Bienalin faydaları

Zihin açar. Dünyanın çeşitli yerlerindeki sanat ortamlarında neler olduğunu anlarsınız.

Sadece sanat ortamını değil, o ülkeyi de. Bir ülkenin hal-i pür melalini merak ediyorsanız ya taksicisini bulacaksınız ya sanatçısını, altın kural budur.
Çok yakışıklı yabancı erkekler ve acayip kıyafetli kızlar aynı çatı altında toplanıyor bu sayede. Bienal mekanları olan Tütün Deposu ve Antrepo’nun çatısı biraz büyük ama idare edin artık. O kadar da efor harcayacaksınız.
Yine Antrepo’daki Jumana Emil’in Nar adlı videosunu izlerken yere konmuş minderlerde 10 dakika kadar kestirebilirsiniz. İnsan hem kafa hem de beden olarak feci yoruluyor çünkü gezerken, gidin biraz uzanın, şarj olun.
Sanja Ivekovic’in Devrim adlı serisini temel bir ilişki tavsiyesi olarak kabul edip rahatlayabilirsiniz. Ivekovic’in birkaç parçadan oluşan eskizlerinde kız kurbağanın prense dönüşmesini bekliyor. Bekliyor, bekliyor, bekliyor. Olmuyor! Yani hiç boşuna bekleme kimse değişmiyor, kurbağaysa kurbağadır, nokta.

RABIH SÖYLESEYDİ, BASKIN HOCA’NIN TELEFONUNU VERİRDİM

“Ne olduğunu bilmediğim bir savaşın parçası olduğum için özür dilerim. Bu savaşı sınıflar arası bir savaş sanma kara cahilliğine düştüğüm, elime verilen silahı sorgusuz sualsiz ateşlediğim, gidip 1 ay Küba’da gerilla eğitimi aldığım için özür dilerim.”

Lübnan’ın en ünlü sanatçılarından Rabih Mroue söylüyor bunları. Bienalin Antrepo’daki sergi alanında rastladım onun “Ben, Aşağıda İmzası Olan” adlı videosuna. İfadesiz bir suratla duruyor ve bir dış ses Lübnan iç savaşı sırasında (1975-1991) yaptığı hatalar nedeniyle özür diliyor. Farazi bir özür tabii bu. Yani o söylediği feci şeylerin büyük bölümünü yapmadı. Ülkesindeki bir savaş için kendi halkından özür diliyor, özür dilenebilir mi, bunun sınırları nedir onu araştırıyor. Rabih Mroue, keşke bu kadar uğraşmasaydı. Söyleseydi böyle bir merakım var özürle ilgili diye, verirdim Baskın Oran’ın telefonunu. Hoca her zamanki sakinliğiyle anlatırdı, Özür Kampanyası sonrasında başına neler geldiğini, aldığı tehdit ve nefret mektuplarını. Anlardı özür dilemenin sınırlarını, otururdu.

Hayret doğrusu

İnat ettim, iki gün üst üste, birer saat, Nişantaşı’ndaki Galeri Işık’ın karşısında oturup geleni geçeni inceledim. Galeride ünlü fotoğrafçı Ahmet Ertuğ’un devasa boyutta fotoğrafları sergileniyor. Dünyanın en ünlü tarihi kütüphanelerini öyle bir teknikle çekmiş ki, içinde hissediyorsunuz kendinizi. Galeri de çok iyi ışıklandırılmış. Hem dışarıdan hem içeriden harika görünüyor. Lakin Nişantaşlı’ya ne gam! Şehrin en şık, en ukala tipleri galerinin önünden öylece geçiyor, bu dev fotoğraflar neyin nesidir diye merak etmiyor. Bırakın içeri girip incelemeyi, vitrine bile takılmıyorlar.

Hadi liseli gençleri geçtim, onların kafasında “Abercrombie gömleğin sahtesini nerede bulurum lan acaba” gibi mühim sorular var. Peki ya siz, bir o kaldırımda bir bu kaldırımda salınan ve Burberry trençkot giyince kendisini İngiliz asilzadesi sanan kadın? E siz de ayrı bir hoşsunuz gömleğini böğrüne kadar açmış dolaşan beyefendi? Takip ettim; bir kez House Cafe’ye giderken, bir kez de karakolun karşısındaki büfeden puro almak için galerinin önünden iki defa geçtiniz. Para var, hava var, gerisi tın... Yahu insan refleks olarak merak eder de kafayı çevirir... Hayret doğrusu! Hey sanatçılar, size diyorum, açmayın ya sergi Nişantaşı’nda. İlla bir şey açacaksanız da o bir dükkan olsun, takıcı olsun, kahveci olsun. Ben de rahatlayayım. Sizin hakkınız yeniyor bu hayatta diye, 2 gündür aksi doktor Gregory House gibi dolaşıyorum. Aaaa!

İKİ SORULUK BİR ANKET

Nişantaşı’ndaki bu uğursuz gözlemlerim sonucunda www.artistmisin.com ve twitter.com/ezgibasaran aracılığıyla 2 soruluk bir anket yapmaya karar verdim. İlk soru: En son ne zaman bir galeriye gittiniz? Seçenekler: a) Geçen hafta b)1-2 ay oldu c)1 yıl önce d) Uğramam. Cevap verenlerin yüzde 30’u 1 yıl önce, yüzde 29’u ise hiç uğramam diyor. Gidiyorum diyenlerin de neredeyse yüzde 70’i İstiklal Caddesi ve çevresindeki galerileri tercih ediyor. İkinci soruya verilen cevaplardan da bunu anlıyoruz. Anket istatistiki açıdan bir şey ifade etmese de doğruları gösteriyor bence. Nişantaşı’nın bir galeri cenneti olduğunun kimse farkında değil.
Yazarın Tüm Yazıları