"BIKKINLIK" VEREN ŞEYLER"YETTİ GARİ!" dizisi (4) Bizzatihi "bıkkınlık" hissinin sizi ölümüne bıktırdığı haller yaşadınız mı hiç?Aslında, beyhude bir sual bu... Cevabı belli bir "öğretmen sorusu". Türkiye'de yaşayıp da, kendi halinde insanların dahi özvarlıklarından bıkmaması mümkün mü? Zemberek boşanmasın bi kerem... Kaçacak yer yok! İyisi mi, biz şu ucu bucağı görünmez listemize devam edelim. Her ne kadar, kendi söyler kendi dinler gibi olsa da, günün birinde sona ereceği ümidi ile... "Ben devletçiyim!" iddiasındaki insan türü. (Devletçilikten her ne anlıyorsa?..) Kaybolan meyhane kültürünün tekrar yeşermesi ümidinin tamamen yok olması. (Gitti gider... Her ne kadar, akşamcılığı çoktan bırakmış olsam da, Rumlar'ın şetâret kattığı o eski meyhaneleri görememek, insanı kedere boğuyor. Salaş balıkçı meyhanesi bulmak bile, başlı başına bir devlet!) "Asfalt şantiyeyi geç, ilk sokaktan sağa gir, doğru git, 200 metre sola dön, 50 metre geç..." ya da "Minibüs şoförü, Yeni Meram pancar fabrikası yolu" diye zarf üstü posta adresi yazılan veyahut da "Hacı Mehmet Efendi'nin kabri Hacıfettan Mezarlığı" şeklinde ölüye mektup postalanan bir ülkede yaşamanın eğlenceli olup olmadığına karar verememenin zorluğu... ("Kardeşim, insanlar ne yazacağını bilememiş işte..." dediğinizi işitir gibiyim. Peki, resmi bir kurumun H.B.Z. adlı kişiye postaladığı mektuptaki bu hayli "teferruatlı" adrese ne buyrulur?..) "Tıp fakültesi yolu, Şeker fabrikası karşısında bulunan ve cami önünden geçen cadde üzerindeki sol tarafta bulunan 4. sokağa dönünce boş arsa gerisinde bahçe kapısı mavi olan evde ikamet eder ve o civarda Cihanbeyli olarak tanınır." (Sizi bilemeyeceğim. Ama, yazarken fena daraldım, kalbim sıkıştı.) "İstanbul'u sevmek..." diye girizgâh yapan tüm makaleler. (Riyakârlığın daniskası!... Ayol, bir şehri sahiden sevebilmek için "o şehirli" olmak şarttır! Gerçek İstanbullu kaldı mı ki, sevsin? Kalan üç beş kişiyi de "nesli tükeniyor" kaygısıyla koruma altına almak farz oldu artık.) "... son noktayı koydu." şeklinde sona eren kalıp manşetler. (Her hükumetin yaptığı "Zam yok!" açıklamalarını hatırlatıyor. Hiçbir şeye nokta falan konmadığı öylesine âşikâr ki, asap bozuyor.) "İkinci Bahar'ı seyrederken ağladım." ifadeleri. (Serdar Turgut haklı. Sevgiyi, samimiyetle ağlamayı unutmuşların ağzına hiç yakışmıyor. Yanlış anlaşılmasın., İkinci Bahar'a ağlamaya asla itirazım yok. Ancak, bunun hemen "moda itiraf"a dönüşmesi hem tuhaf, hem de yanlış. Prim kazanmak için, "İkinci Bahar"ın sulusepken iltifatlara ihtiyacı yok ki...) Üst düzey Amerikalı yetkililerin, "Türkiye, uzun yıllardır ABD'nin en sağlam müttefikidir." gerçeğini (!?) yansıttıkları resmî ya da samimi beyanları. (Işık hızıyla yaşanan, otomatik tepki şu: "Eyvah, gene ne kazık yedik?" Yıllar boyu öylesine "taviz endeksli" yaşamışız ki, soğukkanlı düşünmek, neredeyse, mümkünsüz.) Türk filmlerinde yola çıkan oyuncunun bavulunun asla dolu olmaması. (Sinemamızın tarihi neredeyse bir asırı devirdi. Yani, boş bavulların pek ahmakça göründüğünü farkeden bir din kardeşimiz çıkmayacak mı? İşin malî bir yükü de yok!)İyi insanlarımızın bizi hep erken terketmesi. ("Gaffar Baba"nın kalleşçe öldürülmesi, temiz, dürüst, ideallere sahip insanlarımızı, hep beklenmedik anlarda ve -hem yaşça hem de başarılarla bezeli kariyerlerini tamamlayamadan- inanılmaz erken kaybetmeye mahkûm olduğumuzu, bir defa daha hatırlattı. Milletçe, çok acı, umarsız bir çaresizlik yaşıyoruz.) Ne zaman "Hababam Sınıfı" filmlerinden biri TV'de arz-ı endâm etse, "Öfff.... Yine mi?" denmesi. (Böylesi bir
sinema klasiÄŸi yaratmak kime müyesser olmuÅŸtır?) Arabesk'i, Ä°brahim Tatlıses'i küçük görmenin, çaÄŸdaÅŸ, Batı'ya dönük ya da entelektüel sayılmanın ön koÅŸulu sayılması. (Sahiden "demokrat" olmanın, hiç haz etmediÄŸimiz, görünce kırk yıllık yola kaçacağımız herÅŸeyin, bu toplumda en az bizim kadar yaÅŸama hakkı olduÄŸu fikrini "sindirdiÄŸimiz" zaman,iÅŸler yoluna girecek. Bir deÄŸiÅŸim var; ama gerçekleÅŸen ÅŸey, hazım deÄŸil, iÅŸgal! Birinin öbürünü piyasadan kovması gibi. Barış içinde, yan yana -omuz omuza demiyorum, o bambaÅŸka!- var olunamıyor! Korkarım, görünür kısa vadede olunamayacak da... Yazık...) Sema-Hicranî çiftinin katkıları: Önce, Sema Hanım itirazlarını sıralıyor. "İçime sindiremiyorum." cümlesi. Reha Muhtar'ı takdim anonsları. "Enflasyon düştü!" haberleri. Her çeÅŸit ter kokusu. Özellikle, otobüste. Yine, otobüste, "Fort! Fort!" burnunu çekenler. Kuyrukta bekleyen hanımların çaktırmadan öne geçme hamleleri. Ä°tiraz edince de, hiç utanmadan, "Ama n'olacak, ben bir kiÅŸiyim." demeleri. Hicranî Bey de hararetle sıralıyor: Sadece kendilerinin -ve, avanelerinin- çıkarlarına hizmet eden milletvekillerinin, "Biz milletin uÅŸağıyız. Biz millete hizmet için buradayız" demeçleri. Medya mensuplarının, kendi gazetelerini methederken, sözün arasına bir baÅŸka gazeteyi zemmeden ifadeler sıkıştırması. Kendi partisinden dahi olsa, arkadaşına horozluk edebilen, ama liderinin karşısında ceket ilikleyen milletvekilleri. "Az sonra..." ifadesi ve "az sonra olan herÅŸey..." Belediye otobüsü ÅŸoförlerinin, yaÅŸlı biri "serbest kart"ını gösterdiÄŸinde başını öte yana çevirmesi. Yine otobüste, oturan delikanlıların, yaÅŸlı ya da hamile bir hanımın yaklaÅŸtığını görür görmez uyur taklidi yapması. Banka memurlarının, para yatırmaya gelen beylere, "Sen ne istemiÅŸtin*" diye hitap edebilmesi. (KÜÇÜKSU Esnafı (cümbür cemaat), hep bir ağızdan feryat figân halindeler:) "Bu yeni vergiler de neyin nesi? Küçük esnafı yok etmek mi istiyorlar? Adalet mi bu?" GüneÅŸli bir Cumartesi, öğleyin, mahallede alışveriÅŸe çıkmıştım. Önce, on yıllık kadim dostum Hacı Usta'ya uÄŸramam ÅŸart. Küçüksu ile Yenimahalle ve hatta Kavacık ve de üstelik tüm mücavir alanda mevcut ve "muhtemel" her türlü yatak yorgan iÅŸi Hacı Usta'dan sorulur. Yaşı nispeten genç ama, çocukluÄŸumuzun güzelim yorgancılarının son temsilcilerinden biri. Sade, çalışkan, dürüst, çocuk sever vb... Uyduruyorum sanıyorsunuz, ama bu kiÅŸi sahiden canlı, aramızda yaşıyor! Ayaküstü hal hatır soralım derken, hemen anlaşıldı ki, dertler daÄŸ gibi yığılmış. Ortamı müsait (?) bulunca, hemen beylik sorumu yönelttim: "Sizi en bezdiren ÅŸey ne?" Tüm hükümetlerin, özellikle de son hükümetin tutarsız (bu kelimenin altı bilhassa çizildi!) ekonomi politikaları yaka silktirmiÅŸ. Hacı Usta, ki örnek gösterilecek kadar çalışkandır, "Ä°nan, insanın eli iÅŸe varmıyor. Nereden sıkacağımızı ÅŸaşırdık." diyor. Kazık atmayı bilmez ki, "extra" verginin acısını müşteriden çıkartsın. Sohbetin sonunda, Hacı Usta'yı öfke, beni de hüzün bastı. Gayretle, samimiyetle çalışan bir insanı çalışmaktan bezecek kadar yıldırmak doÄŸru mu sizce? Mahalle turumu tamamlarken, hep aynı soruya avdet ettik. Kasabından deterjancısına, pastacısına kadar hepsi aynı ÅŸeyden bezmiÅŸti: VERGÄ°!!! (Devamı var -maalesef...) Jülide ERGÃœDER - 31 Ocak 2001, ÇarÅŸamba Â
button