Berlusconi İtalyası özgürlükleri tartışıyor

PERUGİA ROMA’dan Perugia’ya gitmek hiç kolay olmadı, günüm yollarda geçti ama sonucundan memnun kaldım.

Bu Ortaçağ kentinde festival beş yıldan beri düzenleniyor. Bu yıl, program çok dolu ve canlı idi. İtalya ve Avrupa’nın önde gelen gazetecilerini dinlemek, ilginç tartışmalara katılmak fırsatı buldum. Deneyimler yerel olsa da, sorunların küresel olduğunu bir kez daha gördüm.
Bir gazeteci arkadaşım, “sakın otobüsle gelme, bu ülke iyice geri kaldı otobüs müşteri toplamak için her durakta duruyor, dört saatlik yere altı saatte ulaşıyorsun” demişti.
Otobüsle gitmedim ama sorunlar havaalanında başladı. Laptopumu bağlayacak priz bulamadım. Güvenlik gerekçesiyle havaalanında priz yokmuş. Basın odası kapalıymış başka bir yerde de, üyelik kartım olmadığı için çalışmam mümkün değilmiş. Uçaktan iner inmez geçmem gereken yazıyı geçemedim.
Otelde de priz yoktu. Ütü de güvenlik gerekçesi ile odalara verilmiyor.
Bunlar küçük şeyler.
Günün en ilginç olayı bunlar değildi. Berlusconi’nin önceki günkü açıklamalarıydı.

HAKKINDA açılan davalar nedeniyle savcı ve hakimlere ateş püsküren Berlusconi’yi dinlerken, gördüğüm bir rüyayı yeniden görmek, tanığı olduğum bir sahneyi yeniden yaşamak gibi bir duyguya kapıldım.
“Yargı çöktü” diyordu Berlusconi, “Hepsinin içine solculuk işlemiş. Kendi görevleri dışına çıkmış bir yargı ile karşı karşıyayız. Halkın seçtiği hükümeti değiştirip, yenisini getirmek istiyorlar.”
Tabii Anayasa Mahkemesi de payını aldı.
“Anayasa Mahkemesi siyasi bir kurum haline geldi. Solcu milletvekillerine hizmet eden siyasi bir kurum.”
Sonra da suçladı. “Yargının içinde gizli bir örgüt var! Parlamamento’da bu konuda bir araştırma başlatacağım.”
Buradaki gazetecilere göre, Berlusconi Kızıl Tugayları kast ediyordu.

“ARTIK kanıtım var. Berlusconi’nin yönetimi altında İtalya eskisine göre daha az özgür. Bunu kendi gözlerimle gördüm” tanınmış gazeteci Riccardo İacona yeni kitabını tanıtırken böyle diyordu.
Yine de İtalya’da son zamanlarda Berlusconi ile ilgili yazılan kitapları gördükçe imrendim.
Alexandra Schmidt (Der Standard- Avusturya), Galina Sidorova (Rusya), Beppe Severgnini (Corriera della Sera-İtalya) ve Anthony Mills, (Lüksemburg) ile birlikte katıldığım panelde, kin ve nefreti tahrik eden siyasi açıklamalar karşısında ne yapması gerektiğini tartıştık.
Ortak sorun, bu söylemin sadece aşırılık yanlısı siyasi hareketlerle sınırlı kalmamasıydı.
Yargıçları terörist ilan eden Berlusconi’den, göçmensiz Fransa yaratma çabasına giren Sarkozy’ye, gazetecileri terörist ilan eden Türkiye Başbakanı’na, ülkesindeki göçmenlerin isteklerine kulaklarını kapatan Avusturyalı yöneticilere kadar geniş bir yelpazede ayrımcı söylem ve yaklaşım hakim olunca, gazetecilere yapacak fazla bir şey kalmadığı sonucuna varıldı tartışma sonunda.
Yazarın Tüm Yazıları