Bir kadın varmış bir kadın yokmuş

Güncelleme Tarihi:

Bir kadın varmış bir kadın yokmuş
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 28, 2015 01:37

“Bu kitapta, nefes alan kadının, bu dünyada varoluş çabasını okuyacak; bu çabaların, çoğu zaman sonuçsuz kalmasına, bazen yüreğimizi rahatlatmasına ama her seferinde bireysel bir çıkmazın kadınları nasıl parçalara ayırdığına şahit olacağız.”

Haberin Devamı

Ankara Hürriyet’in temmuz konukları, yıllarını Ankara’ya vermiş bir yazar Esra Odman İyier ve Türkiye’nin nadir kadın yayıncılarından, Ankara’nın yayıncılık hayatına önemli katkılar sağlayan Ceyda Pırıl Köstem. Ağustos 2014’te Bencekitap’ın yayıncılık çizgisi üzerine sohbet ettiğimiz Köstem’e (http://www.hurriyet.com.tr/ankara/27095611.asp) bu kez yayıncılığını üstlendikleri, 16 kadın yazarın öykülerinden oluşan “Bir Kadın Varmış Bir Kadın Yokmuş”un yazın yolculuğuna dair merak edilenleri sorduk. Esra Odman İyier, “Gölgesi Bedenim” (2007), “Göründüğü Gibi Değil” (2009) ve “Boşluk”u (2013) okurlarıyla buluşturduktan sonra, Mart 2015’te derlemesini yaparak okurlarına kazandırdığı “Bir Kadın Varmış Bir Kadın Yokmuş” öykülerini “umut olmasını dileyerek” yayına hazırladı. Hayatta, yazında ve yayıncılıkta “kadın olma”nın zorlukları üzerine konuştuğumuz İyier ve Köstem’e, sorularımı yanıtladıkları için teşekkür ediyor ve sözü onlara bırakıyorum.

Haberin Devamı

Bir kadın varmış bir kadın yokmuş

ESRA ODMAN İYİER: "KADIN OLMAZ, ZOR OLANI AŞMAK, DEĞİL Mİ?

-Gazetelerin üçüncü sayfalarındaki kadına yönelik taciz, aşağılama, şiddet, tecavüz, cinayet, vahşet haberlerinin gün günden artması üzerine, acıyı görünür kılmak için son bir çığlık mı kitaptaki öyküler ve bu yüzden mi “varlara ve yoklara…” adanmış olması?
E.O.İ:
Kitaptaki öyküler, bu çığlıkların ne ilki ne de sonu olacak. Kadınla birlikte ve kadın tarafından yürütülen Devlet politikaları oluşturulmadıkça, kadına biçilen rol değişmedikçe çığlıklarımız yetersiz kalacak. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da bu konuda yaptığı elle tutulur hiç bir şey yok. Kadınların öldürülmesi, tacize ve tecavüze, şiddete uğraması için sanki medya, bakanlıklar, bakanlar anlayacağınız bizim için çalışması gereken her organ seferber olmuş, destek veriyor durumda. Yeter artık, diyoruz ama sesimiz hiç çıkmıyor. Bu kitap, gerçekleri bir kere daha anlatmak için bir araya gelen kadınların yazdığı ibret verici öykülerden oluştu. Var olanlar ve yok olanlar o kadar net ve açık ki kitapta, okudukça sınırlar arası geziniyorsunuz. Var olan kadınlar; bu kitaba ürün veren cesur kadınlar. Yok olanlar ise anlattıkları hikayelerdeki kadınlar diye düşünebiliriz.
-Dünyada, özellikle de feodal toplumlarda yasaların, dinin, geleneklerin, ahlak kurallarının, ataerkil baskının, biçilen rollerin dayatmasında kadın olmak zor. Peki, “kadın yazar” olmak nasıl?
E.O.İ:
Kadın yazar olmak mı? Bu cümleyi söylediğiniz zaman bazı kesimler hemen tepki veriyor. Yazarın kadını erkeği olmaz, diye. Ama aynı kesim erkek yazarların daha iyi yazdığını savunup bu ayrımı gözümüze sokuyor. Kadın olmak her alanda zor. Yazma eyleminin içindeki kadının ise; otosansür uygulaması gerektiği alt beynine enjekte edilmiş durumda. Ne zaman bu baskıyı yıkıyor, o zaman gerçekten yazmaya başlıyor kadın. Kocam ne der? Babam, erkek kardeşim ne der? Hatta annem ne der, kaygısı olmadan yazan kadın sayısı gerçekten az. İş böyle olunca yazma eylemi gerçekliğini ve inandırıcılığını kaybediyor. Bizler, belki de az sayıda olan kadın yazarlar buna başkaldırıyoruz ve sadece yazıyoruz. Kimseyi umursamadan. Söylenenleri ve alt beynimizin bize dikte ettiklerini duymadan. Zaten kadın olmak, zor olanı aşmak, değil mi?

Haberin Devamı

"KALEMLERİMİZ BİZİ HEP ACILARDAN GEÇİRİYOR"

-Edebiyatımızda “kadın” uzun yıllar hep eril ağızdan anlatıldı. Özellikle 70’lerden sonra ve son yıllarda sayıları ciddi artış gösteren kadın yazarların güçlü kalemiyle, kadın kimliği düz yazı ve şiirde hangi yönleriyle ele alınmıştır? Kadın kimliğine dair yazılamayan, anlatılamayan durumlar var mı hâlâ?
E.O.İ:
Kadının annelik rolü, karılık rolü hep elde olan bir olguydu ve bu olgunun içine güçlü ama naif, azimli ve kararlı, tüm rollerinin hakkıyla üstesinden gelen hatta hayatın üstesinden gelen bir kadın profili çizilirken, son dönemlerde acı çeken kadının halleri de çokça anlatılır oldu. Diğer tarafın tersine kadın seks objesi olmaktan çıkartılmaya çalışılıyor, kadın yazarların kaleminden. Kadın kimliğine ait yazılamayan, anlatılamayan pek çok şey var aslında. Bunu anlatabilmek için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Daha çok şey anlatmak daha çok şey yaşamakla ilintili olmakla birlikte bizim ülkemizde kadınlarla ilgili hep acı şeyler yaşandığı için belki de asıl sorunsallara, kadının benliğinin, DNA’sının gerekliliğini ortaya koyan durumlara sıra gelmiyor. Kalemlerimiz bizi hep acılardan geçiriyor.
-Tarih boyunca kadınlar varlık gösterdikleri alanlarda hep mücadele etmek zorunda kaldılar. Söz konusu yaratıcılıkları olduğunda da… Özgürlüğün olmadığı yerde yaratıcılık gelişebilir mi? Bir cinsin bedeni, ruhu, düşünceleri, edimleri, seçimleri özgür olmadıkça ürünleri de eksik olur mu sizce?
E.O.İ:
Özgürlüğün olmadığı yerde yaratıcılık gelişmez cevabına karşılık herkesin aksine bir cevap vermek istiyorum. Kadınlar, dünyanın en güçlü yaratıkları. Hem duygusal hem de fiziksel olarak. Bu kas gücü anlamında değil. Ama bir bebeği dünyaya getirmek için harcanan enerji ve acı bize kadının ne kadar güçlü olduğunu göstermiyor mu? Bu yüzden de kadın başkasının ördüğü demir parmaklıklar arkasında bile kendine inanılmaz dünyalar kurabilir. Kadınlar çok iyi bilir ki özgürlüklerini elde edebilmeleri için demir parmaklıkları yıkabilmek için çok büyük çabalar harcamaları gerekir. Belki de bir anlamda özgürlüğe ulaşabilmek için önce tüm benliğimizle özgürmüş gibi üretmeli, düşünmeli, yaratmalıyız. Buna inandığımız sürece yaptıklarımız bir o kadar bizi umuda taşıyacaktır. Kadın, her şeye ve herkese rağmen tüm benliğiyle özgürdür ve özgür kalacaktır. Bu şu demek değil tabii. Kadını özgürleştirmeyin çünkü yaratıcı olması için özgür olmaması gerek. Bu böyle bir söylem değil. Ama kadın her şeyin üstesinden gelebilir ve özgürlüğünü de kazanır.
”Dünyanın iyi bir yer olabilmesinin anahtarı kadınların elinde”
-Türkiye, kadını cinsiyet üzerinden ayrımcılığa mahkûm etmekle kalmıyor, mirasın, namusun, üremenin, siyasetin nesnesi olarak da görüyor. Edebiyat belki tek başına dünyayı değiştiremez ama kadın yazarların kalemiyle bu çember kırılabilir mi bir gün?
E.O.İ:
Bu çember kırılabilir. Ama bu olay organize bir sistem işi. Sistemi değiştirmediğimiz sürece hiç bir şey değişmeyecektir. Bizler işte bu noktada devreye giriyoruz. Sistemin değiştirilmesi için mücadele ediyoruz. Yoksa sadece yazmak değil bizim eylemimiz. Türkiye’de okuyan sayısı çok düşük. Yani anlayacağınız yazdıklarımızı bizden başka kimse okumuyor. Kendimiz yazıp kendimiz okuyoruz. Ama sivil toplum örgütleriyle, derneklerle birlikte yaptığımız çalışmalarla adımızı ve isteklerimizi duyurabiliriz. Ne kadar çok ses çıkarsa ki bunun çığlık olmasına gerek yok, o kadar sistem üzerinde oynamamız ve sistem üzerinde oynayanları kendi tarafımıza çekmemiz kolay olur. Bir kere sesimizi duymaları, bize kulak vermeleri yeterli. Sonrasını elinin hamuruyla kadınlar halleder. Şöyle bir bakınca biraz kötümser yazdığımı düşündüm ama bence gerçekler ve gerçeklerin bilinmesi çok önemli. Ben geleceğe büyük bir ümitle bakıyorum. Daha doğrusu bakmak istiyorum. Benim bir oğlum ve bir kızım var. Onlar için bu dünyanın daha iyi bir yer olması için çalışıyorum. Dünyanın iyi bir yer olabilmesinin anahtarı da sadece kadınların elinde. Hepimizin bildiği; Cennet annelerin ayaklarının altında, sözünü ben biraz daha uzatıyorum. Dünyanın cennet gibi olabilmesi için her bir karışına kadın eli değmeli. Çünkü asıl cennet bu dünyada.

Haberin Devamı

Bir kadın varmış bir kadın yokmuş

CEYDA PIRIL KÖSTEM: "İŞ DÜNYASINDA KADINA HÂLÂ POZİTİF ALGI BESLENMİYOR"

-Edebiyat dünyası, içinde yaşadığımız -erkek egemen- toplumun örneklemi niteliğinde. Yarışma jürileri, yayınevleri, dergicilik ve eleştirmenlik çoğunlukla erkeklerin kontrolünde ancak yayınevi sahibesi olarak siz bir istisnasınız. Bu noktada “kadın olma” durumundan söz eder misiniz?
C.P.K:
İstisnalardan biriyim, evet. Ataerkil bir toplumda, daha kodlanışımızdan başlayan “kadın olmak” durumu, iş hayatına da yansımaya devam ediyor ve edecek. İş dünyasında kadına hâlâ pozitif algı beslenmiyor. Potansiyelleri hâlâ göz ardı ediliyor. Bu da kadın için daha fazla özveriyi gündeme getiriyor. İş dünyasında bir yer bulmanızın ötesinde, o yerde kalmanız gerek. Süreçler daha uzun, beklentiler daha keskin. Cesaret gerekiyor. İş hayatında var olma cesaretinden değil, sizi bir iş kadını olarak kabul edecek cesarettekilerden bahsediyorum. İş ve özel hayattaki sorumluluklarını dengede tutmayı başaran, eleştiriye açık her kadının avantajı kendi tarafına taşıyacağına inanıyorum. Göze batmak değil de göze çarpmak için çalışmaya ve üretmeye devam ediyorum.
-Yayıncılığını üstlendiğiniz bu kitapla varmak isteğiniz nokta neresidir? Kadın sorunlarını edebiyat penceresinden tartışmaya açmak, onların mücadelesine destek vermek, maruz/yoksun bırakıldıkları yaşamları görünür kılmak, belki bir çıkış yolu göstermek ya da uyanışa yoldaş olmak…
C.P.K:
Mücadelelere destek vermek keşke bu kadar kolay olsa. Güçlü kalemler yazdı kadın üzerine, yaşanmışlıklarını da ortaya koyarak. Yıllardır birçok platformda tartışıldı bu konular, tartışılacak da. Başımızı her şekilde dik tuttuğumuzu hissettirmekti, ilk anda düşündüğüm. Toplumda canlı, interaktif bir duruş sergilemek, yaşamın içinde bulunup etkileşim sağlamak için projeyi tereddütsüz kabul ettim.

Haberin Devamı

"KADIN VAR, DİYORUZ. HER ZAMAN!"^

- Kitapta kadın, hem nesne hem de özne olarak var; tematik konusu, yazarları ve yayıneviyle… Yazan, yazılan ve yayıncı üçgeninde bir kadın dayanışması söz konusu. 2014’te 294 kadın, erkek şiddetinin kurbanı oldu. Bunlar sadece kayıtlı olanlar… Bu yüzden mi masalsı bir adı var kitabın?
C.P.K:
Masalsı, ironik... Kadın ne zaman var, ne zaman yok? Ne kadar var, ne kadar yok? Proje önüme geldiğinde, kitabın ismini tartışırken başta kendime sordum bu soruyu. Yanı başımızdaki şiddeti yadsımamız söz konusu değil. “Bir Kadın Varmış-Bir Kadın Yokmuş” bir yandan da ülkemizde kadın olmanın kısıtlayıcılığını da vurguluyor. Gölgede kalmayı... Ve biz, “Kadın var” diyoruz. Her zaman!
-Cins, din, dil, ırk ayrımının olmadığı, herkesin “insan” olduğu bir yerin özlemindeyiz, özellikle de biz kadınlar. Ne dersiniz, insan merkezli düşüncenin öncelendiği, insan hakları temelinde bir toplum olabilmemiz mümkün mü sizce?
C.P.K:
Türkiye’de kadına bakışın yasal ve pratik uygulamaları değişmediği sürece bana pek de mümkün gelmiyor açıkçası. Sürekli yargılanan, kalıplara oturtulan, toplumsal hayata girmekten uzak tutulan, ikincillik konumundan çıkartılmayan kadın gerçeği var. Karşı cins baskısı, ulusal baskı, gelenekler, sınıfsal baskılar kadını cendereye aldıkça özlem duyduğumuz toplumsal yapıya kavuşmamızı hiç de yakın bulmuyorum.

Haberin Devamı

"ÇEŞİTLİ MESLEK GRUPLARINDAN 201 ERKEĞİN KÜRTAJLA İLGİLİ MANİFESTOLARINA YER VERDİK"

- Son söz olarak; ülkemiz gündemine oturan kürtaj yasası ekseninde, bu yasanın karşısında yer alan erkeklerin fikirlerini kamuoyuyla paylaşmak, kadınların sesine ses katmak amacıyla Mart 2013’de yayıncılığını yaparak okurla buluşturduğunuz “K.” kitabına da değinelim istiyorum…
C.P.K:
Evet, çok güzel, heyecanlı, keyifli bir çalışmaydı. Kürtaj yasası tartışmaları ekseninde, yasanın çıkmasına karşı duran erkeklerin fikirlerini kamuoyuyla paylaşmak, toplumun her kesiminden erkek sesleri alarak, kadınların sesine ses katmak amacıyla yürütüldü bu çalışma. Çeşitli meslek gruplarından 201 erkeğin kürtajla ilgili manifestolarına yer verdik “K.”da. Uzmanlara, şairlere, ressamlara, köşe yazarlarına, sporculara, müzisyenlere, siyasetçilere, esnaflara, öğrencilere ulaştık. Marc Levy, Matt Smith, Mike Tramp, Howard Brenton, Aleks Sierz ve Simon Stephens gibi yabancı ünlülerden destek aldık. Oldukça ses getiren bir çalışma olmuştu. Ülkemizde kadınla ilgili o kadar çok sorunla boğuşurken, kürtaj hakkının gündemi bu kadar meşgul etmesi de ayrı bir tartışma konusu bence.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!