Ben Demirel uzmanıyım

Güncelleme Tarihi:

Ben Demirel uzmanıyım
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 31, 1997 00:00

Haberin Devamı

Erbakan, Cumhurbaşkanı'nın görevi Yılmaz'a vermeyeceğinden o kadar emindi ki... Kurmaylarına ‘‘Hiç merak etmeyin'' dedi...

‘‘Bu işler o kadar ucuz değil.'' Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Refah-Yol ortaklarının Başbakanlığın Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller arasında yer değiştirmesi yolundaki mutabakatlarına tepkisini bu sözlerle ifade ediyordu.

DYP ile RP arasında uzun süren pazarlıklar yeni sonuçlanmıştı. Çiller, Erbakan'ın geçirdiği tereddütler karşısında ‘‘Ya Başbakanlık DYP'ye geçer ya da hükümetten çekiliriz. Ülkedeki tansiyonu başka türlü aşma yolu kalmamıştır'' restini çekmiş ve RP liderini istediği çizgiye getirmişti.

Plana göre, Erbakan istifasını sunacak, Cumhurbaşkanı Demirel de sayısal çoğunluğu esas alarak, yeni hükümeti kurma görevini DYP liderine verecekti.

Koalisyon ortakları, Başbakanlığın devrini Cumhurbaşkanı Demirel'in mührünü basmak zorunda kalacağı otomatik bir işlem olarak görüyorlardı.

Hükümet ortaklarının kendisine atfettikleri bu rol, Demirel'i rahatsız ediyor, Cumhurbaşkanı bu üslubu Anayasal yetkilerine doğrudan bir tecavüz olarak görüyordu.

‘‘Bu işler o kadar ucuz değil. İstifa önüme gelsin, ben ne yapacağımı bilirim'' demesinin gerisinde bu kızgınlık yatıyordu.

Bildiklerini okuyorlar

Refah-Yol'un gitmesinin yararına Cumhurbaşkanı da inanıyordu. Erbakan'a yaptığı uyarıların, gönderdiği mektupların hiçbir sonucu olmamıştı.

Mektuplarına, uyarılarına yanıt bile gelmiyor, Erbakan da Çiller de, ‘‘bildiklerini okumayı'' tercih ediyorlardı.

Darbe söylentileri ortalığı kaplamıştı. Rejime ilişkin kaygılar her geçen gün biraz daha ağırlaşıyordu. İki kere askeri müdahale sonucu Başbakanlığı terketmek zorunda kalan Demirel, Cumhurbaşkanlığındaki en zor günlerini yaşıyordu.

Demirel'in bütün çabası, rejimde bir kesinti olmadan ülkenin bunalımı atlatmasıydı.

Özellikle Mayıs ayının ikinci yarısında bu havayı dağıtabilmek için başvurduğu araç, erken seçim tartışması açmaktı.

Mayıs'ın ikinci yarısı, aynı zamanda Demirel'in komutanlarla ilişkisinin oldukça hassas bir zeminde seyrettiği dönemdi.

Kimi gözlemcilere göre, bunun nedenlerinden biri, Yüksek Askeri Şura toplantısıydı.

YAŞ'ın, irticacı subayların Ordu ile ilişiklerini kesmek üzere 26 Mayıs tarihinde toplanacağı haberi gazetelere yansıdığında Demirel Türkmenistan'daydı.

Geziyi izleyen herkes Demirel'in o gün sinirli bir ruh hali içinde olduğunu farketmişti. Demirel, 14 Mayıs günü uçakta Ankara'ya dönerken gazetecilere yaptığı açıklamada, ‘‘herkesi uyardığını'' anlatacak ve şöyle diyecekti: ‘‘Genelkurmay Başkanından da rica ettim ki, Silahlı Kuvvetler'in kademeleri ve fertleri hem kendilerini, hem de Silahlı Kuvvetleri savunmak durumuna düşmesin ve ordu siyasi polemiklere girmesin,''

Demirel müdahaleden çekiniyordu

YAŞ'ın toplanacağını Milli Savunma Bakanı Turan Tayan gazetelerden öğrenmişti. İlginçtir ki, Demirel, Türkmenistan dönüşü her fırsatta erken seçim gereğinden söz etmeye başladı.

Demirel, askerlerin sürece artan ölçüde müdahil olmalarından rahatsızlık duyuyor ve darbe söylentilerinin tırmandığı bir dönemde tek çıkış yolu, son fren mekanizması olarak sandığı görüyordu.

Demirel'in erken seçim çıkışları, muhalefetin gensoru hazırlıklarının ortasına bomba gibi düştü.

Muhalefetin verdiği gensoru 20 Mayıs günü oylanacaktı. Demirel, 15 Mayıs günü ‘‘Tek çare halka gitmek. Bu tablo değişene kadar seçim. 10 sene sabredemeyen sonra 50 sene kaybeder. Hükümetin nasıl gideceği bellidir. Bu kurallar aşılırsa, Türkiye 100 sene geriye gider'' açıklamasını yaptı.

Cumhurbaşkanı'nın bir müdahaleden çekindiği yeteri kadar açıktı.

Demirel, 18 Mayıs akşamı Kanal D'de Güneri Civaoğlu'na ‘‘Ne var seçimde, ne var seçimden korkacak?'' diyerek, bu çizgisini daha da kuvvetlendirmişti. Demirel bu çıkışı yaparken en çok kızdırdığı kesim, iki gün sonra TBMM'de hükümeti devirmeyi amaçlayan DYP'li muhaliflerdi. Muhaliflere göre, Demirel bütün oyun planlarını bozmuştu.

Bu arada Demirel'in ‘‘Türkiye'de kurumlar işlemektedir'' şeklindeki sözleri de özellikle asker kesimde tepki yaratıyordu.

Köstebek skandalının gündeme geldiği, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın ‘‘Polis komutanlıkları ve askeri birlikleri gözetliyor'' yakınmasını yaptığı, daha doğrusu devletin içinden çatladığının ortaya çıktığı 30 Mayıs tarihli MGK toplantısından tam bir gün sonraydı.

Demirel, yakın çevresiyle yaptığı değerlendirmede ‘‘Seçime geç bile kalındı. Seçim dün olmalıydı. Eğer mümkünse yarın olmalıdır'' diyerek, aceleci bir tavır sergiliyordu.

1 Haziran sabahı Demirel'in bakışı ‘‘hemen erken seçim''e odaklanmıştı.

Çankaya'da bir kriz daha

Aynı günün akşamı Çiller ve Erbakan'ın ortak bir basın toplantısı yaparak erken seçim kararını ve hükümetteki görev değişimini açıklamaları denklemi değiştirdi.

Aynı akşam Çankaya Köşkü'nde büyük bir kriz de yaşandı.

Çiller, Çankaya Köşkü'ne çıkarak Başbakanlığın devri planı hakkında bilgi verip, görevin kendisine verilmesi gerektiğini söyleyince, Demirel'den sert bir karşılık gördü.

Çiller'in, Demirel'in yanından ayrıldıktan sonra gazetecilere ‘‘Hükümet devir teslimi bu ay içinde gerçekleşecektir'' diyerek, görevin kendisine verileceğini ima etti.

Çankaya Köşkü, 10 dakika sonra bir açıklama yaparak, Çiller'in imasını yalanlayacak, ‘‘Demirel, Çiller'e Anayasa'da Başbakanlık devri tanımı, kavramı ve işleminin mevcut olmadığını söymemişlerdir'' diyecekti.

Hükümetin istifasının gündeme gelmesiyle birlikte erken seçim tartışmaları ikinci plana gitmiş, bu kez ‘‘Demirel Başbakanlık görevini kime verecek?'' tartışması başlamıştı.

Demirel, işte bu noktada siyasi hayatının en kritik açmazlarından biriyle karşılaşacaktı.

Demirel, geçmişte ‘‘Güvenoyunu garantileyen rakamı önüme getiren benden görevi alır'' diyordu.

Erbakan-Çiller ikilisi, gerekli sayıya sahipti. Demirel, Çiller-Baykal koalisyonunun kuruluşunda yaptığı gibi kendi geleneklerine göre davranırsa, yeni hükümeti kurma görevini Çiller'e vermek durumundaydı.

Üstelik, muhalefet önüne güvenoyu alabilecek bir hükümet modeli getiremiyordu. Özellikle CHP'nin ‘‘Biz dışarıdan destekleriz'' tutumu işleri iyice güçleştiriyordu.

Ancak bu noktada, hem üzerindeki baskıları, hem de ülkenin içinde bulunduğu ağır bunalım ortamını da dikkate almak durumundaydı.

Bir kere, Çiller'i Başbakanlığı döneminde çok yakından tanıma fırsatı bulmuştu. Görevi ona vermek, ülkenin içinde bulunduğu bunalımın derinleşmesinden başka bir sonuç getirmeyecek, Demirel ‘‘bunalımı körüklemekle'' suçlanacaktı.

Erbakan emindi

Kamuoyunun çoğunluğu, koalisyonun Çiller'in Başbakanlığı altında devamından yana değildi. Demirel, geniş desteğine sahip olduğu kamuoyunu karşısına almaktan çekiniyordu.

Tabii, dikkate almak durumunda olduğu bir başka kesim daha vardı: Türk Silahlı Kuvvetleri. Komutanlar, Refah-Yol ortaklığının Çiller'in Başbakanlığı altında devamına kesinlikle karşıydılar. Üstelik karşı olduklarını Demirel'e hissettirmişlerdi. Bu hissetirme tersinden okunduğunda, ‘‘Görevin Çiller'e verilmemesi'' beklentisini içeriyordu. iller'in Başbakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sabrını iyice taşırabilirdi.

Erbakan cephesi ise ikiye bölünmüştü. Bazı RP kurmayları Erbakan'ı ‘‘Demirel görevi Mesut Beye verip hükümeti bitirebilir. Kendi kendimizi oyuna getiririz'' diye uyarmaktaydılar.

Erbakan, Demirel'in görevi Tansu Çiller'e vereceğinden o kadar emindi ki... Bir keresinde kendisini uyaran kurmaylarına Erbakan şöyle demişti:

‘‘Ben Demirel uzmanıyım. 40 yıl Demirel üzerine ihtisas yaptım. O, okul yıllarından beri benim arkadaşım. Biz onunla demokrasi mücadelesi verdik. Beraber tutuklandık, 12 Eylül'de Hamzaköy'e aynı uçakta birlikte gittik. Benim tanıdığım Demirel içinden geçmese de, sonunda Anayasa ve teamüller içinde davranacak ve görevi Tansu Hanım'a verecektir. Hiç merak etmeyin.''

Erbakan, 18 Haziran günü işte bu düşüncelerle Çankaya Köşkü'ne çıktı.

Köşke adım attığında herşey hazırdı. Örneğin, istifası halinde Demirel'in kendisine vereceği ve teamül gereği ‘‘istifasının kabul edildiği ve yeni hükümet atanıncaya kadar görevine devam etmesinin istendiği'' yazı çoktan kaleme alınmıştı. Ancak ‘‘ya son anda vazgeçerse?'' sorusu yine de herkesin zihnine takılıydı.

İstifa işleme konuyor

Erbakan Cumhurbaşkanı'nın makam odasına girdi ve kapılar kapandı. Ardından dışarıda sinirli bir bekleyiş başladı. Erbakan'ın içeri girmesinin üzerinden yaklaşık 5-6 dakika geçmişti ki, içeriden zil çaldı. Demirel, yaverini çağırıyordu. İçeri giren yaver, ‘‘Necdet Bey'i çağırın'' talimatını aldı.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz odasından çıkıp süratle makam odasına girdi. Demirel, ‘‘Necdet Bey, Sayın Başbakanın istifasını işleme koyalım'' dedi. Seçkinöz, istifa mektubunu alarak odadan çıktı. Kısa bir süre sonra istifanın kabul edildiğine ilişkin yazıyla içeri girdi.

Refah-Yol'u sona erdiren işlem, daha görüşmenin başlangıcında tamamlanmıştı. Demirel, aradığı gerekçeyi ise görüşmenin daha sonraki bölümünde bulmuştu. ‘‘Hoca, iyi düşündün mü? Neden istifa ediyorsun?'' diye sorduğunda Erbakan'dan ‘‘Ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkış için bu değişikliği düşündük'' karşılığını almıştı.

Buradaki kilit söz ‘‘kriz''di. Erbakan, istifasını krize dayandırıyordu.

Demirel iki gün sonra görevi Yılmaz'a verirken, gerekçesini büyük ölçüde Erbakan'ın kendisine söylediği kriz ifadesine dayandıracak ve şöyle diyecekti: ‘‘Ülkede bunalım var diyerek istifa eden hükümetin bir başka şekilde görevi sürdürmesinin durumu nasıl düzelteceği hususundaki çelişkiyi çözmekte güçlük çektim. Eğer gerçekten hükümet bu bunalımı aşabilecek durumda idiyse, o zaman istifayı anlamak zorluğu olurdu...''

Hoca'nın Demirel üzerine yaptığı ihtisas boşa çıkmıştı.

Haberin Devamı

..................BİTTİ.....................

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!