Bir azgınlık hali

ESKİDEN mazlumdular.

80 yaşındaki "hacı amca", Allah rızası için bir gayret elindeki afişi direğe asmaya çalışırdı.

Partililer birbirlerine "Tamam inşallah" işareti yaparlardı.

Gariban fabrika işçileri, mesai bitince soluğu seçim karargáhlarında alırlar, "Bize bir iş var mı?" diye sorarlardı...

Hepsinin gönlünden "güneşin zaptı yakın" şarkısı geçerdi. Ne ihale düşünürlerdi, ne de bir dirhem menfaat...

Serdar Kepenek yoktu aralarında... Adil Sucu da... Şaban Dişli de... "Pırlantacı" da... "Ramsey" de... Fettah da... Ethem de...

Bir Milli Gazete’leri vardı, bir de yarı yerel televizyon kanalları...

Medyanın alayı karşılarındaydı.

Televizyon stüdyolarında sıkıştırırlardı... Adam yerine konmazlardı... Alaylara maruz kalırlardı...

Gelen vururdu, giden vururdu.

Ama güzeldiler.

Bir "mazlum güzelliği" vardı üzerlerinde...

* * *

Şimdi ise bir "azgınlık hali" var üzerlerinde.

ANAP’ın muktedir günlerindekine benzer bir azgınlık hali...

Şimdi onlar alay ediyorlar, şimdi onlar vuruyorlar, şimdi onlar adam yerine koymuyorlar, şimdi onlar sıkıştırıyorlar.

Para gücüyle her sokakta, her caddede, her meydanda onların kocaman afişleri var.

Günlerdir İstanbullular, Kadir Topbaş’ın pırıltılı dişlerinden yayılan gıcık gülümsemesine maruz kalıyorlar.

Mütecaviz afişler, mütecaviz pankartlar, mütecaviz aday resimleri...

Para gücüyle, devlet gücüyle, belediye gücüyle müthiş bir abanma hali...

"Büyük düşün" diyorlar... Sırıtarak... Sinir bozucu bir özgüven patlaması içinde...

Televizyonları var... "Denge" nedir bilmeyen... Gazeteleri var... "Tarafsız gibi gözükmek" türünden bir kaygıya bile sahip olmayan... Sürekli muhalefete çakan... Sürekli iktidarı pohpohlayan...

Söylem pespaye... Üslup ilkel... Tarz saldırgan... Tezgáh kuruyorlar, strateji planlıyorlar, oyun oynuyorlar.

Bir ANAP arsızlığıyla geliyorlar üstümüze...

Eskiden kendilerine hangi kirli numaralar çekilmişse, şimdi onlar aynı kirli numaraları başkalarına çekiyorlar.

"Durmak yok" diyorlar, "yola devam" diyorlar. Ama artık güzel değiller...

Bir "azgın çirkinliği" var üzerlerinde...

Densiz televizyoncu

BAŞKENT Üniversitesi’nin her şeyi olan Prof. Mehmet Haberal’a ait "Kanal B" diye kıytırık bir televizyon kanalı var.

Ateş olsa cirmi kadar yer yakacak bir televizyon kanalı.

İşte bu televizyon kanalında program yapan Nahit Duru adlı sözde televizyoncu, almış Kemal Kılıçdaroğlu’nu karşısına, programın reklam arasında yalakalık yapıyor.

Yaklaştırmış kafasını Kemal Kılıçdaroğlu’na "Biz size acayip destek atıyoruz" diye maval okuyor.

Doğan Grubu’nun Kılıçdaroğlu’na destek olmadığını söylüyor.

Kendisinin AKP’ye karşı her türlü "p..ştluğu" yapmaya hazır olduğunu söylüyor... Saadet Partilileri ekrana çıkardığını, bu taktik sayesinde Saadet’in birkaç puan kazandığını söylüyor.

Kemal Kılıçdaroğlu da bu densiz adamı kibarca dinliyor... "Hım... Evet... Tabii..." türünden kelimelerle konuyu geçiştirmeye çalışıyor.

Bu arada... "Reklam arası"nda yapılan bu geyik muhabbeti, bir biçimde "AKP medyası"nın eline geçmiş...

Etekleri zil çalarak veriyorlar haberi...

"Yandaş medya dediğin böyle olur" diyorlar. Hatta "Kemal Kılıçdaroğlu’nu fena yakaladık" bile diyorlar...

Bense düşünüyorum: "Kimi suçlamalıyım?" diye...

Bu densizliği yapan Nahit Duru adlı şahsı mı? Onu adam yerine koyup programına giden Kılıçdaroğlu’nu mu? Yoksa bu malzemeyi en orantısız bir şekilde değerlendirmeye kalkan "AKP medyası"nı mı?

Yoksa hepsini birden mi?

Bıktım bıktım

HADİSE’nin olay çıkaran şortundan...

Tayyip Bey ile Deniz Bey’in meydan atışmalarından...

Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluk açıklarken işin tadını fazla çıkarmasından...

Seçim tahmini yapmaktan...

"Sen Türkiye’sin... Büyük düşün" hitabına muhatap olmaktan...

İktidar yandaşının Nihat Doğan, iktidar muhalifinin Mehmet Ali Erbil olduğu bir ülkede yaşamaktan...

Her seçim başka partiden aday olan Ahmet Vefik Alp’ten...
Yazarın Tüm Yazıları