Basketbol meselesi

BASKETBOL oynamaya ilkokulun son sınıfında filan başlamıştım. Daha önce de bahsetiğim için tekrarlamak istemiyorum ama küçük bir özet geçeyim...

Beyaz Gölge'nin gazı, Koraç Kupası, Efe'li, Necati'li, Emir'li yıllar derken hayatımızın ortasına basketbolu yerleştirmiştik.

Oyuncu olarak hiçbir zaman parlak bir eleman değildim. Ama severek oynuyordum. Günümdeysem, bayağı iyi maçlar çıkardığım da oluyordu.

Basketbolu bıraktığım takım, benim gibi basketbol aşığı olan fakat yetenek bakımından fazla parlak olmayan oyunculardan kuruluydu.

Bir tür ‘‘kaybedenler takımı’’ da denilebilirdi bizim takım için.

Durumumuzun trajik olduğunu vurgulamak için ‘‘kaybedenler’’ demiyorum. Birlikte oynadığımız süre içinde sadece dört galibiyet alabilmiştik.

Çoğu maçta bench'te (yedek kulubesi denmiyor basketbolda) 1 yedek, bilemediniz 2 yedek olurdu. Hatta koçun bile gelmediği, sadece 5 kişiyle gidip oynadığımız (Ve haliyle yenildiğimiz) bir maç bile hatırlıyorum.

Ama yine de güzel zamanlardı.

Bahsettiğim dört galibiyetten birini de inanılmaz bir şekilde, grubun en iyi iki takımından birini yenerek elde etmiştik.

Şimdi basketbolla alakamız, televizyon aracılığıyla devam ediyor. NBA konusuyla kafayı yemiş çok arkadaşım olduğundan, iyi maç olduğunda uyarılıyorum.

Gecenin bir vakti kalkılıyor ve o maçlar seyrediliyor. Şahane oluyor.

*

Böyle ‘‘Hey gidi günler, heeeeeey!’’ makamından ilerleyecek değiliz.

10 gün kadar önce, ‘‘Ülker-CSKA maçını seyretmek ister misin?’’ dedikleri vakit, ‘‘Maç nerede?’’ diye bile sormadan ‘‘Tabii ki’’ dedim.

Meğer maç burada değil Moskova'daymış. Ben daha yakın bir mesafedir, mesela Abdi İpekçi filan diye düşünüyordum.

Baktım, o günlerde Galatasaray'ın herhangi bir maçı filan yok.

Çantayı topladığım gibi doooooğru Moskova'nın yolunu tuttum.

CSKA, Ordu'nun takımı malumunuz. Taraftarı da bayağı bir azgın.

Fakat, bir futbol seyircisi olarak en azgın basketbol seyircisini bile ‘‘Badminton sempatizanı’’ gibi gördüğümüzden, hiç tınmadık ‘‘Bunlar fanatiktir, dikkat et’’ uyarılarını.

Maç saati geldiğinde, bizi stadın arka taraflarında bir yerden içeri aldılar.

Bu arada sürekli olarak ‘‘Aman dikkat’’in Rusçasını söyleyip duruyorlar.

Elemanlar bu kadar abartınca, biz de haliyle havaya girdik.

Sanırsın Ülker-CSKA maçına değil, cenge gidiyoruz.

Ama işin en komik yanı neydi biliyor musunuz?

Bu kadar uyarıdan sonra, ayrı bir yere filan oturtacaklar, önlem alacaklar diye düşünürken, tutup bizi CSKA taraftarlarının dibine oturttular.

*

Lafı gevelemeyelim, arıza filan çıkmadı. Aynen tahmin ettiğimiz gibi, bağırıp çağırdılar fakat herhangi bir saldırı olmadı. Ne yazık ki Ülker yenildi. Yenselerdi belki işin rengi değişik olurdu belki...

Neyse efendim. Maç sırasında, tam önümüze, boyutları itibariyle -çok afedersiniz- ayı ile gergedan arasında bir tip oturdu.

Adam ayakta zor duruyor. O derece sarhoş.

Duruyor duruyor ve ‘‘Niiiecezzzzzüseskarh!’’ diye bağırıyor. İlk söylediğinde ne dediğini anlamadım. Fakat sonra ufak bir mantık yürütmesiyle adamın ‘‘CSKA’’ diye bağırdığını anlayabildim.

Arada bir de bize doğru dönüp, anlamını kesin olarak bilmediğim, fakat içeriğini tahmin etmekte güçlük çekmeyeceğim bir şeyler böğürdü. Ben ne karşılık verdim söylemeyeyim.

Ruslar tezahürat konusunda hakikaten acınacak vaziyetteler. Maç boyunca tek bağırdıkları buydu: ‘‘CSKA.’’

Arkalarda toplanan bir grup Türk seyircinin performansı ise takdire şayandı.

Bayağı bir beste birikimleri vardı.

Şaşırtıcı aslında. Çünkü yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, tezahüratların büyük bölümünü futbol maçlarından takip edebiliyor.

Onu da televizyondan seyrettikleri için, besteleri sürekli yanlış algılıyorlar.

Galatasaray'ın Avrupa Kupaları'ndaki maçlarında tanıştığım pek çok vatandaşımıza, hızlandırılmış tezahürat kursu düzenlediğimden biliyorum.

Mesela abartarak bir örnek vermek gerekirse, ‘‘Kalplerde yıldız, gönüllerde ay, şampiyonsun Galatasaray'ı’’, pekala ‘‘Kahvede karpuz, göbeğimde yay, şampiyon olsun bu Galatasaray’’ şeklinde algılamış olabiliyorlar.

Ama küçük bir kurs yeterli oluyor. Genetik olarak tezahürata müsait bir yapımız var demek ki.

*

Bugün normalde Trabzon'da olmak gerekiyordu fakat maç ertelendi.

N'apalım kısmet değilmiş. Biz de Federasyon ne zaman söylerse o zaman gideceğiz Trabzon'a.

Rize yolu üzerindeki kuru fasulyeci biraz daha beklemek durumunda. Yazarken acıktım...
Yazarın Tüm Yazıları