Başbakan’ı kandırıyorlar

ÇUKUROVA Grubu’nun yeni yapılacak anlaşmayla devlete 5 milyar dolar ödeyeceğine dair kimsede bir inanç yok.

Cumartesi günü karşılaştığım bir işadamı, ‘Fatih Bey, sanki bu grubu çok yakından tanıyor gibisiniz. Bence de ödemezler. Şimdiye kadar kime ne ödemişler ki’ dedi.

Çukurova Grubu yeni anlaşmayla 13 ayda 3 milyar dolar, 20 ayda ise 5 milyar dolar bulup da borcunu ödeyecek.

Bu parayı da hangi ülkede kurulu olduğunu, hatta kurulu olup olmadını TMSF Başkanı Ertürk’ün bile bilmediği, 3 bin pound sermayeli bir şirket üzerinden bulacaklar.

Bu duruma ‘Kargalar bile’ gülmez.

Mehmet Emin Karamehmet gibi ‘işlerini batırmış’ bir adama 5 milyar dolar kim verir?

Hadi diyelim ki, verdi. Bedava mı verir?

Elbette hayır.

Çukurova Grubu bu 5 milyar doları diyelim ki borçlanabildi. Bunun faizi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin borçlanmada ödediği faizden düşük olabilir mi?

Batık Çukurova, giderek yıldızı parlayan Türkiye’den daha mı güvenilir.

Değil.

Türkiye Cumhuriyeti yüzde 7.5 ile borçlanıyor. Diyelim ki birisi çıktı ve Çukurova’ya borç verdi. Hadi iyimser olalım, yüzde 8 ile verdi.

Bunun ana para hariç sadece faiz ödemesi yılda 400 milyon dolar tutar.

Devlete geçen yıl 114 milyon dolar borç taksidi ödeyemeyen Çukurova Grubu bu 400 milyon doları nasıl ödeyecek?

Diyorum ya, olmayacak bir duaya amin deniliyor ama duanın olmayacağını herkes biliyor.

Peki bu ikinci anlaşma niye yapılıyor?

Devleti biraz daha soymak, devletin elinde kalan son birkaç garantiyi daha alabilmek için.

Eski anlaşmaya göre Çukurova’nın Yapı Kredi’de de teminat olarak tutulan Turkcell hisselerini alabilmek için borcunun tamamını ödemek zorundaydı.

Oysa yeni anlaşma ile bu hisseleri parça parça olarak alabilecek. Hisseleri alınca da borcun geri kalanını ödemeden eski anlaşmaya dönmek isteyecek.

Sonra Karamehmet’i koydunsa bul.

Cumartesi günü konuştuğum bir dostum, ‘Başbakan doğru bir adam gibi görünüyor. Bu anlaşmaya nasıl sesini çıkarmıyor sence?’ diye sordu.

Çok basit. Başbakan’ın yoğun ajandasında konuların derinine inmesi mümkün değil.

Bu anlaşma da Başbakan’a ‘iyi bir iş’ gibi anlatılıyor.

Muhtemelen birileri konuyu benim anlattığım ‘gerçek’ yüzüyle değil, yalan yönüyle anlatıyorlar ve şöyle diyorlar:

‘Başbakanım bu parayı 2 yıla kalmadan almış olacağız. Sizin iktidardaki 3. yılınızın sonunda hazineye açıktan 5 milyar dolar girecek. Bunun sağlayacağı rahatlığı düşünsenize.’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu hikayeyi bir de benden dinlesin.

Tabii devletin bir kez daha kazıklanmasını istemiyorsa.

Duble yollara şeytan karışabilir

AKP iktidarının çok önem verdiği projelerinden biri de duble yollar. Bence yapılması gereken bir iş. Kaza sayasının azalmasında önemli etken olabilir.

Ama bu yapılış biçimiyle değil.

AKP iktidarı Türk halkına, bir şeyler yapmak olduğu mesajını vermek istiyor.

Ekonomideki gelişmeler için süre gerek. Ama bazı görünür işler yapılmak zorunda.

Hızlandırılmış tren bunlardan biriydi. Eski bir projeydi ve zaman alacaktı. AKP trenle birlikte projeyi de hızlandırınca duvara tosladı.

Duble yolda da benzer bir yanlış yapıldığı izlenimine sahibim. Duble yol işinde alt taşeron olarak hizmet veren bir kuruluşun yöneticisi aradı.

Bayındırlık Bakanlığı’ndan duble yol inşaatı alan müteahhitlere işin teslim süresiyle ilgili olarak çok kesin tarihler koyuluyor ve ağır cezai şartlar getiriliyormuş.

Bir yere kadar doğru. Çünkü Türkiye’de müteahhit kesiminin işi bitirmeyerek para kazandığını hepimiz biliyoruz. Ama bu kez süreler işin tabiatına aykırı olacak kadar kısaymış. Hal böyle olunca duble yol inşaatları biraz ‘şişirme’ oluyormuş.

Bana bunu aktaran kişiye ‘Peki bu süre içinde yol yapılamaz mı?’ dedim.

‘Yapılır’ dedi. ‘Ama trafik yoğunluğuna göre 6 ay ile 1 yıl arasında yol mahvolur. Sonra aynı işi bir daha yapmak zorunda kalırlar.’

‘Peki ne yapmak lazım’
diye sordum.

‘Başbakan’ı uyarmak lazım. Açılışını yaptığı yollar, onun iktidar süresi kadar bile dayanmayacak’ dedi.

Roche’un rezaleti, benim enayiliğim

CUMA
öğleden sonra bir dostum aradı. Elinde çok önemli belgeler vardı ve bana yollamak istiyordu.

Belgeler cuma akşamüzeri elime ulaştı. Müthişti. Dünya ilaç devi ‘Roche’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kazıklıyordu.

Roche Müstahzarları Sanayi A.Ş., Neorecormon 2000 adındaki ilacı Beşer Ecza Deposu’na 88 milyon 800 bin Türk Lirası’na satarken, aynı ilacı SSK Aydın Hastanesi’ne 230 milyon 945 bin liraya, Başkent Üniversitesi İstanbul Dializ Merkezi’ne ise 173 milyon 209 bin liraya fatura ediyordu. SSK’ya kesilen faturadaki birim fiyat, ezca deposuna kesilen faturadaki birim fiyatın neredeyse 3 misliydi. Üstelik bütün bu faturaların tarihleri birbirine çok yakındı. Yani bu kadar kısa bir zamanda bu kadar yüksek bir fiyat artışı, zam falan da söz konusu olamazdı. Bunun ecza deposuna yapılmış makul bir indirimle açıklanması olanaksızdı. Belki vergi kaçırmak için ecza deposu ve Roche ortaklaşa çalışıyor ve düşük fatura kesiyorlardı.

Ama sonuçta ‘ticaret ahlakına’ uygun olmayan bir durum vardı. Devlet göz göre göre kazıklanıyordu.

Haberi pazartesi gününe bırakmaya karar verdim. Roche ve SSK ile konuşup öyle yazacaktım. Ama cumartesi günü gazeteleri elime alınca yıkıldım. Vatan Gazetesi’nin sürmanşetinde benim pazartesiye sakladığım haber vardı.

Haber beklemezdi ve Vatan’dan golü yemiştim. Ama önemli olan devleti kazıklayan birinin ortaya çıkmış olmasıydı.

Asıl güzel gol onların yedikleri goldü.

Bakalım nasıl çıkaracaklar.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Karısını aldatanlar başka kadınlardan özür dilemediği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları