Bir seçim kampanyası

BİLKENT’de kamu yönetimi okuyan ve siyaset bilimi üzerine çalışma yapmak üzere 8 aydan beri Ottawa’da yaşamaya başlamış Bakırköylü Göksemin Atamer... Kanada’da 23 Ocak’ta yapılacak genel seçimler öncesi bize oradan notlar göndermiş.

Atamer’in seçim ve siyaset üzerine ilginç gözlemleri var.

"Kanada’ya geldiğimden beri geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanı birlikte yaşar gibiyim... Kolay mı, dün Türkiye’de kurulu bir düzenim vardı, bugün Kanada’da hem yarınımı planlıyorum, hem düzene alışmaya çalışıyorum... Gün içerisinde İngilizce, Fransızca ve Türkçe arasında öyle hızla ve sık geçiş yapıyorum ki artık bazen hangi dilde düşünüp kiminle hangi dilde konuşuyorum fark etmiyorum bile...

Geleli 7 ay olmuş; her gün yeni bir detay keşfediyorum.

Öyle sakin bir ülke ki burası, TV sadece eğlence aracı olarak görülüyor. Haberler sadece hava durumu takibi için izleniyor, zira izleyecek haber neredeyse hiç yok.

Devletin Ottawa meteoroloji sayfası, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Hissedilen sıcaklığın gerçekte ne anlama geldiğini, bu ülkede yaşamadan anlayamazsınız. 22 derecede kar yağdığına şahit oldum. Son 5 yılın en ılıman kışı yaşanıyormuş.

Geçenlerde iliklerimizi donduran soğukta yürürken hemen hemen her evin bahçesinde küçük bir tabela saplı olduğunu fark ettim. Ne çok kiralık, satılık ev varmış diye düşünürken, bunların aslında seçim propagandası olduğunu anladım. İnanmayacaksınız biliyorum; ama burada hangi partiyi tutuyorsanız o partinin adayının fotoğrafı, parti ismi gibi detayların yazılı olduğu bu pankartlardan alıp bahçenize bir köşeye asarak reklam yapabiliyorsunuz. Aynı sokakta herkes farklı bir adayı destekleyebiliyor; ama yine de bir cinayet işlenmiyor. Her vatandaşın inandığı adayı gururla ve özgürce desteklemesine mi, politikacıların halk tarafından destek ve kabul görmesine mi, bu ülkede seçim olacağını birinin bahçesinde tesadüfen gördüğüm bir reklam tabelasından öğrenmeme mi daha çok şaşırdım bilmiyorum.

Federal Meclis’in 308, Senato’nun 105 üyesinin yenileneceği seçimler, 23 Ocak 2006’da, 18 yaşından gün almış tüm Kanada vatandaşları, yine 18 yaşından gün almış adaylara oy vermek için sandık başına gidecek (Seçimler hakkında bilgi www.elections.ca). Etrafta ne seçim otobüsü, ne davul zurna ekipleri, ne müzik ve ne de elektrik direklerine çekilmiş yüzlerce parti bayrağı var. Ülkede seçim olduğuna dair en ufak bir belirti yok. Ne heyecan var, ne karmaşa, ne anladım ben bu seçimden.

SEÇİLENİN SORUMLULUĞU

Anlayacağınız, seçimler pek renksiz! Seçim hazırlıkları gibi seçim sistemi de farklı. Bizde vatandaş devlete hizmet için var, burada devlet vatandaşa hizmet için, fark burada zaten. Burada partiye değil adaya oy veriyorlar. Meclise gönderdiğin aday vaatlerini yerine getirmezse hesabını soruyorsun. Bu yüzden bir söz söylemeden önce bin kez düşünüyor adaylar. Bizdekiler gibi trilyonlar yatırılmıyor seçim kampanyalarına.Mecliste muhatabın kim olacak, görerek seçiyorsun. Parti, kurdun güttüğü sürü demek değil, her yiğit kendi bacağından asılıyor ve bunu bildiği için ona göre davranıyor. İşveren halk, aday da emekçi... Hata yaptı mı bedeli neyse ödüyor, "Ben göçmenliğe başvuralı 3 yıl oldu, hálá bana olumlu veya olumsuz bir yanıt gelmedi" deyip yargıya, üstelik Kanada Kraliçesi ve Göçmen Bakanlığı’na dava açılıp kazanılabiliyor bu ülkede.

Kurtlar Vadisi’nde her şey o kadar güzel anlatıldı ki

TÜRK ve dünya televizyonlarından tahliyesini naklen izlediğimiz ’milli katil’ Mehmet Ali Ağca’nın gördüğü itibar, bana yine televizyon ekranlarından iki hafta önce izlediğim bir başka sahneyi hatırlattı.

Yer İstanbul. Mekán, özel olarak hazırlanmış bir duruşma salonu. Yargılanan kişi, ’devlet adına çalıştığını ve devlet adına kurşun atıp kurşun yediğini’ öne sürerek özel muamele gören bir mafya lideri... Polat Alemdar adlı bir şahıs...

Beraberindeki 3 çete elemanıyla birlikte, mahkemede öyle dokunaklı bir savunma yaptılar ki, neredeyse ağlayacaktık. Devlete öylesine değerli hizmetler yapmışlardı ki, cinayetleri öylesine kutsal amaçlar için işlemişlerdi ki, sanık sandalyesinde suçlu değil, aslında kahraman olarak duruyorlardı.

Tam 2 saat boyunca öyle vatan ve millet edebiyatı parçaladılar ki, hákim bile dayanamayıp üçü de sokaktan gelen çete elemanlarını gösterip, daha okumuş-yazmış ’reis’ konumundaki Polat Alemdar’a şöyle dedi:

- Bunca suç ve cinayet arasında, bu adamlara kitap okumayı ne zaman öğrettin?

Mahkeme heyeti, yaptıkları toplantıda olayın eğrisini doğrusunu uzun uzadıya tartışarak, önce ’ağırlaştırılmış müebbet’ verdi. Ardından da, bu suçların ’zorunlu koşullarda işlendiği takdirde suç olmayacağını’ belirten TCK’nın 25. ve 26. maddeleri gereği ’beraat’ kararı verdi.

Ve Polat Alemdar ile üç tetikçi, aslanlar gibi çıkıp gittiler adliye binasından. Adeta yelelerini sallayarak.

2 hafta önce sona eren Kurtlar Vadisi dizisinin final bölümünden söz ediyorum. Orada her şey öyle güzel anlatıldı ki... Fazla söze gerek kalmıyor. Kaçıranlara, Show TV ve Kanal D’de yayınlanan tekrar gösterimlerini ve piyasadaki VCD’lerini öneririm.

Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Haluk Kırcı, Yalçın Özbey, Alaattin Çakıcı olaylarındaki tüm soruların yanıtları bu dizide vardı. Bayramın üçüncü günü Kartal Cezaevi önünde yaşananlar mı ’dizi’, yoksa Kurtlar Vadisi’nde anlatılanlar mı gerçek?

Rafet PEKMEZCİOĞULLARI
Yazarın Tüm Yazıları