Bilgisayar özürlü olmak

Wordperfect, Microsoft şirketinin bir programı. Biliyorsunuz o ve benzeri programların da help desk'leri oluyor. Türkçesi: Yardım hattı. Probleminiz olunca arıyorsunuz, telefonda size komutlar veriyorlar, sorunu çözüveriyorlar. Allah böyle kanatsız meleklerini başımızdan eksik etmesin!

Bir tür bizim gazetedeki Sistem Destek gibi.

Zaten bu gazetedeki bir 2288 dahili telefon numarayı hiç unutmam, o Sistem Destek oluyor, bilgisayar konusunda o kadar beceriksizim o kadar beceriksizim ki, telefonla iletişim beni kesmiyor, sağolsunlar üçüncü kattan kalkıp geliyorlar, duruma acilen el koyuyorlar; bir de barın numarasını hiç unutmam 2802, tabii bunun konumuzla alakası yok.

Ama şimdi bir Bloody Mary ne iyi giderdi biliyor musunuz.

Dudaklarım yanacak, ağzımda hafiiif bir karabiber tadı, ben pencereden yağmakta olan karı seyredeceğim. Kar yere düştükçe hafifleyeceğim. Hafifledikçe gülümseyeceğim. Gülümsedikçe bir tane daha Bloody Mary içmeye niyetleneceğim. Ama yağan karı izleyebileceğim pencere lütfen bu gazete penceresi olmasın! ‘‘O zaman çalışırken hayal kurmaktan vazgeç’’ derler adama değil mi?

Evet.

Ben çalışıyorum.

Üstelik şimdi tuşlarıyla flört ettiğim yepyeni bir bilgisayar. Gıcır yani. Zaten Pazar günü bile gazeteye gelmem başka türlü açıklanamaz! Ha ha ha. Beni heyecanlandırıyor. Pazar günü gazeteye gelmek değil, bilgisayar! Üstelik kafası bir öncekinden çok daha hızlı çalışıyor.

Bu ne demek?

Şu demek: Artık korkmuyorum sizden! Sonsuz mail'lerinizden. Pelerinimi giydim, kılıcımı kuşandım. Hazırım yani. En garde! Hadi saldırın. Herşeyi ama herşeyi çok hızlı yapabiliyorum. Hızlı okuyorum, hızlı atıyorum. Demek sorun benim yavaşlığım değilmiş, bana emektar bir bilgisayar kakalamışlar. Gözünü bile açıncaya kadar iki saat geçiyordu! Şimdikinin felfecir okuyor gözleri. Ama tabii bu iyi haber, kötü haber ise, yeni bir programa geçilecekmiş. Benim için korkulu rüya. Ben onu öğreninceye kadar... Progamım adının Word (2000) olduğunu söylemeye bile utanıyorum!

Ben bilgisayara daktilo muamelesi çeken biriyim.

Anlaşılıyor değil mi?

Size bir mail potpurisi sunmaya hazırlanıyordum ki, posta kutumda, benim gibi bilgisayar özürlü biriyle Wordperfect'in yardım hattı arasında geçen konuşmaya rastladım. Bu konuşma sonucunda, yardım masasındaki personel kovuluyor tabii! Kovulduktan sonra da, şirketini kendisini ‘‘gerekçesiz’’ işten çıkardığı için mahkemeye veriyor.

Valla sonra ne oluyor bilmiyorum.

Ama hikaye beni çok eğlendirdi.

Siz okuya durun, ben de ‘‘Çarşamba'yı Kar aldı’’ başlıklı, tabii ki mail'lerinizden oluşacak bir yazı hazırlayayım.

İki gün gazeteye gelmemek için başka çarem yok.

Yaşasın!

Normal bir pencere camının ardından karı yağarken izleyebileceğim...

Evet, dudaklarımda da hafiiif karabiber tadı olacak!

ALO ALO ALO

- Yardım hattı. Buyrun... Nasıl yardımcı olabilirim?

- Bir sorunum var.

- Dinliyorum. Nasıl bir sorun?

- Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti.

- Gitti mi?

- Evet. Yok oldu!

- Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?

- Hiçbir şey.

- Hiçbir şey mi?

- Yazdığım hiçbir şey ekrana çıkmıyor.

- Hala Wordperfect programında mısınız, yoksa programdan çıktınız mı?

- Ben nereden bileyim...

- Ekranda bir ‘‘C’’ harfi görüyor musunuz?

- Bir hece mi?

- Boşverin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?

- Söyledim ya, hiçbir şey yazmıyor.

- Monitör üstünde yanan bir lamba var mı?

- Monitör ne?

- Ekranı olan yer, hani televizyon gibi. Çalıştığını gösteren bir lamba var mı?

- Bilmiyorum.

- Monitörün arkasına bakın, oraya elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?

- Evet.

- Harika. O kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı mı, bana söyleyin.

- Bağlı.

- Harika. Monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?

- Göremedim.

- Tekrar bakar mısınız? İkinci bir kablonun da bağlı olması lazım.

- Evet, buldum.

- Tamam. Şimdi onu takip edin, bilgisayara bağlı mı diye bakın.

- Kabloya ulaşamıyorum ki...

- Ulaşmayın. Bağlı mı diye bakabilir misiniz?

- Olmuyor.

- Birşeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız...

- Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.

- Karanlık mı?

- Evet. Ofisin ışıkları kapalı. Pencereden gelen ışık da yetmiyor.

- Ofisin ışıklarını yakın.

- Yanmaz.

- Neden?

- Elektrikler kesik.

- Elektrikler mi kesik! Tanrım... (kısa bir sessizlik) Bilgisayarın kutusu, kitapları herşeyi duruyor mu?

- Evet, dolapta.

- Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınız gibi paketleyin ve satın aldığınız dükkana iade edin.

- Durum bu kadar kötü mü?

- Korkarım öyle.

- Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?

- ‘‘Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım!’’ diyeceksiniz!
Yazarın Tüm Yazıları