Biber gazı Avrupa hukukunu da rahatsız ediyor

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği, geçen salı günü yayımladığı bir bildiri ile polisin Taksim Meydanı için tasarlanan inşaat projesini protesto etmek isteyen göstericilere ve ardından onlara destek vermek amacıyla Türkiye’nin başka kentlerinde toplanan diğer gruplara karşı “aşırı güç kullandığına” ilişkin haberlerden duyduğu “kaygıları” açıkladı ve hükümete konuyu ivedilikle soruşturması çağrısında bulundu.

Haberin Devamı

BM’nin insan hakları alanındaki en önemli organlarından birinin, polisin son olaylardaki tutumu hakkında bir açıklama yapma ihtiyacını duymuş olması, önümüzdeki dönemde AK Parti hükümetinin başını çok ciddi bir şekilde ağrıtacak olan bir konunun habercisidir.

UZUN YILLAR AÇIK KALACAK BİR DOSYA

Komiserlik, bu konuyu gündemine alan uluslararası organlardan yalnızca biridir. Türkiye, insan hakları alanında hem resmi statüleri itibarıyla uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını gözetme sorumluluğu taşıyan kuruluşların, hem de doğrudan sivil toplum alanı içinde faaliyet gösteren örgütlerin en önemli “vaka”larından biri haline gelmiştir son dönemde.
Önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda ve yıllarda polisin uygulamalarıyla ilgili şikâyetler hakkında muhtelif uluslararası kuruluşlarda ve yargı organlarında hazırlanacak raporları ve yapılacak işlemleri izleyeceğiz.
Bütün bu tartışmaların üç başlık üzerinde yoğunlaşacağını tahmin edebiliriz: Biber gazı kullanımı, dayak olayları ve toplantı-gösteri hakkının engellenmesi...
Türkiye açısından özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu başlıklardaki bakışı önem kazanıyor. Çünkü Türkiye, AİHM sistemi içinde yer alan bir ülke, mahkemenin kararlarını uygulama yükümlülüğü var.

İŞKENCEYİ ÖNLEME KOMİTESİ’NİN ÖLÇÜTLERİ

Avrupa hukuk normları söz konusu olduğunda, AİHM’nin de referans aldığı Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nin denetim organı olan Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (AİÖK) kararları da kritik önemde.
AİÖK, biber gazı kullanımında öncelikle “gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerine uyulmasını şart koşuyor. Bu koşulların karşılanması koşuluyla Komite’nin resmi tutumu şöyle özetlenebilir:
“Biber gazı potansiyel olarak tehlikeli bir maddedir ve kapalı alanlarda kullanılmaması gerekir. İstisnai olarak açık alanlarda kullanılması ihtiyacı doğduğunda, söz konusu yerde açıkça belirlenmiş koruyucu önlemlerin bulunması gerekir. Örneğin biber gazına maruz kalan kişilere derhal bir tıp doktoruna erişim ve rahatlatıcı önlemler sağlanmalıdır”.

BİRİNCİ AİHM KARARI: DOKTOR RAPORU ŞART

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin biber gazı konusunda iki önemli kararı var. Bunlardan birincisi 2006 tarihli “Oya Ataman/Türkiye” kararı. Oya Ataman 2000 yılında İstanbul’daki bir gösteride biber gazına maruz kalmıştır. Ataman, bu muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” şeklindeki üçüncü maddesinin ihlali olduğu şikâyetiyle AİHM’ye başvurmuştur.
AİHM, şikâyeti üçüncü madde çerçevesinde incelemeye değer bulmuş, ancak şikâyetçi biber gazını doktor raporu ile belgelemediği için bu maddeden bir ihlal kararı vermemiştir. Ama AİHM, Ataman’ın şikâyet dosyasında Türkiye’yi, Sözleşme’nin “toplantı hakkı”na ilişkin 11’inci maddesini ihlalden mahkûm etmiştir.

İKİNCİ AİHM KARARI MAHKÛMİYET

AİHM’nin bu konudaki asıl belirleyici içtihadı, İstanbul’da 2004 yılında yapılan NATO zirvesini protesto ettiği bir gösteride polis tarafından yakalandıktan sonra yüzüne biber gazı sıkılan Ali Güneş için geçen yıl verdiği karardır. Bu konudaki şikâyet dosyasının Ataman dosyasından farkı, Güneş’in serbest bırakıldıktan sonra biber gazının vücudunda yol açtığı tahribatı belgeleyen resmi bir doktor raporu almış olmasıdır. AİHM’ye giden biber gazı şikâyetlerinde doktor raporu esastır.
AİHM, 10 Nisan 2012 tarihli bu kararında öncelikle “biber gazının solunum yolu sorunlarına, kusma, göz rahatsızlıkları, göğüs ağrısı, alerji, deri hastalıklarına yol açabileceğini, yüksek dozda kullanılırsa solunum ve sindirim yollarında hücre hasarı ve akciğerde sıvı toplanmasına, iç kanamaya neden olabileceğini” vurguluyor. Bu sakıncalara dikkat çektikten sonra, AİHM, başvurulan önlemin “şikâyet sahibini küçük düşürecek ve alçaltacak korku, elem ve aşağılanma duygularına yol açtığını” da belirtiyor.
Mahkeme, sonuçta “başvurucunun yüzüne gerekli ve zorunlu olmayacak şekilde biber gazı sıkılmasının ve bundan kaynaklanan fiziksel ve zihinsel acının kötü muamele oluşturduğuna”, dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesini “ihlal ettiğine” hükmediyor.

NE ANLAMA GELİYOR?

Buradaki önemli bir nokta, AİHM’nin ihlali, biber gazının “yüze sıkılması” durumu için vermiş olmasıdır. Hükümet çevreleri, buradan hareketle polisin derdest edilmemiş birine yüzüne gelmeyecek şekilde biber gazı sıkılmasının mazur görülebileceği tezini ileri sürebilir.
Ancak, son olaylardan zihinlerimize kazınan, YouTube’dan da girilip bakılabilecek olan –biber gazını doğrudan yüze sıkma, kapalı yerde sıkma, barışçıl gösteri yapan insanları gazlama, gövde ve yüze gaz kapsülünü nişan alma dahil- sayısız görüntü, “orantılılık”, “gereklilik” gibi ilkelerin dışına çıkıldığını ve bu haliyle AİHM’nin içtihadındaki  ihlal kriterlerinin önemli ölçüde karşılandığına işaret ediyor.
Ayrıca, hükümetin bile polisin “aşırıya kaçtığını” kabul etmiş olması, zaten AİHM’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesinin ihlal edildiğine hükmetmesi açısından muhtemelen yeterli olacaktır.

Haberin Devamı

NOT: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı araştırma görevlilerinden Dr. İzzet Mert Ertan’ın “Toplumsal Olaylara Müdahalede Biber Gazı Kullanılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Uygunluğu” başlıklı önemli makalesi, konuyla daha ayrıntılı bir şekilde ilgilenmek isteyenler açısından son derece kapsamlı bir değerlendirme sunuyor.

Yazarın Tüm Yazıları