Bir maaş 7 nüfusa bakıyor

GEÇEN yıl yapılan genel nüfus sayımı Türkiye'nin 5 yılda nereden nereye geldiğini de net bir şekilde ortaya koyuyor.

Bunların arasında en dikkat çekici veriler hane halkı geliriyle ilgili.

Halkın ekonomik gücünün nereden nereye ulaştığını gösteren çarpıcı rakamlar.

Bunu net olarak görmek için önce 1995 yılında yapılan sayım sonuçlarına dönmek gerekiyor.

Beş yıl önceki sonuçlara göre, 66 milyon kişi, 23 milyonun elde ettiği geliri paylaşıyordu.

Yani bir kişinin gelirini ailenin üç ferdi paylaşıyordu.

Geçen yıl yapılan sayım sonucu ise şu gerçeği ortaya çıkardı:

Bir kişinin geliri 7 nüfusa bakıyor.

Dikkat edilmesi gereken, bu rakamın Türkiye'de iki kez üst üste gelen ekonomik kriz öncesi elde edilmiş olması.

Konunun uzmanlarına göre, iki ekonomik krizin ardından gelen işyerlerinin kapanması ve işçi çıkarmalar dikkate alındığında, sayım bugün yapılsa rakam çok daha yükselecek.

Neredeyse bir kişinin geliri ile 10 kişinin geçinir olduğu görülecek.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye'deki toplam çalışan nüfusun 10 milyon civarında olduğu söylenebilir.

Ya da gizli işsizlerin sayısının ne kadar çok olduğunun kanıtı...

ARJANTİN OLUR MU?

Sayım sonucunda elde edilen bu veri, son günlerde sıkça tartışılan ‘‘Türkiye Arjantin olur mu?’’ sorusuna da yanıt veriyor.

Bir kişinin, ailesinden 7 kişi ile gelirini paylaştığı dikkate alındığında, yukarıdaki soruya verilecek yanıt da ‘‘Hayır...’’ oluyor.

Sayım sonucunda ortaya çıkan veri, Türkiye'deki aile bağının sağlamlığını da kanıtlıyor.

Bir büyük bankanın genel müdürünün geçen hafta TÜSİAD'ın Ankara'daki resepsiyonunda verdiği örnek de bunu doğrular nitelikteydi:

‘‘Depremde kredi müşterimiz de hayatını kaybetti. Ölen kişilerin kredi borcunu ödemek için yakınları bankamızda kuyruk oluşturdu. Deprem bölgelerinden dönmeyen kredi alacağımız neredeyse yok denecek kadar azdı.’’

Daha da ilginci, beş yıl önce kentte çalışan nüfusun kırsaldaki aile ferdiyle gelirini paylaşırken, son dönemde tersine bir durumun yaşanıyor olması.

Kırsalda elde edilen gelir, bu kez kentteki aileye bakmaya başlıyor.

Yani, un, yağ, bulgur, pirinç, mercimek kentteki aile bireylerini besler olmuş.

SULTANBEYLİ ÖRNEĞİ

Sayım, köyden kente göçün çarpıklığını da tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmış.

Yani, kentlerin etrafını saran ve her geçen gün gettolaşan varoşların gerçek, acı yüzünü...

Konunun uzmanı sayım sırasında karşılaştıkları durumu şöyle anlatıyor:

‘‘Sayım öncesi hane tespiti yaptırdık. Bu bir yerdeki nüfusun şişirilmiş olup olmadığını anlamak için de bir önlemdi. Nitekim, sayım sonucunda bazı illerin nüfuslarındaki şişkinliği de bu sayede tespit ettik. İstanbul Sultanbeyli başta olmak üzere bazı yerlerde hane tespiti yaparken çok zorlandık. Çünkü ne bina, ne daire numarası vardı...’’

Aslında tam bir paradoks yaşanıyor.

Bir yanda ekonomik açıdan göbeği hálá köye bağlı köykentliler, diğer yanda çarpık hale getirdikleri sayılamayan şehirler.

Yani, sayımın sayılamayan gerçek yüzü...
Yazarın Tüm Yazıları