Bilim insanları ile teknoloji kurultayı yapmak

ÇOK güzel bir girişim, çok güzel bir toplantı. TÜBİTAK’ın önceki gün ve dün İstanbul’da The Marmara Oteli’nde düzenlediği, 200’e yakın Türk bilim insanının katıldığı ‘Yurtdışındaki Türk Bilim İnsanları Kurultayı’ndan söz ediyorum.

Haberin Devamı

Bilim ve teknoloji konusunda Türkiye’de bir arayış olduğuna kuşku yok. Nihat Ergün’ün ‘bilim bakanı’ olması, bir bakanlığın adında ‘bilim’ kelimesinin bulunması da son derece önemli ve ileriye dönük bir arayışın, bir niyetin ifadeleri.
Yurt dışındaki önemli üniversitelerde tıp ve temel bilimler alanlarında gerçekten araştırma ve bilimsel çalışmalar yapan Türk bilim insanlarının bir araya toplanması ve onların fikirlerinin alınması, yaratıcı katkılarının istenmesi de çok önemli.
Ama...
Sanki bizim önce bir kendimize, niyetlerimize, isteklerimize ve hırslarımıza bakıp sonra da bilim ve teknoloji konusundaki temel bakış açımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.
Benim sezgim o ki, bizim temel anlayışımızda üstünde durulan her şeyi acilen bir faydaya, adıyla söyleyelim paraya çevirme kaygısı başka her şeyin önünde duruyor.
Bilimle ilgili konulara bu denli dar bir faydacı anlayıştan yaklaşmanın doğru olmadığını düşünüyorum.
Bakın, TÜBİTAK’ın dün sona eren kurultayının bazı panel başlıklarını vereyim. Katılımcılar önceki sabah ilk oturumda ‘Girişimci, rekabetçi ve teknolojiye dayalı zihinsel dönüşüm’ konusunu tartıştılar. Bu başlığı tartışanlar arasında Harvard Üniversitesi’nde insanoğlunda şeker hastalığının bitirilmesi konusunda son derece önemli çalışmalar yapan ve başarılı olursa Nobel alacağına kesin gözüyle bakılan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil de vardı. Başarılı olması halinde Hotamışlıgil’in çok para kazanacağından kimsenin kuşkusu yok ama onun bugün bu çalışmaları para kazanma hırsıyla yaptığını hiç sanmıyorum.
Önceki gün ikinci oturumun başlığı ‘Bilgi temelli ekonomiye geçiş’ti.
Dün sabah bilim insanları ilk oturumda ‘Bir cazibe merkezi olarak Türkiye’yi konuştular. Konuşanlar arasında allerji konusunda çok önemli çalışmaları sürmekte olan Cezmi Akdiş de vardı.
Dünün ikinci oturumu, ‘Bilim insanları ve araştırma kurumları ile kalıcı uluslararası işbirlikleri’ başlığını taşıyordu. CERN’e üyelik ve ardından üye olmamız gereken yerler de burada konuşuldu.
Başta temel bakış açımızdaki faydacılıktan söz ettim, bundan vazgeçmemiz gerektiğini söyledim.
Aslında eksik bıraktım: Bizim, üniversitelerimizde temel bilimleri nasıl üretmeye başlayabiliriz konusunu konuşmamız lazım.
Daha önce defalarca yazdım, temel bilimler alanında ve tıpta bilim üretemiyorsak, teknoloji de üretemeyiz. Ve başkasının ürettiği teknolojilerle de bir yere kadar gidebiliriz.

Haberin Devamı

Bilim yapmak kolay mı?

Haberin Devamı

ŞU anda dünyada fizik bilimi sayesinde, daha da ayrıntılandıracak olursak çarpıştırıcılar ve hızlandırıcılar sayesinde biyoloji biliminin ders kitapları baştan sona yeniden yazılıyor. Çünkü, geçmişten farklı olarak artık elimizdeki teknoloji sayesinde vücudumuzun temel yapı taşı olan proteinlerin yapısını çözmemiz 1 saniye bile sürmüyor.
Her dakika İtalya, İsviçre, Almanya, Fransa, İngiltere, isveç ve elbette Amerika gibi ülkeler yapısını çözdükleri proteinlerin patentini alıyor. En acili kanserler olmak üzere pek çok hastalığı önlemenin anahtarı burada.
Peki biz ne yapıyoruz? Hiçbir şey. Yapamayız da zaten; çünkü onlarca yıl önce sahip olmamız gereken çarpıştırıcılarımız hâlâ yok. O olmayınca dedektör teknolojimiz de yok.
Protein örneğinden devam edeyim: Biz şu an bekliyoruz, o ülkeler yakın gelecekte yapısını çözdükleri proteinler sayesinde yeni ve çok etkili ilaçlar üretecekler, biz de satın alacağız.

* * *

Haberin Devamı

O bilimi yapmak, yapabilir seviyeye ulaşmak kolay değil. Bu koca bir sistemin meselesi aslında.
İlk önce ilkokul, ortaokul ve lisede adam gibi temel bilim eğitimi ve matematik eğitimi vereceğiz. Ülkemizin bu alanlardaki PİSA sonuçları içler acısı.
Özellikle matematik eğitimi konusunda gerçek bir seferberliğe ihtiyacımız var. Keşke bilim bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı bir araya gelse, böyle bir kampanya başlatsa.
Ancak bu eğitimi başardıktan sonra, üniversitelerimizin temel bilimler fakültelerine yeniden bakabiliriz.
Bir örnek vereyim, Niğde Üniversitesinde bir fizik bölümü var ama geçen yıl buraya tek bir öğrenci bile kaydolmadı; çünkü seçmedi. Bölümün eğitim kalitesini bilmiyorum ama bildiğim bir şey var; günümüzün en sağlam ve en çok para kazanılan kariyerlerinden birinin kapısını insanlara fizik eğitimi açıyor aslında.
Üniversitelerimizi gerçekten bilim yapılan yerler haline getirmek için de çok ciddi maddi yatırımlar yapmamız gerek. Türkiye’nin mutlaka, durduk yerde yok edilen Feza Güney Enstitüsü gibi temel bilimler enstitülerine ihtiyacı var mesela. Üstelik bunlar masrafsız yerler. Yine Türkiye’nin mutlaka bir parçacık hızlandırıcı ve çarpıştırıcı merkezine ihtiyacı var. Ankara Üniversitesi öncülüğünde yürütülen çalışma mutlaka hızlandırılmalı ve tamamlanmalı.

Yazarın Tüm Yazıları