Bir fotoğraf sanatçısının gözünden çok farklı bir yazar

ŞAKİR ECZACIBAŞI'nın yeni çalışması Oscar Wilde,- Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler- edebiyatın büyük zekásını bize sadece bütün yönleriyle, önemli metinleriyle tanıtmıyor, ondokuzuncu yüzyılın tutucu, iki yüzlü İngiltere'sini de olanca dehşetiyle anlatıyor.

Oscar Wilde... Zekásından korkanlar yüzünden hapishaneye düşmüş bir şair. Ahlákın ahláksızlığına meydan okuyan bir ahlákçı.

Kokuşmuşluklarını, çürümüşlüklerini itiraf edemeyecek kadar alçak ve korkak olanları oyunlarında teşhir eden Shakespeare kadar büyük bir oyun yazarı.

‘‘Ben dehamı yaşamıma koydum, yalnızca yeteneğimi eserlerime’’ diyen, bunu da kanıtlayan bir edebiyat dehası.

Şakir Eczacıbaşı'nın daha önce yayınladığı Bernard Shaw: Gülen Düşünceler'i de aynı dönem İngilteresini, mizahın hoşgörülü tavrıyla bize aktarmıştı.

Shaw'da komedi vardı, Wilde da trajedi.

Bu tür kitaplardan beklediğim, kaynakların taranarak, sanatçının yaşamı ve sanatı üzerine en doğru bilgiyi vermesidir.

İyi bir bibliyografya da bu tür çalışmanın ciddiyetinin güvencesidir.

İkisini de gerçekleştirmiş Eczacıbaşı.

1854 yılında Dublin'de doğan ve 1900'de Fransa'da ölen Oscar Wilde, sonraları Fransa'nın ünlüler mezarlığı Pere Lachaise Mezarlığı'na gömüldü.

Bir sözü, yaşamının özetidir:

‘‘Uzun süren güzelim bir intihardır sanatçı yaşamı...’’

Wilde'
ı okurken, Victoria Çağı İngilteresinin yükselişini ve çöküşünü, yoksulluğun artışını, acımasızlığın benimsenişini anlayabilirsiniz.

Ezcacıbaşı, dönemin İngilteresini inceleyerek, bir yazarın yaşadığı, mücadele ettiği toplumsal platformu da eserine koymuş.

Yaşadığı çağı öğrenmek, bireysel çıkışlarını anlamamızı sağlıyor.

Bernard Shaw ile Oscar Wilde, on iki kez buluşmuşlar, Shaw altısını hatırlıyor.

Shaw, Wilde'ı, züppe, özentili, bencil buluyor; Wilde da, Shaw için, ‘‘Kusurusuz bir adam Shaw; hiçbir düşmanı yok ve hiçbir dostu sevmiyor onu’’ demişti.

Wilde, öylesine güzel konuşuyordu ki, Londra'da hemen ünlenmişti.

Wilde'ı zindanlara sürükleyen Lord Douglas, onu Sokrates'e benzetiyordu, üstelik o nükte yapmazdı, diye yüceltiyordu.

O bir estetti, ev dekorundan giyime kadar her konuda güzelliği arıyordu.

Meydan okumanın doruğunda yaşamak, bir sanatçı için olağanüstü zevktir.

Oscar da bunu yaptı, Queensberry Markisi'nin oğlu Lord Alfred Douglas'la ilişkisi yüzünden, hayatı ona zehir eden Marki aleyhine dava açtı, kaybetti, savcı Oscar'ın aleyhine kamu davası açtı ve mahkum oldu.

De Profundis'te toplum dışına atılmışlığını ustaca yazmış:

‘‘Külrengi kasım yağmurunda, benimle alay eden bir kalabalıkla çevrelenmiş olarak yarım saat istasyonda tutuldum. O gün başıma gelenlerden sonra, bir yıl her gün aynı saatte, aynı süre ağladım... Cezaevlerindekiler için günlük olaylardandır gözyaşları. Ağlanmayan gün, yüreğin mutlu olduğu değil, taş kesildiği gündür...’’

Andre Gide
ile de iyi bir dostluk kurmuştu.

Gide, ona dava açmaması için ısrar etmiş, ikna edememişti.

Queensberry Skandalı'nda Oscar, gençlerle eşcinsel ilişki kurmaktan, onları baştan çıkarmaktan, toplum ahlakına aykırı yaşamaktan mahkum edilmişti.

Oysa dönemin İngilteresinde her türlü ahlaksızlık yapılıyordu. Oscar'ın suçu, onlara hayatıyla ayna tutmasıydı.

Oscar'ın biyografisini yazan bir eleştirmen, dönemin İngiliz adaletini şöyle tanımlıyordu:

‘‘İngiliz yargı sistemi aristokrasiyle varlıklıları koruyan bir düzendi ve soyluların önyargılarının, çıkarlarının etkisi altındaydı.’’

1980'li yıllarda The Observer gazetesinin ekinin kapağında da İngiliz adaletinin tutuculuğundan söz ediliyordu.

Çok az yazar vardır ki, eserlerinden seçeceğimiz sözler, bütün bir hayat felsefesinin süzülmüşlüğünü taşısın:

‘‘Dáhiler hiç evlenmemeli; iki efendiye birden nasıl hizmet edebilir bir insan?’’

‘‘Birden çok yaşamı olanlar, ölürler birden çok...’’

Oscar Wilde'
da özellikle, Dava: Bir Dönüm Noktası bölümünü okuyun.

Adaletin zeká karşısındaki gülünçlüğünü, savcıların, yargıçların, avukatların iki yüzlü bir toplumda birer figüran oluşlarını izleyin. Wilde'ın zekásına bir kere daha hayran olun.

‘‘Acının anlamı ve güzelliğini öğretmek için’’ gelmiş bu dünyaya Oscar.

Eserlerinden seçmelere sık sık bakacaksınız, yaşadıkça, o size çok şey öğretecek ve tattıracak.

Mutlaka kitaplığınızda bulunması gereken bir eser.


DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ


Evdeki Silah Nadine Gordimer Can

20. YY Türk Edebiyatından... Atilla Birkiye Aralık

Şiir ve Gerçeklik Özdemir İnce İş

Perde Arkası Burhan Arpad Doğan

Yılların Ardından Tarık Minkari Bilgi

Yazarın Tüm Yazıları