Bir 28 Şubat projesi olarak ‘Türkiye Müslümanlığı’

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Dün yazdığım makalede 28 Şubat'ın bir muhasebesini yapmış ve bu süreçten alınması gereken dersleri vurgulamaya çalışmıştım.

Bugün, 28 Şubat sürecine destek verenlerin toplum mühendisliği edası ile topluma yön vermeye kalktıklarında uğradıkları hüsranı bir örnekle anlatmaya çalışacağım.

Bu dönemin zihinlere yerleştirdiği şeriat, irtica, mütedeyyin Müslüman, Türkçe ezan gibi kavramların dışında bir de Türkiye Müslümanlığı tartışması var.

Baştan belirteyim, tartışma yeni değil. Osmanlı'nın milliyetçilik kavramını keşfetmesinden beri bu tartışma zaman zaman ortaya sürülüyor.

Ancak, görüşüm o ki, özünde doğru bir tanımı ele alanlar bu tanımı doğal gelişmesi dışına taşıyorlar. Ona birtakım palyatif anlamlar yüklemeye kalkıyorlar. İçine kendi zihinlerindeki değerler sistematiğini eklemeye kalktıkları zaman da tartışmayı sahte ve tabii olmayan bir mecraya sürüklüyorlar. 28 Şubat sürecinde de bu yapay gayret Türkiye Müslümanlığı tartışmalarının tepki toplamasına neden oldu.

Halbuki hiçbir toplum sadece içine girdiği dinin kültürü ile var olmuyor. Dinin getirdiği ahlak, amel, düşünce ve inanç sistematiği muhakkak o toplumun kendi kültürü içinde yoğrulup şekilleniyor. Bu anlamda İslam'dan önce de var olan Anadolu insanının Müslümanlığa kendi yorumunu getirmemiş olması zaten mümkün değil. Arap Müslümanlığı, Nepal Müslümanlığı gibi Türk Müslümanlığı da var. Ancak, bazılarının yaptığı gibi birinin öbürüne üstünlüğünü iddia etmek abes!

* * *

Bilim adamı yetiştirme konusunda oldukça çorak topraklarımızda, çölde tesadüfen yeşeren bir ağaç gibi meyve veren Prof. Dr. Mehmet Aydın bizzat Kuran-ı Kerim'in de bir yorum olduğunu söylüyor.

Prof. Aydın, dinlerin birer ‘‘dünyayı algılama ve açıklama’’ yöntemi olarak zaten özünde bir yorumlama gayreti olduğunu, ayrıca vahyin dünyevi bir dilde -Arapça- insanlığa ulaştırıldığı andan itibaren de o dilin içinde şekillendiği Arap kültürünün kalıpları içine girdiğini belirtiyor.

Mehmet Aydın'a göre zaman ve kültür ile yoğrulmamış bir dinin var olması mümkün değil. Hali ile Anadolu toprakları da dini kendi kültürü ve şartları içinde yoğurdu.

Çiçeği burnunda ama bilim adamı olma gayreti yüksek Dr. Ergün Yıldırım da İslam'ın bizzat Osmanlı'da uğradığı yorum değişikliklerini vurguluyor:

‘‘Örneğin İslam, Anadolu'ya yerleşmeye başladığı ilk dönemlerde savaşçı ve hareketli bir toplumsal dalganın doğal gelişimi olarak fütüvvet formunda cengaverlik ruhu ile öne çıktı... Ancak yerleşik hayatın oturmaya başlamasıyla beraber, cengaverlik ruhunu kaybederek yerini 'kendi sükûn ve huzuru' içine gömülmüş bir münzeviliğe bıraktı.’’ (‘‘Değişen Din Anlayışının Sosyolojisi’’. Bilge Yayınları. 1999. s;44).

* * *

Dr. Yıldırım'a göre Osmanlı'da esnaflığın ve ticaretin gelişmesi de İslam'a ahlaki işlevler yükledi.

Prof. Aydın'a göre İslam'ın genel çerçevesi dışına çıkmamak kaydı ile pekala değişik Müslümanlıklar vardır. Aydın namaz kılmadan da Müslüman olunabilineceğini, ama İslam'da namazın inkár edilemeyeceği örneğini veriyor.

Mübeccel Kıray'ın 1968'deki saha çalışmasından beri toplumu analiz etmekten aciz kalmış Türkiye'de, hali ile, doğal gelişmeyi araştırmak yerine topluma don biçmek daha kolay zannediliyor. Bazı aklı evveller de sokma akılları sayesinde icat ettikleri ile toplumların yönlendirileceği vehmine kapılıyorlar.

Birileri ANAP'ın önerdiği sessiz çoğunluk kavramının saha araştırmasını yapmaya kalksa, zaten Türkiye Müslümanlığının tüm ipuçları ortaya çıkacak!



Yazarın Tüm Yazıları