Bir klark çekip istifayı bastılar

YENİ Şafak Gazetesi’nin entelektüel yönü gelişmiş, dikkatle takip ettiğim, eli yüzü düzgün bir televizyon kanalı var...

Haberin Devamı

Adı: TV NET...


Ve bu kanalda “KLARK” adlı tam “kafa dengi” bir program yer alıyor.


Murat Menteş
ile Samed Karagöz hazırlayıp sunuyor bu programı...


Murat
da, Samed de zıpkın gibi, zehir gibi iki genç...


Yaptıkları program da...


Adile Naşit
’e rahmet okuyorlar, Ali Şeriati’yi anımsıyorlar, Yaşar Kurt’a şarkılar söyletiyorlar, Erkin Koray’a selam sarkıtıyorlar, Teoman’a Hayrettin
Karaman Hoca’nın “Günümüz Hayatında Helaller ve Haramlar” kitabını armağan ediyorlar, şair İbrahim Tenekeci’nin hakkını teslim ediyorlar, Mazhar Baba ile muhabbetin kralını yapıyorlar, Sırrı Süreyya Önder’e masal, Haydar Ergülen’e türkü söyletiyorlar...


Yani...


Kendi renklerini göstermekten asla çekinmeden, memleketin bütün renklerine alabildiğine açılıyorlar...

*  *  *

 

Ama maalesef bu böyle gitmedi/gidemedi...


Nasıl mı?


Anlatayım:


Geçenlerde Murat Menteş aradı beni...


Dedi ki: “Bu cumartesi gecesi sıra sende... Klark’a gelir misin?”


Televizyon programlarına katılma konusunda alabildiğine temkinli olduğum halde hiç düşünmeden “Tabii ki gelirim” dedim Murat’a...


Ne de olsa “Klark”, benim gözümde sadece bir televizyon programı değildi... İki kafa dengiyle hasbıhal platformuydu...


Neyse...


Sözleştik, anlaştık, ahitleştik... Cumartesi gecesi “Klark”ta olacaktım...


Ve aradan üç gün geçmişti ki...


Murat
, çok üzgün, çok mahcup, çok gergin bir şekilde beni aradı...


Dedi ki:


“Maalesef sözümüzde duramıyoruz... Kanalın yetkilileri ‘Ahmet Hakan’ı bu kanala çıkaramazsın’ dediler... Biz de bunun üzerine istifa ettik... Lütfen kusura bakma...”


İlk tepkim şu oldu:


“Yapmayın, etmeyin... İstifa da neymiş... Ben alışkınım bu tür durumlara... 28 Şubat’ta beni bazı televizyonların önünden geçirmezlerdi... Şimdi de başka bazı televizyonların önünden geçirmiyorlar... Böyle durumları kafaya takmam ben... Siz programınızdan vazgeçmeyin...”


Ama hayır...


Ne desem, ne söylesem zait... Ne desem, ne söylesem nafile...


Murat
ve Samed kararlarını çoktan vermişler...


Murat dedi ki:


“Bu gâvura bile yapılsa tavrımız aynı olurdu”
.

Haberin Devamı

 

Haberin Devamı

*  *  *


Bizim “eski mahalle”nin “eski” halini hatırlıyorum da...


Ne çok “delikanlı” vardı oralarda...


Bir “Dava delisi” Nurettin vardı mesela...


Gıpta ederdim kendisine... Eften püften bir mesele yüzünden 23 yıl hapis cezası yemişti de bana mısın dememişti...


İlke abidesi gençler vardı...


Erdem timsali abiler vardı...


Kapıyı çekip giderler, arkalarına bile bakmazlardı...    


Mazluma da, zalime de kimlik sormazlardı...


“Efendilik”
taslayana, ağızlarını doldurarak öyle güzel “Hadi oradan” derlerdi ki, hayran kalırdınız...


Sadece dostları değil, düşmanları da etkileyecek “klas hareketler” çekerlerdi...


Gadre uğramışlığı kendilerine acayip yakıştırırlardı...


Mazlum oldukça güzelleşirlerdi...

 

* * *


Çoktandır, bizim “eski mahalle”ye bakıp, iç geçiriyordum...

Haberin Devamı


Diyordum ki:


“Her şeyi kurcalayan, efendisizliği bayrak yapan, Allah’tan başka kimseye kul olmamayı tercih ederek özgürleşen, tartışılmayacak konu, hırpalanmayacak ulu zat bırakmayan, hiçbir yerlerini kiraya vermemiş olan o delikanlılar nereye gitti? Köklerine kıran mı girdi?”


Ne yalan söyleyeyim...


Murat
ile Samed’in “istifa kararı”nda direnmeleri bana şunu öğretti:


Demek ki bizim “eski mahalle”de hâlâ iş varmış...


Demek ki ilkenin ve erdemin oralarda kökü kurumamış...


Helal olsun sana Murat... Helal olsun sana Samed...


Şunu bilesiniz ki:


Siz orada var oldukça, geçmişimle övünmem için elimde çok sağlam iki gerekçem olacak...


Ve siz orada var oldukça geçmişime sırt çevirmem mümkün olmayacak...

Yazarın Tüm Yazıları