Bir Hisar konseri

İşimiz müzik yazmak ama mesleki deformasyon mu dersiniz, artık başka bir şey mi dersiniz; uzun zamandır konser izleyemez durumdayım. Yıllardır iş gereği yaptığınız bir şeyden kendiniz için keyif alamaz hale gelebiliyorsunuz ne yazık ki. Konsantrasyonunuzu toplamak mesele haline gelebiliyor.

Oturma düzeni olan konserlere özellikle gitmek istemiyorum, çünkü davet edilen müzik yazarlarına genelde en önde, protokolde yer ayırıyorlar sağolsunlar. Bendeniz zaten mevzuya konsantre olamazken işin içine kameralar, ışıklar, cemiyet hayatının tanıdık simaları, mankenler vesaire girince hepten kopuyorum konserden.

Bunları anlatıyorum çünkü geçtiğimiz haftasonu yeminimi bozarak Rumelihisarı’nda Nazan Öncel’i izlemeye gittim. En önün en önündeyim; monitörler falan ayağımızın dibinde, neredeyse sahnenin içindeyim. Kameralar, fotoğraf makineleri fink atıyor. Bakın ön sırada kimler kimler var; Arto, Emre Altuğ, Aylin Aslım, Erkan Özerman, Tuğba Özerk, Özgür Aras, Kemal Doğulu...

YENİ SOKAK KIZI AYLİN

Ben biraz gerginim ama etrafa çaktırmıyorum. Ancak Nazan Öncel sahneye çıkınca o gerginlik yerini uzun zamandır özlediğim bir duyguya bırakıyor. Öncel’in kariyeri boyunca yaptığı onlarca hit parçanın her biri bir başka anıya götürüyor beni. İskender Paydaş yönetimindeki orkestra tabanca gibi (Eylem Pelit’e ayrıca tebrikler). O konsere konsantre olmakta güçlük çeken müzik yazarı gidiyor, yerine 15-16 yaşlarında gittiği ilk konserin heyecanını yaşayan toy delikanlı geliyor. Sözün kısası Nazan Öncel sahnede o denli gerçek ve samimi ki... O şarkıların da değeri yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılıyor bana göre...

Öncel, bir ara Aylin Aslım’ı elinden tutup sahneye çıkartıyor. Aylin’i ‘İşte yeni sokak kızı, gümbür gümbür geliyor...’ diyerek tanıtıyor. Aylin ‘Ben Kalender Meşrebim’i söylüyor. Daha sonra Emre Altuğ ve Tuğba Özerk’le de birer şarkı söyleyen Nazan Öncel finalde ‘Of’u söylerken Arto mikrofonu kapıp sahneye fırlıyor.

Ama gece o kadar güzel ki Arto bile keyfimi kaçırmıyor.

Kurban kendini dağıttı

Gruplar kurulur, dağılır; bunda şaşılacak bir şey yok. Grup olmak da zor zanaattır, grup kalmak da. İşin içine ego savaşları, farklı beklentiler, müzikal fikir ayrılıkları, kıskançlıklar girebilir. Birileri, birilerinin dolduruşuna gelebilir; havaya girebilir.

Grup olmak, birbirini dinlemektir, anlamaktır. Konuşmadan anlaşmaktır. Çoğu zaman birbirinin arkasını toplamak, ayıbını örtmektir.

Grup kalmak ise hoşgörüdür, sabırdır, dostluktur; egodan sıyrılmak, kendini bir bütünün önemli bir parçası olarak görmek ancak aslolanın bütünün kendisi olduğunu unutmamaktır.

Üçüncü albümleri ‘İnsanlar’ı mayıs ayında çıkartan Kurban gibi bir grup neden temmuz ayında dağıldığını açıkladı?

Grup kalmayı mı beceremediler? Hiç ‘grup’ olmamışlar mıydı? Ne oldu da bu kadar iyi ve gelecek vaat eden bir rock grubu dağıldı.

Ben size söyleyeyim; sebep, grubun solisti Deniz’in her şeyi ben biliyorum, ben yaparım diye düşünüyor olması. Şarkıları Deniz yazar, kaydı ve miksi Deniz yapar; üstelik bunda başarısız olursa (bana kalırsa kayıt ve miks açısından albümün büyük zafiyetleri vardı) elbette bu yükün altında ezilir ve duygusal bir karar alır. Biz de Kurban’dan mahrum kalırız.

Benim asıl anlamadığım Pasaj Müzik’in gruba bunca yatırım yaptıktan sonra bu keyfi karar karşısında bir yaptırım uygulayamıyor olması. Bu adamların sözleşmesi yok mu? Her şey bu kadar kolay mı?
Yazarın Tüm Yazıları