Bir Ankara dedikodusu

BİR zamanlar Ankara’da Zaman Gazetesi vardı.

Entelektüel İslamcıların gazetesiydi.

Bugünkü Zaman’ın dayandığı tabana dayanmıyordu.

Daha çok üniversite öğrencilerinin okuduğu bir gazeteydi o.

Fehmi Koru Genel Yayın Yönetmeni’ydi, Nabi Avcı etkili bir konumdaydı.

Patron ise Alaattin Kaya ile İhsan Arslan idi.

Ve bugün...

İşte bu iki patron, yeniden bir arada...

Star Gazetesi bu iki patronun elinde!

Alaattin Kaya, Gülen cemaatine yakın...

İhsan Arslan ise AKP’nin önde gelen milletvekillerinden.

Bu iş nasıl oldu?

Bilmiyorum.

Star’ı satın alan Kıbrıslı işadamı nereye gitti?

Alaattin Kaya olaya nasıl hákim oldu?

İhsan Arslan’ın müdahalesi nasıl gerçekleşti?

Fatih Karaca işin başına kimin talebiyle geçirildi.

Bütün bunlardan haberdar değilim.

Ama bildiğim bir şey var:

Bu gazeteye acayip bir yatırım yapılacak.

Hatta bir de televizyon kanalı var yolda.

Diyorum ki:

Acaba bu işin arkasında "iktidar" mı var?

Yoksa başka bir güç mü?

Neyin hesabı yapılıyor?

Bütün bunları bilmek istiyorum.

"Acaba" diyorum, "Fatih Karaca bir şeffaflık örneği sergilese de şu sorulara bir cevap verse... Böylece merak içinde kalmasak".

Olur mu böyle bir şey?..

İnanın bunu da bilmiyorum.

Uçakta birden Gülşen

CUMARTESİ günü "Saat 16.00’da kalkması gereken Ankara uçağı" ile "Saat 17.00’de kalkması gereken Ankara uçağı"nı birleştirip saat 17.40’ta uçuran "güzide" ve "milli" şirketimiz Türk Hava Yolları, bir kez daha "müşteri memnuniyeti odaklı" değil de "kár artışı odaklı" bir anlayışla yönetildiğini kanıtladı.

Ne yapalım, vatan sağ olsun!

Ama durun biraz...

Tepkili ve homurtulu yolcular arasında güneş gözlüğüyle etrafı "acaba beni tanıdılar mı?" diye kesen şu hanımefendi "bizim" şarkıcı Gülşen değil mi?

Evet, evet ta kendisi.

Hayda!

Tam da "Reha-Gülşen-Erol-Ajlan kavgasının gerçekleştiği Bodrum uçağında olmak" gibi bir hayali seslendirmişken...

Ankara uçağında karşıma Gülşen çıkıyor!

Aman ne iyi... Aman ne güzel...

Ve işte şenlik başlıyor:

Yolculardan "Televole etkisinde" bir hanımefendi, Gülşen’i tanımasın mı?

İşte "şaka gibi" bir diyalog:

TELEVOLE ETKİSİNDEKİ YOLCU KADIN: Merhaba Gülşen Hanım.

GÜLŞEN: (İçinden muhtemelen "Dost mu? Düşman mı? Yoksa Erol Köse’nin ajanı mı?" diye geçirerek... Yani acayip tedirgin ve ürkek bir şekilde.) Merhaba...

TELEVOLE ETKİSİNDEKİ YOLCU KADIN: Ailecek severek izliyoruz sizi. Hep böyle kalın.

GÜLŞEN: (İyice rahatlamış olarak) Ah çok mersi.

TELEVOLE ETKİSİNDEKİ YOLCU KADIN: Reha Bey’e selamlar.

GÜLŞEN: (Cevap yok, sadece "Mükemmel bir promosyon yapmışız" diye haykıran muzafferane bir dudak kıvrımı.)

Hepsi buydu...

Feci geçen uçak yolculuğunun tek eğlencesi buydu.

Tabii eğlenirken düşünmeyi de ihmal etmedik:

"Televole adamı komünist yapar" diyen eski MİT Başkanı acaba fena halde yanılmış mıydı?

"Ailecek severek izliyoruz" tepkisinden ideolojik bir tutumun çıkma ihtimali yüzde kaç olabilir ki?
Yazarın Tüm Yazıları