Beyaz adam hip-hop konserinde

Bayram öncesinde gelen davet telefonu, tam olması gerektiği gibi kısa ve netti: "Smirnoff New York’ta hip-hop partisi veriyor. 3 gün New York. Bowery’de özel parti. N*E*R*D* var, NAS var, Spank Rock var ve Grandmaster Flash var..."

"Bir yetkiliye danışayım" diyerek tanıdığım en yetkili kişiyi yani Ertuğrul Özkök’ü aradım.

Durumu özetledim.

"Demek gangster-rap’çilerle takılıyorsun artık. İyi, git ama vurulmadan dön" cevabını alınca "Orrayt Nüyork, geliyorum" cevabını yapıştırdım. Bayram bitecek, millet İstanbul’a, ben uzaklara.

*

Seyahatler için hazırladığım çantaların küçüklüğü zaman içinde görenleri irkilten bir mükemmelliğe ulaştı.

Bunu ilk olarak New York’ta beni karşılayan arkadaşın surat ifadesinden anladım. Sadece bir basketbol topu ve iki tişört, bir sweat-shirt tıkıştırılacak boyuttaki çantama bakıp "Bu kadar mı?" dedi.

Dönüşte plakları taşıyacağım çantanın da bu çantanın içinde bulunduğunu söyleyip sinirleriyle oynamak istemedim, "Bu kadar" demekle yetindim.

*

Kalacağım otel Times Meydanı’na yakın.

New York’tan bahsederken "42’nci Cadde’yle Madison’ın köşesindeki adamın hotdog sosu gibisi yok..." şeklinde konuşanlara imrenirim fakat bu görkemli şehri o kadar tanımıyorum.

Belleğimde tek bir adres kazılı: Prince Street, numara 157.

SoHo’daki bu adreste daha önce ziyaret ettiğim, çok güzel plaklar aldığım eski model bir müzik mağazası var: Rocks In Your Head.

Çantayı otele atıp, yekten RIYH’e gittim.

Fakat dükkanın yerinde bir emlakçı bulunmakta.

Göğsümü yumruklayıp Rambo gibi "Vaaaaay? Vaaaaaayyyyy??!!" diye Nüyork kaldırımlarında debelenecek halim yok. Kiralara dayanamamış, uçmuşlar.

Kriz yüzünden iyice çekilmez hale gelen Nüyork insanları "Başka bir yere taşınmış olabilir mi gençlik?" şeklindeki soruma, "Fakir bölgelere gitmiş olabilirler, Bruklin’e takıl" şeklinde cevap verdiler.

*

Yakındaki yedek bir adresten plakları topladım.

Bu arada "Anatolian Rock Invasion/ Anadolu Rock İstilası" etiketiyle satılan bir Ersen ve Dadaşlar albümü de gördüm.

Epeyce pahalı olduğu için vazgeçtim.

Plakları yüklenmiş şekilde metroya ulaştığımda "Gün bitiyor, otelde bir duş, plakları karıştırmaca, televizyonda poker turnuvası bulup uyumaca..." havalarındaydım.

Oysa "Forıstgamp, Leridevyvid, Mistırbiyn" süreci başlıyormuş, ne bilsin bu fakir...

*

Metro çıkışında kalabalık, kameralar filan, Times Meydanı’nda ekstra bir cümbüş ortamı.

Her meraklı insan gibi yaklaşıyorum. Bu sırada bir vatandaş kağıt uzatıyor.

Erotik-şov ilanıdır diye alıyorum (Biriktiriyorum da...) ama bakıyorum siyah beyaz bir fotoğraf.

Fotoğraftaki tişörtten giyen insanlar az ötede. Yaklaşınca hayır amaçlı bir ünlüler şovu olduğunu fark ediyorum.

O sırada oyuncu, komedyen Tom Green "N’aber dostum?" diyerek kağıdımı imzalıyor.

Drew Barrymore’la evliydi hani. "İyi, teşekkür ederim" diyerek imzalı fotoğrafla olay mahallinden uzaklaşıyorum.

*

Otele yaklaşırken bir TIR görüyorum caddenin ortasında. Işıklar, hareketlilik filan. Film gibi.

Turist Ömer tavırlarıyla sigara içen iki kişiye "N’oluyo birader?" diyorum, sırıtarak "Film çekiyoz" cevabını veriyorlar.

"Kolay gelsin" diyerek uzaklaşırken bakıyorum "Law & Order Crime Intent" ekibiymiş.

Takılırsam Vincent D’onofrio görürüm belki ama göreceksin de ne olacak?

*

Parti çok özel. Bowery’de, bankadan bozma tarihi dev bir salon.

1100 kişilik parti için dışarıda 2 bin kişi filan beklemekte.

Özel davetin de özel davetlisi bir grup şanslı insanla birlikte kuyruktan kurtulup içeri giriyoruz.

Filmlerdeki parti ortamları gibi.

Smirnoff, bu hadiseyi daha önce Paris’te, Şanghay’da, Moskova’da yapmış.

Hip-hop temalı son geceye Grandmaster’ı (Babylon’a da geliyor üstad) dinlemeye gelenler de vardı elbette fakat asıl hadise N*E*R*D*’dü.

Kalabalığın büyük bölümü, iri yarı "Afro-Amerikalı" kardeşlerimiz ve onların yanında kürdan gibi duran kızlardan oluşuyordu.

"Sorumlu için" temalı gecede adam başı dörder kadeh istihkakı vardı katılanların.

Kokteyller güzeldi ama hem yorgunluktan, hem N*E*R*D*’e gelene kadar DJ ve ritim manyağı olduğumdan iki adet güzel kokteylde kaldım.

*

Sıra NAS ve N*E*R*D*’e gelene kadar iki DJ tarafından epeyce yorulduk.

Bu yorulma aşaması benim gibi "beyaz rock dinleyicisi" için kafa şişmesinden, hadiseden memnun olanlar için de bulunduğu yerde sallanmaktan kaynaklanıyordu.

Spank Rock’tan sonra kapıda duran ve ortamdaki en iri insan olan korumaya "Kötü alışkanlık. Nikotin" diyerek sokağa çıktım.

Dışarıda benim gibi sarsılmış birkaç tip, rapçi arkadaşların koruma ve şoförleri vardı.

"Bu kamyon gibi otomobiller çok yakıt tüketiyor, delikanlıya yakışır mı?" şeklinde manasız bir sohbet girişimi tasarladım fakat şakacı yanımı yanlış anlayabileceklerini de göz önünde bulundurarak caydım.

*

N*E*R*D* ile İbrahim Tatlıses’i ayırt edemeyecek duruma gelene kadar dayandım.

Fakat hip-hop konseri kapalı alanda 3 saatten sonra bana pek uymuyor.

Konserin son şarkısını beklemeden dağılan kitlenin arasına karıştım.

Otele dönüş yolunda cebimdeki minik müzik cihazına uzandım, bütün New York punklarının ruhu için biraz Ramones, biraz New York Dolls biraz Patti Smith dinledim.

*

Bu arada gecede uzun sürmeyen fakat çok patırtı yaratan bir itişme de yaşandı.

Ayırmaya girenin kaportayı ancak oto sanayide düzelttirebileceği bir kadro kapıştığından sadece uzaktan "Hişşş bro! Dont hit yor frend" filan demekle yetindim.

Zaten kavga bile sayılmazdı.

Gecenin sonunda şunları öğrenmiştim:

1- Hip-hop’a saygım sonsuz fakat tahammülüm 3 saatle sınırlı.

2- Smirnoff’un dünyanın çeşitli yerlerinden sadece parti yapsınlar diye toplanan profesyonel partileme ekibi İstanbul’da efsane olabilir.

3- İtişerek kavga edilmiyor.

4- Fesleğen ve votkayla yapılan kokteyl mojito diye yutturulabilir.
Yazarın Tüm Yazıları