Bir acayip yazı bu...

İçinde yemek yok komik kazalarım var

Muşmula Dayan!

Duymamış gibi yapıyorum.

Oğlum Sarp bu kez daha yüksek sesle sesleniyor. Bayan Dayan, telefon size!

Yüzündeki muzip gülümseme sesine de sindi.

Geçen hafta gözlüğümün sapını gözüme sokup, tek gözüm kapatıldığından beri ev ahalisinin bana taktığı ad bu: Muşmula Dayan.

Diğer odaya seğirtip, geçmiş olsun demek için arayan arkadaşıma bıkkın bir sesle başımdan geçenleri anlatıyorum: Taksiye bindim, elimdeki kağıtları okumaya çalışırken boynumda sallanan gözlüğü takmak istedim, o sırada taksi çukura gözlüğün sapı da gözüme girdi. Yok, merak edecek bir şey yok. Retina zedelenmemiş ama bir iki gün gözüm bandajlı dolaşacakmışım. Mümkün olduğu kadar diğerini de yormamalıymışım. Falan filan...

Önce sessizlik, sonra kıkırdayarak bir "Geçmiş olsun canım."

Bu en terbiyeli tepki. Aleni kahkaha atanlar, Allah iyiliğini versin diyenler, bunun duydukları en komik kaza olduğunu söyleyenler...

Alıştım artık.

Önce doktorun sağlam gözümü yormamam tavsiyesini pek ciddiye almadım ama adamcağız haklıymış. Gerçekten de tek göz kapatıldığında ikincisi işe yaramıyor. Televizyon seyretmeye, kitap okumaya kalkmaya gör, su koyuveriyor.

Üstelik yazı da yazmam gerek. Bir iki satır karalamaya çalıştıysam da baktım olacak gibi değil, gazetedekileri arayıp başımdan geçeni anlatmak zorunda kaldım. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Ne zaman cumartesi günü sayfada rahatsızlığımdan ötürü o haftaki yazımı yazamadığım ibaresi çıktı, cümle alem arayıp geçmiş olsun dileklerini sunmaya başladı. Anlatsan bir türlü, sussan bir türlü. Geçmişimde buna benzer bir iki kaza olmasa hadi neyse de, zaten adımız çıkmış sekize.

BU KONUDA SİCİLİM KABARIK

Bundan yıllarca önce alnımdaki sargıya bakıp ne olduğunu soranlara da tıpkı şimdiki gibi ezile büzüle anlatmıştım: Benim kadar acelesi olan ve ne yazık ki benim baktığım yönün tam tersine bakan bir adamla, karşıdan karşıya geçmeye çalışırken iki meteor gibi çarpışmış, adamcağızın üst çenesi çıkmış, dişinin kırılan parçasını alnımdan kazımak da yalpalayarak kapısından girdiğimiz genç hekime düşmüştü. Zavallıcık hikayemizi duyar duymaz gülmemek için kendini arka odaya atmış, ciddi hekim ifadesi takınıp döndüğünde bile yüzümüze bakmasıyla kahkahayı patlatması bir olmuştu. Hálá arkadaşlarına meslek hayatının en renkli hikayelerinden birinin bu olduğuna; karşısında gergedan gibi duran Türk kadını ile şakaklarını ovalarken ona bu yaptığının ayıp olduğunu anlatmaya çalışan Fransız adamı anlattığına eminim.

Hayal meyal Loden palto giydiğini hatırladığım Fransız ne yaptı bilmiyorum. Ertesi gün dişçisine koşup ön tarafa bir protez mi taktırdı yoksa o gün bu gün elini ağzına mı götürerek güler, hiçbir fikrim yok. Ben birkaç gün boyunca Apollinaire gibi başımda sargıyla dolaştığımı, birkaç ay boyunca da adamın diş izini alnımın ortasında mühür gibi taşıdığımı bilirim, o kadar.

Gördüğünüz gibi boşuna adımız sekize çıkmış demiyorum.

Baktım bu gözlük sapı sekizi dokuza yükseltecek, yattığım yerde yakarmaya başladım. Tanrım, diyorum, şöyle kuşundan olmayan bir grip bahşet ki iki öksürük bir tıksırık, şanımla hastalandım diyebileyim.

Artık bayrama denk geldiği için mi, bütün içtenliğimle dilediğimden mi yoksa sıkıntıdan ikide bir kendimi balkona atmamdan mı neden bilinmez, sonunda muradım oldu. Önce etlerim dökülmeye, sonra ciğerim sökülmeye derken sırtım ürpermeye başladı.

Teşhis: Ağır soğuk algınlığı.

40 SATIR MI 40 KATIR MI

Ben bir titrer, bir terlerken, önce bayram derken, yazı günü geldi. İki haftadır yazılmayı bekleyen Aldo Cibic yazısını gene rafa kaldırdım. Ama kırk derece ateşim de olsa yazmaya mecburum. Mecburum ama, Aldo şıpın işi yazılacak biri değil.

Bu sersemlikle Vicenzia’da doğdu yazmak bile deveye hendek atlatmaktan beter. Çalıştığı yerler, ustası Ettore Stosstas, Şanghay Metrosu’nda gerçekleştirdikleri, şu anda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Silahtarağa projesi için düşündükleri, yaptığı binlerce tasarım, "Modern olacağıma, anarşist olurum" demesi, onunla tanışmamıza vesile olan Kesibe, hayatı vesairesi ile en az üç günde anlatılabilecek biri...

Peki, Aldo’yu yazmadım diyelim. Yerine ne yazılacak?

Kapalı göz dinlediğim televizyon haberleri mi? Yani kuş gribi?

Güney sahillerinde otellerin doluluk oranları?

Bu yıl da kurban kanlarının sokağa akması?

Ya da bir klasik: Bayram güzellemesi?

En iyi seçenek elbette üçüncü ama ondan da korkuyorum açıkçası. Bundan üç yıl önce benim için bayramların anlamını anlatan bir yazı yazmaya yeltenmiş, sigara içerken çekilen fotoğrafımı gören Orhan Kural’ın tepkisini aratan okur mektupları ile cebelleşmek zorunda kalmıştım. O gün karar vermiştim. Bayram, bayramı bayram olarak idrak edenler tarafından kaleme alınmalı.

BEN EN İYİSİ BU YAZIYI BİTİREYİM

Peki geriye ne kalıyor? Fazla bir seçenek yok anlaşılan.

Ya yazıyı uzatmak için takma adımı borçlu olduğum Moşe Dayan’ın ben yazı bile yazamazken, nasıl olup da Ortadoğu aslanı kesildiği üzerine ahkam keseceğim, ya da haddimi bilip huzurlarınızdan bayramınızın kutlu olması dilekleri ile çekileceğim.
Yazarın Tüm Yazıları