Bıçak altına yatmaya korkarım da bıçaksız güzelliğin her yolu mübah

Thermage... Son günlerde kulaktan kulağa fısıldanan büyülü sözcük bu. Sanırım ona ilk kez bir köşe yazısında rastladım ve adını bütün kadınlar gibi aklımın bir köşesine yazdım.

Derken hakkındaki yazılar çoğaldı, önüne gelen ondan bahsetmeye başladı. Kısa bir sürede kadın sohbetlerinin orta yerine kuruldu, her yenilikte olduğu gibi karşıtları ve yandaşları türedi, namı cihanı tuttu. Peki neydi bu Thermage? Yazılıp çizilene, anlatılıp söylenene bakılırsa küçücük bir alet ve onun yarattığı mucizeye verilen addı. Estetik dünyasına bomba gibi düşmüş ve başı kırışıklarla belada olan kadınların imdadına Hızır gibi yetişmişti. Gidiyor, yüzünüzü doktorunuza teslim ediyor, bir saatlik acısız bıçaksız uygulama sonunda da gençlik iksiri içmiş gibi geriliyordunuz. Üstelik tek seansta. Üstelik dört yıllığına.

Sıkıysa kulağını söylentilere tıka... Gel de mucizelere inanma! Benim estetik operasyonları ile aram oldum olalı gelgitlidir. Bu işe kalkışanları müthiş destekler, merak böceği sokmuş biri olarak bildiğim bütün adresleri verir, gel gör ki iş başa gelince bıçak altına yatmaya çekinirim. /images/100/0x0/55eb2181f018fbb8f8ad2de7

Canım tatlı olduğu ya da ihtiyaç duymadığımdan değil. Beni, ifademin değişme ihtimali korkutur. Kaşım kalksa yıllar yılı kabuslarıma giren coğrafya öğretmenime benzeyeceğimi, yanaklarla gerilen ağzımla birlikte yüzüme uskumru edası geleceğini, çilek suratlı olmak isterken yumruk kelle, bal dudak derken Mandrake, kısaca ameliyat sonrası yeni bir ifade ile uyanıp ömrümü bu yeni benle geçirmek zorunda kalacağımı düşünür tırsarım.

Ama iş bıçaksız tedavilere gelince durum değişir. Orada gözüm karadır. Hatta bir kere, daha mezoterapinin adı bilinmez, "Mezo..." diye başlanan lafın sonu ancak "soprano" diye tamamlanırken; Fransız ortağım Paris’te yeni keşfedilen bir tedaviden söz etmiş, pek hevesli olduğumu görünce kendi doktoruna danışıp sağa sola başvurmuş, sonunda da mezoterapi kongresine katılan tek Türk hekiminin izini bulmuştu. O zamanlar Vefa’da sobalı küçük bir muayenehanesi olan ve Güreş Federasyonu için çalışan bir hekim... Yememiş içmemiş soluğu Vefa’da almış, artroza iyi geldiği bilinen bu yöntemi sadece patates üzerinde denediğini ısrarla söyleyen Hikmet’i ikna etmiş, gerekli ilaçları Paris’ten getirtip insanı sütun bacaklara kavuşturduğu söylenen tedaviyi denemiştim. Onun lahavleleri hálá kulağımdan gitmez.

BEN BU İSMİ BİR YERDEN HATIRLIYORUM

Gözüm karadır diyorsam, gerçekten karadır. Thermage mucizesinin aklıma takılması da işte bundandır.

Tamam takılmasına takıldı ama bir hamlede de bulunmadım açıkçası. Üstelik deli gençlik geçmiş, Fransa’da araştırtıp burada uygulatacak derman kalmamış, gönül en ehil doktordan azına rıza göstermez olmuş, başım zaten tiroitlerle, diyetle dertli; işi belirsiz bir tarihe erteledim.

Sen misin erteleyen? Hani iyileşecek hastanın ayağına doktor gelir derler ya, anlaşılan gençleşecek kadının da ayağı doktora gider. Yani, miş.

İki hafta önce yolum Polat Plaza’ya düştü. China Rose’a uğrayıp kumaş seçeceğim. Bilenler bilir, kumaş seçmek koca bir günü kataloglar arasında geçirmek demektir. Baktım küçük dükkanın içi kalabalık. Nilgün ile Nurgün’ün müşterileri var, ben de biraz bina içinde dolaşıp, diğer dükkanlara bakayım dedim. Çıkar çıkmaz ne görsem beğenirsiniz: Karşımda, vitrini çeşitli tedavi yöntemlerini anlatan siyah beyaz grenli fotoğraflarla dolu bir klinik. Teker teker okumaya başladım. Fotoğraflardaki güleç yüzü bir yerden tanıyorum ama nereden? Nereden? Sonra tık dedi ve aklıma Ziya Şaylan adı geldi. Dr. Ziya Şaylan.

Peki Ziya Şaylan Almanya’da değil miydi? Düsseldorf’ta bir kliniği yok muydu? Hatta ünlü-ünsüz isimlerden oluşan küçük kafileler Düsseldorf’a gizemli geziler düzenlemiyor, dönüşlerinde gençleşip güzelleştiklerini görüp soranlara oranın havasının iyi geldiğini söylemiyorlar mıydı? Bu soruların cevabını almak için kapıyı çaldım. Bir saat geçmemişti ki yüzümü Ziya Bey’in hünerli ellerine bıraktım.

Doktor Ziya Şaylan da benim gibi Ankaralı. TED Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra Ankara Tıp Fakültesi’ne girmiş, ihtisasını cerrahi üzerine yapmış. 1970’lerdeyiz. Yani 68 Gençlik Hareketi’nin dalgasının Türkiye’yi sardığı, üniversitenin sağ-sol diye ikiye bölündüğü, politika yapmayana, ama sağ ama sol yumruğu havaya kaldırmayana kötü gözle bakıldığı yıllarda...

DÜNYA ÇAPINDA BİR DOKTOR

Dr. Ziya da bir süre sonra kendini siyasal hareketin içinde buluyor. O dönemdeki arkadaşları, bu gün Türkiye’nin önde gelen yazarları, hekimleri, gazetecileri. Sonra bilindiği üzere politikaya kan karışır ve Ziya Şaylan da soluğu Amerika’da alır. O arada "Hayatta beni sezgileriyle hep doğru yönlendirdi" dediği ODTÜ’nün başarılı öğrencilerinden Lale ile evlenmiş ve Detroit’te büyük bir hastanede cerrah olarak çalışmaya başlamıştır. Ama iş yoğun, maaş azdır. Çok geçmeden Almanya’dan gelen teklif üzerine aile yeniden yola çıkar ve altı ay önce kesin dönüş yapana kadar 32 yıl sürecek Almanya macerası başlar. Küçük bir kasabanın küçük bir hastanesinde başlayan bu macera, Düsseldorf’un en fiyakalı caddesinde açtığı Estetik ve Plastik Cerrahi Kliniği ile zirveye ulaşır.

Adının önündeki sıfatlar gerçekten fazla. Hepsini yazmaya kalksam yerim biter. Ama kendini akademisyen olarak adlandırdığını, bulduğu yöntem ve yayınladığı makalelerle uluslararası ün kazandığını, Avrupa Plastik Cerrahi Derneği’nin Başkanı olduğunu, fizik profesörü bir arkadaşıyla birlikte yağ emme kanülleri geliştirdiğini, yüz germe ameliyatlarına getirdiği yeniliğin tıp çevrelerinde kabul gördüğünü, Yeni Zelanda’dan Kore’ye, Çin’den Maçin’e dünyanın pek çok yerinde ameliyat yaptığını, birçok kez BBC, CNN gibi kanallara konuk ve elbette Almanya’da yayımlanan sayısız gazete ve dergiye haber olduğunu söyleyeyim, yeter.

Dediğim gibi Şaylan Ailesi altı ay önce kesin dönüş yapmaya ve İstanbul’da bir klinik açmaya karar verir ve bildiğim kadarıyla ünlü Thermage’ı da Türkiye’ye ilk kez onlar getirir.

ÖNCE ZIMPARA SONRA BAKIM

Gelelim Thermage’a.

Thermage bir radyografi yöntemi. Cildinizin sarkmasına, derinizin pörsümesine, gıdınızın çıkmasına neden olan şey sadece yaş ya da yerçekimi değil; ciltteki kolajenin zaman içerisinde azalması. Thermage denilen yöntem ise cildin alt tabakasında bulunan kolajenlerin radyo dalgaları ile uyarılıp yeniden harekete geçirilmesi.

Eğer cildiniz benimki gibi kalınsa, Ziya Bey önce bir Brezilya yöntemi olduğunu söylediği cilt soyma ile cildin inceltilmesini, birkaç gün sonra da Thermage uygulamasına geçilmesini öneriyor. Ben içinde cilt inceltilmesi, asit yıkama gibi sözler geçti diye başta mızıldandım. Ama elimin üzerinde uyguladığı "zımpara"nın sandığım gibi olmadığını, bırakın acı vermeyi, hoş bir masaj gibi algılandığını görünce mızıldanmayı bıraktım. O günkü seans öyle bitti. Eve gittim kremlerimi sürdüm, sabah kalkıp işime gittim.

Üç gün sonra sıra Thermage’a geldi.

Koltuğa uzanıp elinize bir ayna alıyorsunuz. Ziya Bey elindeki çıkartmayı yüzünüze yapıştırıyor ve suratınız Amiral Battı oynanan kağıda dönüyor. A1, A2, A3... Her bir kareye kare uçlu bir aletle radyo dalgası veriliyor. Yüzünüz biraz ısınıyor. Ama acımaması gerek. Dozunu sizin yönlendirmenizle doktor ayarlıyor ve bir buçuk saat süren seans başlıyor.

Sonrası bu kadar. Gene eve gidip kremlerinizi sürüyor ve ertesi gün hayatınıza devam ediyorsunuz. Ve her geçen gün yüzünüzün biraz daha gerildiğini, yere bakan yanaklarınızın yukarı çekildiğini hissediyorsunuz. Ziya Şaylan ilk ciddi farkın bir ay sonra ortaya çıktığını, dört ay sonra ise kadınların mutluluktan çığlıklar attıklarını söylüyor.

Ve unutmayın ki bu etki üç-dört yıl devam ediyor!

Ziya ve Lale Şaylan ile Thermage’ımı kutlamaya Selmin Çapa’nın işlettiği Bebek No.1’e gittik. Müthiş keyifli bir yemek yedik. Ama sayfa doldu, Selmin’in yeni yerini artık gelecek hafta yazarım.

Ve son söz: Bir gün bıçak altına yatarsam, Dr. Ziya’ın neşterinin altına yatarım.
Yazarın Tüm Yazıları