Ben memurları kıskanıyorum!

EVET, memurları kıskanıyorum... Çok kıskanıyorum; televizyonda karı-koca birlikte 2.900 lira maaş aldıklarını gördüm, gözlerime inanamadım. Tam 2.900 lira... Ne muazzam para!..

Ben ise haftada 10 saat çalışmakla ayda ancak 280 lira kazanabilirim... Evet, 2 yüz 80 lira...
Öyküme baştan girelim.
Diploma almak için 12 yıl çalıştım. Yâni 12 yıl İstanbul Konservatuarı’nda çalıştıktan sonra halk önünde verdiğim bir imtihanla piyanist diploması aldım. Çünkü piyano öğrenimi konservatuarlarda 12 yıl sürer.
Fakat 12 yıl sonra ancak sıfır noktasındasınız. Ondan sonra büyük hocalar, büyük teknik peşinde, bir ülkeden ötekine, bir şehirden Avrupa... Ötekine, bavul elde tam bir göçe be hayatı... Ama, sefaleti, kendi yağınla kavrulmayı deneyerek, öğrenerek, eski pabuç değerine ders verip, büyük hocanın ücretini ödemek için çırpınarak... Tabîi Demokles’in kılıcı gibi tepenizde sallanan oda kirasını unutmuş olmak gibi bir lükse sahip olamadan ve bir türlü tam dolmayan midenin de ıstırabını dindirmeye çalışarak...
Sonrasında sahne hayatı başlar... Konser bulmak ve o elinize geçen tek imkânı en güzel, en mükemmel şekilde değerlendirmek için deliler gibi çalışırsınız.
Sahne, tam anlamıyla bir savaş meydanıdır. Sizi kolayca yere çarpar ya da güneş gibi ışıldarsınız. Bu iki macerayı da bol bol yaşarsınız. ‘İntihar’ ile, tam tersine ‘hayatın ne kadar güzel olduğu’ arasında, pişer olgunlaşır, Avrupa, Amerika, Kanada, hattâ Afrika’da resitaller verir nihayet gerçek anlamda bir piyanist olursunuz. İşte bu bilgi ve tecrübemle sayısı oldukça kabarık Fransız çocuğu yetiştirdim. Küçükler, yerel yarışmalarda birincilik dahil çeşitli dereceler aldılar...
Büyüklere gelince, bizde dâhi sayılacak, dâhi çocuklarımızı gönderdiğimiz Paris Konservatuarı’ndan genç bir piyanisti iki yıl çalıştırdım, tekniğini kökünden değiştirdi. İki yılda bir yapılan ve bir hafta süren Brüksel’deki Kraliçe Elizabet yarışmasında büyük ödülü aldı... Çok mutluydum, ama biraz da Türk çocuklarını yetiştirebilseydim?.. Bu, içimde daima hissettiğim ve çok arzuladığım bir düşünceydi... Ve nihayet kat’i dönüş yaptım, İstanbul’a yerleştim. Artık Türk çocuğu yetiştirecektim. Yani Türk çocuğu yetiştirmeyi hayâl ediyordum.
İlk hayâl kırıklığım: Ana ve babaların kültür seviyesi çok düşüktü.
İstanbul 30 yıl önceki İstanbul değildi. Özel okullar ve bu okullarda çeşitli etkinlikler arasında bir de piyano vardı. Dersler, müzik hocaları tarafından veriliyordu. Bu okullara müracaat ettim. Konser programlarım, aldığım eleştiriler ve konserde alınmış bir CD ile... Hakkımda karar verecek kişilerin bu belgelerden anlamasına, ona değer vermelerine imkân olmadığı hemen ortaya çıktı.
Cevap: Piyano hocalarımız var. Kim onlar; müzik hocaları... Ya da, hayatında bir kere bile konser vermemiş, fakat elinde bir piyano diploması olan kişi...
Kısa sürede kapı kapı dolaşıp, mandal satmaya çalışan işportacılara benzediğimin farkına vardım.
Nihayet, korka korka Yıldız Teknik Üniversitesi’ne başvurdum. Orada, ismen tanıdığım çok değerli bir müzisyen olan Ruhi Ayangil’i tanımak fırsatını buldum. Beni, kolları açık, gerçek bir dost gibi karşıladı. Belgelerime bakmadı bile... Yılladır arzu ettiğim bir sınıfı bana verdi: Piyano tekniği ve yorum sınıfı... Mutluluk derecemi tarif edemem. Yükseklerde uçuyordum.
Ülkeden ayrılmadan önce öğretim görevlisi diye bir şey vardı. Benim bu tür bir kadroda olacağımı sanmıştım. Ama öğrendim ki şimdi tüm üniversiteleri tepeden yöneten ve sanırım pek de sevilmeyen YÖK diye bir kuruluş varmış. Ondan kurtulmağa çalışanların sayısı her gün daha da artıyormuş. Nedenini araştırmadım, merak da etmedim.
Ancak varlığını, Ruhi Ayangil’in beni çıkardığı yükseklerden YÖK sayesinde düşüp yere çakıldığımda anladım.
Benim ve benim gibi olanlara YÖK tarafından buyurulan ücret... Lûtfen dikkat ediniz. 1’den 10’a kadar sayacağım; 1, 2..9, 10...
Saati 7 lira, yani 7 adet 1 lira... Ya da, 5 artı 2 lira. Fakat, bir de bunun kesintisi var: 43 kuruş... YÖK’ün yüce lûtfu ile, saati 657 kuruşa geliyor, yani 6 lira ve de 57 kuruş.
Şimdi anladınız mı neden memurları kıskandığımı? Haklı mıyım, değil miyim!?
Haluk TARCAN
www.haluktarcan.com

Satana kadar esnaf bunlar


TEMMUZ ayında Ankara Emiyet Spor Kulübü Derneği adına Birikimnet İletişim Hizmetleri mağazasından aldığım Toshiba dizüstü bilgisayar arızalı çıktı. Toshiba’nın servisine verdim. 30 iş günü dolmasına rağmen parçası olmadığından, tamir edemediler. Yenisini talep ettiğimde de “Fatura kurum adına değiştiremeyiz” dediler.
Toshiba’yı Japon malı olduğu için ve güvendiğim için aldım.
Bilgisayar hala TNB Bilgisayar sistemleri A.Ş’de. (Servis hizmet numaram 9A60560028)
Hasan DİNDAROĞLU
Ankara Emniyet Spor Kulübü Asbaşkanı
Yazarın Tüm Yazıları