Basın özgürlüğünde geriye gidiyoruz (I)

ARTIK muhabirlerin yazdıkları haberler nedeniyle yargılanmaları, hapis cezasına çarptırılmaları, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmeleri, dergilere yayın durdurma cezaları kesilmesi “vaka-i adiye” kategorisinde haberler olarak görülüyor.

Haberin Devamı

Bu kategorideki haberlerin en çarpıcı iki örneğini geçen hafta yaşadık. Bunlardan birincisinde Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu, “Kafes Planı” haberinde soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle Kadıköy Savcılığı tarafından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi, ancak Kadıköy 5’inci Sulh Ceza Mahkemesi kendisini serbest bıraktı.


İkinci örnekte, Star Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, Ergenekon’u anlatan “Operasyon Ergenekon” başlıklı kitabı nedeniyle toplam 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu cezanın 1 yıl 3 aylık bölümü soruşturmanın gizliliğini ihlal suçundan verildi.

YA NURETTİN KURT’UN BAŞINA GELENLER

Bir de aynı kategoride olup siyasi içerik taşımadığı için kamuoyuna yeterince yansımayan mahkûmiyet kararları var. Örneğin Hürriyet Ankara Bürosu’ndan Nurettin Kurt geride bırakmaya hazırlandığımız 2009’da yine soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle iki ayrı yolsuzluk haberinden dolayı mahkûm oldu.

Haberin Devamı


Bunlardan birincisi, 24 Şubat 2008 tarihinde yayımlanan “Ankara’da İSKİ Patladı” manşeti. Bu haber, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşu olan BELPA’nın o dönemdeki Genel Müdürü Yalçın Beyaz’ın karıştığı öne sürülen yolsuzluk olaylarına ilişkin iddiaları konu alıyordu. Kurt, bu konuda açılan soruşturmaya ilişkin bazı ayrıntıları haberleştirdiği için İstanbul’da 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.


Bu haberin yer aldığı dosyayla 2008 yılı Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü kazandı Nurettin Kurt. Yalçın Beyaz hakkında tam 2 yıldır yürütülen soruşturma ise henüz sonuçlanmış değil.


Kurt’
un başını derde sokan bir diğer dosya, yine Hürriyet’te 30 Ekim 2008 tarihinde çıkan “Şarampolde Rüşvet Defteri” başlıklı manşet haberiydi. Haber, bir müteahhidin bürosuna yapılan polis baskınında ele geçirilen, dağıtılmış rüşvetlerin not edildiği bir defterin içeriğini anlatıyordu. Bu konuda açılan dava Ankara Adliyesi’nde devam ediyor. Ancak, dava dosyasındaki rüşvet belgesini iddianame açıklanmadan önce yazdığı için Nurettin Kurt hakkında açılan dava sonuçlandı ve kendisi 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.Her iki karar da Yargıtay’da temyiz aşamasında. Yargıtay her iki cezayı da onaylarsa, Kurt’a cezaevi yolu görünebilir.

Haberin Devamı

YASANIN HÜKMÜ ÇOK AÇIK:3 YILA KADAR HAPİS

Bu mahkûmiyetlerin ya da soruşturmaların büyük bir bölümünde karşımızda Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesini buluyoruz. Bu maddenin birinci fıkrası, “Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” diyor. Üçüncü fıkrası ise “Bu suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılır” hükmünü getiriyor.


Keza Türk Basın Kanunu’nun 19’uncu maddesi de soruşturmanın gizliliğini ihlal edenlere 2 ile 50 bin lira arasında ağır para cezası öngörüyor.


İlginçtir ki, her iki yasa da AB’ye tam üyelik sürecindeki siyasi reformlar çerçevesinde Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti tarafından çıkartılmıştır. Hükümet, 2004 yılında çıkartılan 5187 sayılı Basın Yasası’nda aynı konuda para cezası, 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Ceza Yasası’nda ise hapis cezası getirmiştir.

Haberin Devamı


Buradaki büyük çelişki, Basın Yasası’nda gazetecilere hapis cezasını tümüyle kaldıran ve bununla iftihar eden hükümetin, sonradan TCK’da gazetecilere açıkça hapis cezası getirmiş olmasıdır. TCK’nın tam 23 ayrı hükmü, basın yoluyla işlenen suçlara hapis cezası getiriyor.

MUSSOLİNİ’DEN ALINAN YASADA BU YOKTU

AKP’nin iktidara gelmesinden önce yürürlükte olan 1926 tarihli faşist Mussolini dönemi İtalya’sından ithal edilmiş olan Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda herhangi bir düzenleme yoktu. Dolayısıyla 2005 yılı öncesinde gazeteciler herhangi bir soruşturmanın içeriğine ilişkin bir haber yazdıklarında hapis cezası tehdidini Demokles’in kılıcı gibi üzerlerinde hissetmiyorlardı.

AB sürecinde böyle bir çelişkinin yaşanıyor olması her açıdan düşündürücüdür.

Haberin Devamı


Yarın 2010 yılında Türk basınını bu konuda bekleyen büyük tehlikeye işaret etmek üzere konuyu tartışmaya devam edeceğiz. 

Yazarın Tüm Yazıları