Bir gülme geliyor

Esasında ikisini de sporcu kimlikleriyle tanımayız. Ama ikisi de Türkiye’yi, Olimpiyat Oyunları’nda temsil edecek düzeyde başarılı sporculardır. Çok şahane iki spor hikâyeleri vardır.

Haberin Devamı

Hikâyelerden biri Mehmet Ali Aybar’a aittir. Atletizme, Galatasaray Lisesi’nde başlayan Aybar, 1928 yılında, yirmi yaşındayken Amsterdam Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’yi temsil eder. 1929 yılında 200 metre Türkiye rekorunu kıran Aybar, yedi kez Balkan Oyunları’nda yarışmıştır.

1931 Balkan Oyunları’nda, Türk-Yunan dostluğunun pekişmesinin fotoğrafını vermek isteyen Venizelos ve İnönü, Atina Averof Stadı’nın şeref tribününde yan yanadırlar. Mehmet Ali Aybar ve Türkiye’nin en iyi sprinterlerinden biri olan, 100 metre rekoru 25 yıl boyunca kırılamayan Semih Türkdoğan, 100 metre yarışı için hazırdır.

Start çizgisine yürürken birden dururlar. Bir önceki sene, bir atletle anlaşarak erken start verdiği düşünülen, bu nedenle bir daha görevlendirilmeyeceği bildirilen hakem yine iş başındadır çünkü. Oysa bu sene buraya, bileklerinin hakkıyla kazanmayla, rövanşı almaya gelmişlerdir. Aybar, derhal yöneticilerin yanına gider: “Bu hakem start verirse koşmuyorum” der. Yöneticiler bir şey yapamayacaklarını söyleyince eşofmanları çekip soyunma odasına gider.

Bir süre sonra Federasyon başkanı Burhan Felek, emre itaat edeceklerine dair yemin etmelerini isteyen bir kâğıtla gelir. İsmet Paşa’nın koşmalarını emrettiğini söyler. Aybar ve Türkdoğan belgeyi de imzalamazlar, 100 metre yarışını da koşmazlar. Ertesi gün, organizasyon komitesi, hakemi görevden alınca, Enver Gökbil ve Hakkı Süslüay ile birlikte 4x100 bayrak yarışında altın madalya kazanırlar. Cezaları dönüşte kesilir, emre itaatsizlik ederek devletin itibarını zedelemekten, Aybar ömür boyu, Türkdoğan iki sene spordan men edilir.

İkinci hikâye, 12 Ocak’ta kaybettiğimiz Halet Hoca’ya, Halet Çambel’e ait. Çocukluğu, Birinci Dünya Savaşı yıllarında geçtiği için çok zayıf bir çocuk olan, ailesinin üst üste kazaklar, yün çoraplar giydirdiği Çambel, güçlenmek için spora başlamaya karar verir. Okuduğu kitaplardaki şövalyelerin etkisiyle, seçimini eskrimden yana kullanır.

Eskrime önce okulda başlar, liseden sonra Beşiktaş Kulübü’ne geçer. Antrenmanlar hep soğuk suyla yapılan duşlarla biter, hatta bir sporcu duş yaparken, diğeri pompayla su basmak zorundadır. Gereken malzemeleri de Türkiye’de bulmaları mümkün değildir. Eskrim maskesi olmayan Çambel, Perşembe pazarından aldığı teli kendi yaptığı kalıba çakar. Kenarına siyah muşamba geçirerek maske yapar. Yıllar sonra o günleri “İlkel bir ortamdı ama mutluyduk. Sporda da imece yapmak lazım. Yoksa böyle ticari ve yalnızlık yaşanan bir dünyada mutluluk olabilir mi?” diye anlatır.

Halet Çambel, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda, Suat Fetgeri Aşeni ile birlikte Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil eden ilk kadın sporcu olur. Türkiye kafilesinin mihmandarı, onları Hitler'e takdim etmek istediğini söyler. Halet Hoca, Türkiye’deki Yahudi arkadaşlarından dinlemiştir Hitler’i, cevabı net olur: “Hitler’in yanına gitmeyiz, onun elini de sıkmayız. Biz buraya hükümetimizin emriyle geldik. Yoksa hiç gelmezdik!”

Tam spora siyaset karıştırmayayım diyorum, bir gülme geliyor.

Yazarın Tüm Yazıları