Bankacılıkta yabancı sermaye

BUGÜNLERDE herkes bankacılık sektörüne yabancı sermaye girmesinin sektöre ve Türkiye ekonomisine çok şeyler katacağından söz ediyor.

Herkesin methiyeler düzdüğü bir konuda birilerinin ‘şeytanın avukatlığı’ rolünü üstlenmesi gerekiyor. Okumakta olduğunuz yazı bu amaçla yazılmıştır.

Bankacılık sektöründe yabancı sermayenin mevcudiyeti elbette iyi bir şeydir. Yabancı sermaye yerli sermayenin eksikliklerini giderecektir.

Kağıt üzerinde düşünüldüğünde, ülkeye yeni teknolojiler getirecektir. Yeni finans ürünleri geliştirecektir. Daha da önemli olarak, gelişmiş ülkelerde alışılmış piyasa disiplinini ve risk idaresini yabancı sermaye ülkemize getirecektir. Sektörde rekabeti yoğunlaştıracaktır. Kısacası, yabancı sermayeli bankalar yerli sermayeli bankalarımıza örnek olacaklardır.

Bütün bunlar bankacılık sektöründe yabancı sermayeden beklenenlerdir. Uygulamada beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmediği ise bambaşka bir konudur.

ÜLKE RİSKİ

Bankacılık sektöründe yabancı sermaye ile son 20 yıllık sınırlı deneyimimize bakınca, beklentilerimizin gerçekleştiğini iddia edemeyiz. Bizim bankalar onlara benzeyeceğine, yabancı bankaları kendimize benzettik
.

Onlar bize yeni finans araçları öğreteceklerine, biz onlara yeni şeyler öğreterek kuralların etrafından dolaşmamız konusunda aracı olmalarını istedik. Onlar da bu rolü severek kabul ettiler. Bu aracılıktan iyi karlar elde ettiler.

Özellikle Türkiye’ye ilk gelen yabancı sermaye, şube ya da Türkiye’de kurulmuş yabancı sermayeli bankalar olarak, getirdikleri sermayeyi ettikleri karların transferi yoluyla geri götürdü. 1980’li ve 1990’lı yıllarda bankacılık sektöründe kalıcı ve ciddi boyutlarda, beklentilerimizle paralel olarak bankacılık sektörüne yabancı sermaye katkısı aldığımız söylenemez.

Bankacılık sektöründe yabancı sermayenin yarattığı en büyük risk ‘riskin idaresi’ konusundadır. Yerli sermaye açısından ‘ülke riski’ diye bir kavram yoktur. Adı üstünde, yerli olan sermaye ülkesinde kalması dolayısıyla ek bir risk aldığını düşünmez. Yani, ülkedeki siyasi gelişmeler, uç noktalara gitmedikçe, yerli sermayenin kaçması için bir neden değildir.

Bankacılık paranın idaresi olduğundan, yabancı sermayenin bankacılıktaki durumu farklıdır. Toprak parçası ya da fabrika binası ülkeden ülkeye gidemez, ama para çok çabuk bütün dünyayı dolaşabilir. Bankacılıkta yabancı sermaye, doğal olarak, çalıştığı ortamı ‘ülke riski’ çerçevesinde görür. Yurt içinde topladığı tasarrufları ‘ülke riski’ penceresinden bakarak değerlendirir.

DÜNYA DENEYİMİ

Bu konuda Arjantin
ve Meksika deneyimleri çok öğreticidir. Bankacılık sektörünün önemli bir bölümünün yabancı sermayenin elinde olan Arjantin ve Meksika’da kriz dönemlerinde yerli tasarruflar yerli yatırımcılara kullandırılmadı, yurt dışına taşındı.

Yabancı sermaye elbette Türkiye’nin bankacılık sektörüne de gelmelidir. Ama, gelen sermayenin sektörün tümü üzerindeki yoğunluğu iyi düşünülmelidir. Sistemin sermaye yapısına göre hangi ilkeler doğrultusunda çalışmasından çok, bankacılığın denetlenmesi ve gözetlenmesinden sorumlu kuruluşun bu konudaki vizyonu çok daha önemli olmaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları