Balyoz kararı

BALYOZ davasına ilişkin gerekçeli karar hakkında bir hukukçunun sakınması gereken hata, kararı tümüyle yanlış veya tümüyle doğru saymaktır.

Haberin Devamı

Bunun örneklerini gazete manşetlerinde gördük. Taraf gazetesi “deliller gerçek, asılları TSK’da” diye verdi. Çünkü gerekçeli karara göre, “Gölcük Donanma Komutanlığı ve Eskişehir’de sanık Hakan Büyük’te ele geçirilen dijitallerde bulunan taranmış belgelerin asıllarının” askeri birliklerde mevcut olduğunu Genelkurmay mahkemeye bildirmişti.

Gerekçeli kararda da bu yazıyordu.

Fakat genelleme yapan gazetenin manşeti, sadece bu belgelerin değil de sanki “bütün belgeler”in asılları Genelkurmay’da varmış gibi bir izlenim yaratıyor.

GENELLEME YANLIŞI

Ertesi gün Genelkurmay, “mahkeme kararındaki bu ibareden yola çıkarak dava konusu tüm delillerin asıllarının bulunduğu ve Genelkurmay’ca mahkemeye gönderildiği şeklinde basında çıkan haberler asılsızdır” diye bir açıklama yaptı.

Genelkurmay mahkeme kararındaki söz konusu ibareyi değil, basındaki “tüm deliller” genellemesini yalanlamıştı.

Fakat bu defa da Cumhuriyet gazetesi öbür yönde bir genelleme yaparak “Genelkurmay’dan gerekçeye balyoz! Mahkemenin ‘delillerin aslının karargâhta olduğu’ iddiası yalanlandı” diye manşet yaptı.

Sanki Genelkurmay’ın bu açıklamasında “Gölcük Donanma Komutanlığı ve Eskişehir’de ele geçirilen dijitallerde bulunan taranmış belgelerin asıllarının” mevcut bulunmadığı, bu delillerin de Genelkurmay’ca yalanlandığı gibi bir izlenim yaratıyordu.

Yanılmamak ve yanıltmamak için sakınılması gereken, “tüm deliller” hakkında bu tür ölçüsüz genellemelerdir.

Hukuk, her sanık için her bir delilin geçerli mi geçersiz mi olduğunu teker teker incelemeyi gerektirir.

Haberin Devamı

SUÇ BAĞLANTISI?

Darbe hazırlığı yapan bir grup, gıyabımda benim adımı darbede yer alacak personele ilişkin listelere yazmışsa, ben suçlu sayılamam. Darbede görev almayı kabul ettiğimin ve bir şeyler yaptığımın kesin delillerle ispatı şarttır. Mahkeme bu durumdaki bazı sanıkları beraat ettirmiş ama birçoğunu ise mahkûm etmiştir. Bu konuda mahkemenin gerekçesi şöyle:

“Sanıkların bazıları suç tarihinde yurtdışında veya açık denizde görevde olduklarını belirtmişler ise de teknolojinin ulaştığı aşama ve iletişimdeki kolaylık dikkate alındığında, aralarında çok kolay bir şekilde belge alışverişinin olabileceği, bazı toplantı tutanaklarında kişi isminin açılmasının muhakkak bu toplantıya fiziken iştirak etmeyi gerektirmeyeceği...”

Bu gerekçeye katılmak hukuken mümkün değildir. Çünkü “teknolojinin ulaştığı aşama ve iletişimdeki kolaylık”, genel bir ifadedir, somut delil değildir. Bu durumdaki sanıkları suçlu sayabilmek için mesela aralarında yoğun telefon trafiği veya mail haberleşmesi gibi “suç irtibatı”nı gösteren “somut deliller” olması şarttır. Kararın bu yönünü zayıf buluyorum.

Haberin Devamı

YARGITAY NEYE BAKAR?

Yargıtay’ın bakacağı konuların başında “usul” gelir: Savunma hakkı, şahit dinlenmesi, dosyada bulunan bilirkişi raporları yeterli mi?.. Bu konularda eksik ve yanlışlar bulursa, kararın tamamını değil, ilgili bölümleri ‘bozar’, davanın o bölümleri yeniden görülür.

Yargıtay’ın bakacağı fevkalade önemli konulardan biri de, “suç vasfı”nın ne olduğudur? Mahkemenin kabul ettiği gibi “darbeye teşebbüs” müdür? Yoksa bazı ceza hukukçularının savunduğu gibi, TCK’nın 316. maddesindeki “suç için anlaşma” suçu mudur?

Birincinin cezası, kararda görüldüğü gibi çok ağırdır, ikincinin cezası daha azdır. Yargıtay’ın bu iki suça getireceği tanım, Balyoz ve Ergenekon davalarının “vasfını” çok etkileyecektir.

Yazarın Tüm Yazıları