Bir kadın Elysée’ye çıkabilir mi?

Güncelleme Tarihi:

Bir kadın Elysée’ye çıkabilir mi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 30, 2006 18:11

Önce şunu söyleyeyim:

Fransız kadınları seçme ve seçilme hakkını ancak 1944 senesinde elde edebilmişlerdir.

Fransa tarihinde (1791 Anayasası’ndan bugüne) başbakanlık makamına oturabilmiş tek kadın, sosyalist Edith Cresson’dur. Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın zamanında çok kısa bir süre (15 mayıs 1991 - 2 nisan 1992) başbakanlık yapmıştır.

Kadın cumhurbaşkanı yoktur.

Tabii ki, artık bugün (1944’ten beri) kadınların Elysée Sarayı’nda oturmasına kanuni bir engel yok. Ama dünyanın bir çok demokrasisinde olduğu gibi, Fransa da bir ‘maço toplum’ olduğu için, siyaset erkek ağırlıklı.

İlk kez 2007 seçimlerinde ‘seçilme ihtimali yüksek’ bir kadın aday yarışacak.

Bakalım ‘Sego’ Fransa’nın 7 asırlık (daha doğrusu 690 yıllık) SALİK YASASI’nı delip, Fransa’da söylendiği gibi, ‘İLK SEÇİLMİŞ KRALİÇE’ olabilecek mi?

*

KADINLARI YASAKLAYAN BİR BARBAR YASA

Salik yasası’ nedir? İki satır anlatayım.

Ortaçağ’da Franklar’ın ‘salik’ denilen kolu tarafından 4.yy’da kabul edilen medeni hukuka ve ceza hukukuna verilen isimdir.

Clovis’ten yüzyıllar sonra, 16.yy’da, çoktan unutulup gitmiş olan ‘Salik Yasası’nın bir özel maddesi, Valois Sülalesi tarafından kadınları tahttan mahrum etmek üzere tekrar gündeme getirilmiş ve bahane olarak kullanılmış. Bunun bir haksızlık, hukuksuzluk olduğu, hatta belgelerin sahte olduğu iddia edilir.

Netice itibariyle, Fransa tarihinde ‘resmen’ hüküm sürmüş bir kadın yoktur.

Bu yazılı olmayan kural günümüze kadar da işlemiş, kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesi için 1945 seçimini beklemeleri gerekmiştir. Dediğim gibi, ilk ve tek kadın başbakan (ki Fransa’da 5.Cumhuriyet’te gerçek iktidar başbakanda değil, cumhurbaşkanındadır) Edith Cresson’dur ve bir yıldan az görevde kalan Cresson... nasıl desem size, siyassette Tansu Çiller’den bile kötü bir hatıra bırakmıştır.

Şimdi herkes merak ediyor: Sosyalist Parti adayı (anketlerde % 51-52 ile Nicolas Sarkozy’nin önünde giden) Ségolène Royal acaba bu maço geleneği yıkabilecek mi?

*

TANSU ÇİLLER SENDROMU

Fransa’da birçok aydın ve tabii kadınlar endişe duyuyorlar: Acaba, Cumhurbaşkanlığı’na oynayacak ilk kadının Sego olması, kadınlar için iyi mi, kötü mü? Acaba iyi bir aday mı, ‘adam gibi’ bir insan mı? Yoksa kötü bir örnek oluşturup, gelecek nesillerin kadın siyasetçilerden uzak durmasına (Tansu Çiller Sendromu dediğim budur) sebep olabilir mi?

Benim teorimi biliyorsunuz bu konuda... Fransız aydınları da bu konuda benim gibi gerçekçi.

*

SEGO’NUN 10 EMRİ

Kısa kesmek için, son 10 senede 3 kez bakanlık yapan Royal’in ‘siyaset üslubu’ ve kişiliği hakkında Le Nouvel Observateur’de yayımlanan bir makaleden alıntı yapacağım. (29 kasım) Özetleyerek...

Bakan Hanım’ın 10 Emri

1-Koltuğunu dişinle, tırnağınla koruyacaksın

Sego’nun iyi bir bakanlık kapmak için nasıl bağırıp çağırdığını, ağlayıp sızlandığını, ‘bakan’ etiketini alabilmek için neler yaptığını anlatıyor yazar.

2-İmajını daima kollayacaksın

Bakan Hanım’ın gözünün sürekli medyada olduğunu, gazetelerde kendinden bahsettirmek için yapmayacağı şeyin olmadığı, o kanal senin bu kanal benim gezdiği, bakanlıktaki her toplantı öncesinde, danışmanlarına ‘Bugün medyayı ilgilendirebilecek ne var gündemde?’ diye sorduğunu, ses getirmeyecek hiçbir işe kalkışmadığını... (Danışmanlarından biri diyor ki, “Bir konuya dikkatini çekmek istiyorsak, yalan da olsa lafa ‘Bugün bir gazetede gördüm...’ diye girerdik.”)

3-Halkın nabzını iyi tutacaksın

Rakiplerinin bile Sego’nun siyasi içgüdüsünün müthiş olduğunu, çok iyi koku aldığını kabul ettiklerini, kamuoyunda ses getirecek dosyaları hemen anladığını, önemsiz de olsa medyanın haber yapacağı işleri şıp diye yakaladığını...

4-Uzun vadeli işlerden uzak duracaksın

Önemli de olsa, Sego’nun bazen çok önemli meseleleri görmezden geldiğini, sadece kısa vadede netice ve ses getirecek işlerle ilgilendiğini...

5-Herşeyi kendine yontacaksın

Ne kadar egoist ve şahsi olduğunu, medyaya ‘gölgesinden daha hızlı’ demeç verdiğini, bir bakan arkadaşının aylardır üzerinde çalıştığı bir reformu, ondan önce davranıp sanki kendi eseriymiş gibi basına açıkladığını, ilk bakanlar kurulu toplantısına bilerek geç geldiğini ve böylece kameraların karşısına tek başına çıktığını...

6-Yüzsüzlük etmekten korkmayacaksın

Mesela 2000 yılında Aileden Sorumlu Bakan tayin edildiğinde, gidip Sağlık Bakanlığı’na bir güzel yerleştiğini, buradan ancak başbakanın emriyle dışarı atıldığını; ‘ertesi gün hapı’ deniler doğum kontrol haplarını başbakana bile danışmadan okullara dağıttırdığını; bir İtalyan bakanla başbakanın aksi emrine rağmen uluslararası bir anlaşma imzalamaya kalktığını...

7-Uzmanları iyi kullanacaksın

Uzmunlardan, danışmanlardan çok iyi faydalandığını, ses getirecek bir siyasi projeye dönüşebilecek fikirleri şıp diye fark edip yakaladığını...

8-Yardımcılarının gözünün yaşına bakmayacaksın

Yanında çalışanların çoğunun illallah dediğini, kaçanın kurtulduğunu ama kalanların da bakana çok sadık olduklarını...

9-Her zaman çok hızlı hareket edeceksin

Ses getirmek için hızlı hareket etmek ve ilk darbeyi indirmek gerektiğini iyi bildiğini, bazen acele edip büyük hatalar yaptığını ama bazen aylardır çözülemeyen sorunları bir iki günde hallettiğini...

10-Dişini geçirdim mi bırakmayacaksın

Görevi bittikten sonra çalışma arkadaşlarının akıbetiyle hiç ilgilenmediğini, ama bir dosyaya gönül koymuşsa, bakanlıktan ayrıldıktan sonra bile takip ettiğini anlatıyor bilenler.

*

Evet, iyi kötü bir Ségolène Royal tablosu işte.

Pek makbul birine benzemiyor ama, politikacı olmak, ve üstelik cumhurbaşkanlığı gibi zirveye oynamak için... insanın bazı ‘özel nitelikleri’ olması gerek elbet.

Ve bu ‘nitelikler’ de öyle pek çocuğunuz için temenni edeceğiniz türden değil.

Hele hele, söz konusu olan bu maço dünyada erkeklerin arasından sıyrılmaya çalışan bir kadınsa...

Allah saklasın! 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!