son olarak.

Aynı toprağın kültürünü paylaşan insanların ortak duyarlığı, ruhlara siner ve bir gün gelir, bir Hıristiyan, son nefesini, bir Müslüman ilâhisinin melodileriyle verir.

‘‘O Anadolu'nun yaşadığı bir bütün yüzyılı Anadolu gibi kederiyle, acısıyla, direnciyle ve sevdasıyla yaşayan, gerçek insanlardan biriydi.’’

Anadolu... Onun çokgen kültürü, bizim, bütün ırkların, mezheplerin yarattığı eşsiz bir varlıktır. Lezzeti, kısır kültür mezurasıyla ölçüldüğünde, suni moleküllere ayrıştırıldığında yok olan bir mucize. Dünyanın birinci harikası. Çünkü hepsi bu engebeli coğrafyada mutluluğu ve mutsuzluğu tattılar. Yani hayatın kendisini. Ve gerçekliğini.

***

YAŞAR Kemal'le otururken, bize yaklaşan genç bir televizyon muhabiri bakın ne sordu:

‘‘Artık büyük aileler kaldı mı?’’

Bizim gibi, Anadoluyu büyük bir aile olarak gören, bir büyük kültürel fanusta yaşayanlara ne demeli? Dünyanın en büyük kültür ailesi.

Bayramın dördüncü gününde bu kilisede çoçukluğumu hatırlıyorum, benim bayramımı kutlayan Ermeni, Rum arkadaşlarım, dostlarım. Anıların içinden çıkıp bir kilise avlusunda beni buluyorlar.

Evet büyük aileler var mı?

Yaşar Kemal, bu soruya bir roman pasajı güzelliğinde, edebiliğinde cevap verdi.

‘‘Evet,’’ dedi, ‘‘büyük aileler var, bunlar kan bağıyla değil, yürek ve beyin yoluyla geçiyor. Benim mahkemem sırasında salonu dolduranlar, kapıda bekleyenler, akrabalarımdı, edebiyatçı dostlarımdı. Artık sivil kuruluşlar akrabamız.’’

Artık mensup olduğumuz veya olmadığımız sivil kuruluşlar bizim ailemiz, yakınlarımız.

Önce onlarla bayramlaşıyoruz, belki akrabalarımızdan daha iyi birbirimizi tanıyoruz.

Cenaze töreninde din adamının yaptığı konuşma, hayatla ölüm, aile, din arasındaki bağlantılar konusunda felsefi bir denemeydi sanki.

Ferit Edgü, konuşanın duru, güzel Türkçesine dikkatimi çekti. Çünkü o bir İstanbul Ermenisiydi, birinci dili Türkçeydi.

***

CENAZE töreninde ilahileri dinlerken, uzaktan kulağıma, Kumkapı'daki camide okunan öğle ezanının sesi yankılanarak geliyordu.

Böyle bir şehirde yaşamanın ruhsal huzurunu duydum. İkisi bir arada yankılanıyor ve Anadolu'nun tarihindeki çok sesliliğe karışıyordu.













Yazarın Tüm Yazıları