Ben bir yüzüp geliyorum

Devremülk sisteminden Burgazada’ya, yazlıkçı akrabadan sırt çantası triplerine kadar denemediğim tatil modeli kalmadı. Yine de tatil kavramıyla pek barışamadım. Fakat bu hafta Bizans’ı Ege’yle değiştirmeye gidiyorum

Tatil mevhumu gelişmemiş, olgunlaşmamış olanlardanım.
Daha doğrusu konvansiyonel tatil sistemlerine uyum sağlayamayanlardan diyelim.
Çocukluk yıllarından itibaren denemediğim tatil modeli kalmadı aslında.
Yazlık tutmak? Yaşandı.
Akrabaların yanına yancı yazlıkçı olarak gönderilmek? Midye kesikleriyle sabitlenmiş anılar arasında.
Okul arkadaşlarıyla Ege-Akdeniz hattına saldırı? Turizmin geri kalmasında gençlik yıllarımızın etkisi olabilir.
Tek başına, sırtına çantayı vurup, geç kalmış hippi tripleriyle Kaş yoluna düşmek? Mavi Bar’ın dili ve hafızası olsa da anlatsa.
Devremülk sistemine sürtünüp geçmekten, sandal irisiyle mavi tur kalkışması yapmaya...
Burgazada’da DJ’lik yaparak çıkarılan harçlıkla bir yaz geçirmekten, ucuz tren biletleri kovalayıp garlarda sabahlamacasına “Evropa maceralarına”...

EVDEN ÇIKMAMAM REKORLARI

Denedim, yoruldum, bana göre olmadığını anladım.
“Belki de tatil evde geçirilince güzelleşen bir hikayedir” noktasına yıllar önce vardım ve açıkçası hiç sıkılmadan uyguladım.
Evden çıkmama rekorları kırdım, “Ben durayım, hayat zaten geçiyor” felsefesini sindirdim.
Mangıraj konusunda sıkıntı yoksa, en fazla gidip İstanbul yerine Paris’te, Londra’da vb. durdum.
Hatta bazen durmadım. Hem tatile çıktım hem yazmayı sürdürdüm. Mecburiyetten değil, zevkten...
Fakat bu kez, bayram tatilcileri dönüş yolundayken, yüzümde bir “Hoşgeldiniz gençler, mesai başlıyor galiba. Eh, ben gideyim o zaman. Ege suları yadırgamasın boşluğu di mi ama?” ifadesiyle gitmeye karar verdim.
Yaz mevsimini sanal alemde “Bakın burası deniz kıyısı, bu da benim” fotoğrafları gözüne sokularak, “Ayh! İstanbul pek sıcakmış, benim derdim balıklama mı dalsam, çivileme mi?” mesajları altında ezilerek geçirdikten sonra palamarı çözmeye karar verdim.
Lig başlamadan (ne tat alacaksak artık, bakacağız) bünyeyi tuzlu suya bandırmaya niyetlendim.

HAFTAYA DÜKKAN KAPALI

Yanıma biraz şarkı, biraz sevdiğim yazarlardan kelime alıp, minik bir çantayı sırtıma vurup zamana ve zemine ve deniz yüzeyine paralel günler geçirmeye ant içtim.
Ferhan Şensoy (güzel inadına kurban) basmadıkça basmadığı ve artık bulunamaz kitaplar listesinin zirvesindeki yerini sağlamlaştırmış Gündeste’sinde Ege dönüşü İstanbul’a hitaben yazmıştır, hiç utanmam ‘iktibas’ ederim cımbızlama yöntemiyle:
“günler çabuk geçiyor / saniyeler çok uzun / sıkı dur köhne bizans / arındım geliyorum
cevat şakir mavisi / artık derim değişti / sıkı dur yunan bizans / soyundum geliyorum
ayvalık’ta van gogh sarısı / bir bekâr adamın karısı / bir cigara düşüncenin yarısı / savulun geliyorum
kız kurusu zeytin ağacı / bıyıkta tuz kokusu / tozolun geliyorum...
...dikkat buyurun arkadaşlar / en güneyden geliyorum
bu kez fena dinlendim / sıkı dur köhne bizans / akşamüstü fütühata geliyorum...”
İşte böyle diyebilmek üzere ‘bizans’ları ‘ege’yle değiştirmeniz dileğiyle, Ferhan Abi’ye bir selam çakarak, tatile gidiyorum.
Haftaya dükkan kapalı, ben bir yüzüp geliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları