Bir dokun, bin ’ah’ işit!

"İÇİŞLERİ Bakanı, İstanbul Valisi, belediye başkanları birilerinden mi korkuyor?"

Bu soruyu, İstanbul Boğaziçi’nin gözde semtlerinden biri olan Kuruçeşme’de oturan bir vatandaş soruyor.

"Neden korksunlar ki?" diyorum.

"İstanbul’a diskotek mafyası hákim olmuş!" diyor ve ekliyor:

"Bir sorumlu çıkıp da, mahalle içlerine kadar giren barların, diskoteklerin gürültüsüne engel olamıyor.

Bunların birçoğu ruhsatsız çalışıyor, sabahın dördüne kadar güm güm bateri çalarak gürültü kirliliği yapıyor, yöneticilerimizin ise gıkı bile çıkmıyor!"

Öyle dertli ki, içini çekerek devam ediyor:

"Şikáyet ettik, dilekçe verdik, yeri göğü inlettik ama ülkemizde yasalar işlemiyor ki!"

"Cesareti olmayanın başarısı da olmaz. Devlet cesurdur, mafyadan korkmaz, yasaları uygular" diyecek oluyorum. Vatandaş, "Söylediklerine inanıyor musun?" der gibi bakıp acı acı gülümsüyor:

"Devletin, İçişleri Bakanı’nın görevi benim, yani vatandaşın güvenliğini, geceleri huzur içinde uyumasını sağlamak değil midir? Bunu yapamadıktan sonra İçişleri Bakanı, Vali ve Belediye Başkanı ne işe yarar ki? Hangi uygar ülkede her gün sabaha kadar gürültü işkencesi yapılır?"

* * *

İstanbul’un ezeli derdidir.

Bir yandan pislik, öte yandan gürültü kirliliği, dünya güzeli bu kenti, piton yılanı gibi sarıp boğar!

Şehrin, büyük makamlarda oturan kişileri, protokol davetlerinden, Başbakan’ı ve diğer devlet erkánını ağırlamaktan başlarını kaldıramaz, vatandaşın günlük dertleriyle uğraşamaz.

Polis, topu Çevre Bakanlığı’na, o da belediyelere atar.

Kentte bazı semtler "kurtarılmış bölgeler" haline gelir, orada insanlar kendi yasalarını kendileri icra ederler!

Boğaziçi’nin güzeller güzeli yeri Kuruçeşme’den mektup yazan bir operatör doktor okurum, "Artık sabahları ameliyatlara korkarak girmeye başladım.

Öyle müthiş diskotek gürültüsü var ki, geceleri hiç uyuyamıyorum, sabah ameliyatlarda elim titrer diye korkuyorum.

Ya evimi satıp bu diyardan gideceğim ya da yaz boyunca ameliyat yapmama kararı alacağım!"
diyor.

Aynı semtten bir başkası:

"Deli olmak işten değil. Başbakan en az üç çocuk yapın diyor ama benim tek çocuk yapacak halim kalmadı.

Gürültü stres yaratıyor, cinselliği engelliyor.

Diskoteklerin patırtısı yüzünden seks hayatım kalmadı!"


Şikáyetler bitmiyor. Öfkeli bir hanım okurum da diyor ki:

"Hep iktidarı eleştiriyoruz ama Beşiktaş’ın CHP’li Belediye Başkanı’nda da iş yok!

Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden iskán izni bile bulunmayan bir yere her yıl geçici ruhsatla lokanta, bar izni veriliyor.

Büyükşehir Belediyesi’nden de müzikli eğlence yeri izni olmayan bu lokanta-bar-disko, sabah ezanına kadar, Boğaz’ın her iki yakasında oturanları canından bezdiriyor.

Buna neden göz yumuluyor, anlayamıyorum?"

* * *

Bir dokun, bin ah işit! Şikáyetler dağ gibi...

Kuruçeşme sadece bir örnek.

Sayın İçişleri Bakanı, Sayın Vali, Sayın Emniyet Müdürü, Sayın Belediye Başkanları, şikáyetçilerden birinin evine gidip bir gece misafir olsunlar.

Belki o zaman, vatandaşın neler çektiğini anlarlar!

Yazımızı Sakallı Celál’den bir dörtlükle bitirelim:

"Kalkın ey ehli vatan, dediler,

Ayağa kalktık,

Bir de baktık ki yerimize oturmuşlar,

Biz ayakta kaldık!"
Yazarın Tüm Yazıları