Benim oğlum bina okur...

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Refahyol muhalefette de sürüyor. RP ile DYP söylemleri örtüşüyor: ‘‘Anasol-D, askerlerin baskısı ile kurulmuş bir dayatma hükümetidir.’’

Cumhurbaşkanı Demirel, ‘‘Bunu söyleyenler dayatma görmemiş. Bu hükümet meşru değilse bundan önceki hükümet de gayri meşru sayılır’’ dese de aynı söylemde ısrar edip, aynı plağı çalıyorlar:

‘‘Bu hükümet askeri dayatmalarla kurulmuştur, meşru değildir.’’

BASKI YOK

Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'e de dün, ‘‘Askerler size şunu şöyle yapın böyle yapın diye hiç baskı yaptı mı?’’ diye sordum. Karşı çıktı:

‘‘Kesinlikle böyle bir şey yok ve olamaz. Bu hükümetin nasıl kurulduğu biliniyor. Refahyol girişimleri, uygulamaları demiyorum, çünkü uygulamaya pek fırsat bulamadılar, rejimi tehlikeye sokacak boyutlara gelmişti. Türk milletinin belli değerleri ile oynamamak gerekir.’’

Refahyol'un oynadığı değerlerin başında laik cumhuriyet geliyordu. Ülke dini kurallara dayalı bir rejim dayatması ile karşı karşıya idi. Ecevit, bu dayatmaya karşı sivil dayanışmanın nasıl ortaya çıktığını vurguladı:

‘‘Asla bir araya gelemez sanılan sendikalar; Türk-İş ve DİSK, işverenler yani TİSK, en büyük esnaf kuruluşu TESK, Odalar ve Borsalar Birliği, diğer sivil kitle örgütleri bu milli değerlere sahip çıktı. Dayatmayı siviller, millet yaptı. Ve bu hükümet Meclis'ten çıktı. Bazı çevreler askere çağrı yapmasına rağmen, asker bunu sivillerin meşru zeminde çözmesini istedi.’’

O günleri hatırlayın. Refahyol gitmiş, şimdiki hükümet güvenoyu almıştı. Gazeteler, ‘Sivil Kuvvetlerin Zaferi’ diye manşet atmıştı. Hâlâ, ‘askeri dayatma’ diyenlere verilecek tek cevap kalıyor:

‘‘Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur...’’

Geçen hafta askeri okulları gezdik. İstanbul'a gittiğimiz gece, saat 23.30 civarında Cumhurbaşkanı cep telefonumdan aradı. Ağabeyim, oğlum ve Prof. Temel Yılmaz ile yemek yemiştik, kahvelerimizi yudumluyorduk:

‘‘35 sene sonra Harbiye'ye gitmeni güzel anlatmışsın. Yazını okuyorum, çok duygulu. Size öğrencilerin baba mesleklerini söylediler mi?’’

Söylemişlerdi. Lise ve Harp Okulları'nın yüzde 68'i işçi ve memur çocuğu... Esnaf, sanatkâr ve çiftçi çocuklarıyla oran yüzde 90'a ulaşıyor. Cumhurbaşkanı, bu oranları duyunca keyiflendi:

‘‘İşte benim, 'halkın ordusu' dememin mesnedi bu. Bu askere düşmanlık beslenir mi? Askerle kavga edip siyaset yapılamaz. Üç kez uzaklaştırdılar beni, askere karşı bir defa laf etmedim, ettirmedim. Karşı söz söyleyeni de toplantılardan çıkardık biz. Yazını tekrar tebrik ederim.’’

Ankara'ya dönüşte ben Köşk'ü aradım. Demirel, ‘‘Hoşgeldin, döndünüz mü?’’ dedikten sonra, ‘‘İyi bitti mi gezi?’’ diye sordu. Deniz Harp Okulu'nda, 'Amerika düzeyinde bir eğitim ve teknoloji' gördüğümü, Havacılar'ın en az 20 yıl sonraya hazırlandığını söyledim.

GÜZEL YAZDINIZ

Bu gözlemlerime çok sevindi:

‘‘Çok güzel yazılar yazıldı. Hepiniz güzel şeyler yazdınız. İki şey var; militarizme karşı olmak ayrı, asker düşmanlığı ayrı şeydir. Bir millet askerine düşman olur mu kardeşim? Subay, bu ülkenin köylüsünün, esnafının, öğretmenin, küçük memurun çocuğudur. Er, bu memleketin dağından taşından gelen pırıl pırıl vatan çocukları. Bunlara düşman olur mu insan?’’

Düşman olanlara gel de anlat bunu!






 








Yazarın Tüm Yazıları