Bir Emile Zola çıkar ve

“ZULÜM” meselesini açtık ya, hadi gelin bugün biraz daha konuşalım.

Dünkü bazı gazetelerin iç sayfalarından küçücük bir haber:
“Bilirkişi, Kafes belgelerindeki imzanın sahte olduğunu bildirdi.”
Buna karşılık “Sabah”, “Taraf”, ”Yeni Şafak”, ”Bugün”, “Zaman” ve “Star” gazetelerinin hepsinin manşeti aynı.
“Gölcük’te yapılan aramada bulunan belgeler arasından Balyoz CD’leri de çıktı.”
Umarım belgeler bu defa daha sağlamdır.
Hiç itirazım yok. Haber haberdir.
Her gazete istediği haberi manşetine kor.
* * *
Bir de, “Kafes” meselesi basına sızdığında, atılan manşetleri düşünelim.
Aynı dünkü gibi iştahla ve kesin hükümle verilen manşetlerdi.
O manşetlerin hemen ardından insanlar gözaltına alınmış, hepsinin hayatı kaymıştı.
Peki o insanların lehine olacak bir gelişme, bir sütunluk haberi dahi hak etmiyor mu?
Bütün bunlara rağmen, Türk basınında “vicdan” yavaş yavaş kendini hissettiriyor.
“Kafes” ve “Balyoz” haberlerini manşetten veren ilk gazete olan “Taraf”ta son günlerde ilginç yazılar okuyorum.
Hatta bazı gelişmeleri de oradan öğreniyorum.
Taraf Gazetesi’nin geçen perşembe günkü nüshasında Yıldıray Oğur’un bir yazısı dikkatimi çekti.
Oğur, “İrticayla Mücadele Eylem Planı” sanıklarından Dursun Çiçek’le ilgili önemli bazı bilgileri aktarıyor.
Sizlere bunları özetleyeyim:
-  Çiçek, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya yönelik silahlı örgüt kurmakla” yargılanıyor.
Bugüne kadar Çiçek dışında, örgüte dahil sadece üç kişi daha bulunabilmiş.
Bir gözünü Güneydoğu’da kaybetmiş eski bir asker. Biri, arazisinde patlayıcı bulunan Bedrettin Dalan. Öteki de bir gazeteci.
-  Dava dosyasına bugüne kadar başka hiçbir şey eklenememiş.
Yani, koskoca hükümeti devirmek için kurulmuş sadece 4 kişiden oluşan bir çete.
-  Bu arada Ergenekon davasının Erzincan ayağındaki, Dursun Çiçek’le ilgili bütün iddialar çürütülmüş.Erzincan’da otelde kalan kişinin aynı isimde başka birinin olduğu açıkça ortaya çıkmış.
-  Belgelerde Dursun Çiçek’in parmak izi bulunamamış.
-  Bu arada yine Oğur’un yazısından öğreniyorum ki, Dursun Çiçek’in annesi ağır hastaymış ve oğlunun tutukluluğu hâlâ kendisinden saklanıyormuş.
Yıldıray Oğur yazısını şöyle bitiriyor:
“Bu davanın Dursun Çiçek cuntası olarak böyle süremeyeceği de kesin. Umarım adaletin yerine geldiğini görmeye Dursun Çiçek’in hasta annesinin ömrü yeter.”
Dikkat edin, bu yazıyı yazan gazeteci, Ergenekon davalarını en çok savunan yazarlardan birisi.
Yazdığı gazete Taraf...
* * *
Ergenekon davasının başından beri anlatmaya çalıştığım şey bu.
Ne yazık ki, bazı iddialar, artık arkasındaki niyeti apaçık ele veren bir “intikam” duygusuyla ortaya atılıyor.
Bunlar çöktükçe, bu defa eski iddiaları desteklemek üzere yeni dalgalar geliyor.
Oysa bu davaların sağlıklı ve hukuki biçimde sürdürülmesi, Türk demokrasisi açısından hayati önem taşıyor.
Ama korkum şudur.
Eğer medyanın bir bölümünün hâlâ vazgeçmediği bu “linç psikolojisi” sürerse, hukukun esas ve şekille ilgili kurallarına uyulmazsa: bir gün bu ülkede en az bir Emile Zola çıkar; 20-30 “İtham ediyorum” kadar etkili manifesto yazılır.
Ve bugün manşetlerde sökülen apoletler, büyük törenlerle yerine takılır.
* * *
Ben şimdilik “itham etmiyorum”, “iddia ediyorum”.
Kuran’dan hangi ayeti aktarmıştı  Fethullah Gülen Hoca:
“Çok defa görmüşüzdür ki; Allah, zâlimlerin çevirdikleri dolabı getirip kendi başlarına çevirmektedir.”
Yazarın Tüm Yazıları