Balon patlıyor mu

YİNE aynı korkuları yaşamaya başladım. Oysa beş altı aydır daha bir rahat bakmaya başlamıştım olan bitene. Ama bir yıl önce gün be gün beynimi tırmalayan endişeler, korkular, panikler yine başladı sevgili okurlar.

Bir yıl öncesini hatırlıyorum da, o günleri bir daha hiç yaşamam inşallah diye düşünüyordum bir süredir.

O günlerde Türkiye bir uçuruma gidiyordu.

Şaka değil mahvolmanın eşiğine geliyorduk, birey olarak hayatlarımız altüst olacaktı ekonomik kriz bir şekilde durdurulmasa.

Arjantin ile aynı adımları atmaya başlamıştık bir ara ve hatta adımlarımız daha da sıklaşmıştı belirli bir sona doğru.

Bugün olduğu gibi o gün de sadece görünümde bir hükümet vardı ve o hükümet sanki kendi insanına karşı bir komplo içindeymiş gibi ülkenin sona doğru gitmesini seyrediyordu.

Teknokratlar hükümeti çığlığını o günlerde, çaresizlikten, tıkanmışlıktan attım ben.

Başbakan Ecevit'in sağlık probleminin artık kişisel değil bir devlet sorunu olduğunu da o dönemde yazdım.

Sonunda teknokratlar hükümeti resmen olmasa da fiilen kuruldu, Başbakan Ecevit'e doktor müdahalesiyle ayakta biraz daha durma gücü verildi ve tehlikenin ucundan dönüldü.

Yüz binlerce insan işsiz kaldı, çok insan büyük darbeler yedi ama ekonomi tamamen batmadı.

* * *

Tehlikeden dönüldükten sonra kısa bir süre için de olsa Türkiye'nin içine sokulduğu kısırdöngüden çıkarılması imkánı doğmuştu.

Ekonomi, teknokratların elinde suni teneffüsle ayağa kaldırılıyordu ve eğer hükümet güçlü bir şekilde, gerekenleri yapabilseydi Türkiye belki de bir daha aynı tehlikeleri yaşamayacaktı hiç.

Ama bakın aynı yere dönüyoruz şimdi yine.

Çok üzülerek yazıyorum bunu ama yazılması gerekiyor, yapacak bir şey yok.

O günlerde ekonomi politikalarını tartışırken benim en fazla önem verdiğim konulardan bir tanesi borsanın durumuydu.

Basit ve mantıki bir yaklaşım getirmeye çalışıyordum meseleye. Meseleleri teknik jargona boğmadan konuşmaya çalışıyordum.

Bir ülkede ancak eğer üretim varsa o ülkede sağlıklı bir borsa işleyişi olabilir.

Üretimin yok edildiği bir ülkede borsa eğer hálá daha işliyorsa üstelik büyük kárlar getirerek işliyorsa ortada büyük bir problem var demektir.

Durmadan şişirilen bir balon söz konusudur ve patlama olması da kaçınılmazdır.

Bunlar konuşuldu, tartışıldı, şimdi aynı noktaya geri döndük sevgili okurlar.

Borsa muazzam tehlike sinyali veriyor.

Üretim son aylarda artış trendi içine girmişti, ancak bunun geçici değil uzun dönemli olması için alınması gereken tedbirler alınmadı.

Bu konuda alınacak en büyük tedbir de siyasi istikrardır, güçlü ve geleceğinden emin hükümetler tarafından yönetilmektir ama Türkiye'nin yönetici sınıfları bu basit gerçeği anlamamakta ısrarlılar nedense.

Yani o üretimdeki kıpırdanış da borsadan gelen son derece tehlikeli sinyalleri önlemeye yetmedi.

Bu arada Merkez Bankası Başkanı ‘‘Dikkat edelim Türkiye Arjantin'e dönebilir’’ diye konuşuyor ve bu korkunç açıklama da satır aralarında kaynayıp gidiveriyor.

En azından kaynayıp gidivereceği sanılıyor, insanlar başlarını kuma sokarak tehlikenin geçeceğine inanıyorlar.

* * *

Her şey yeni baştan yaşanmaya başladı.

Sanki arada bir uzun kış geçmemiş gibi geliyor bana, sanki 2001 yılının yaz aylarındaymışız gibi hissediyorum kendimi.

Korkuyorum. Şaka değil, bir anda insanların ellerindeki her şeyi kaybetmeleri ve geleceklerinin kalmaması tehlikesi kapıda yine.

Bıktım artık bunları yaşamaktan, korkmaktan, çocukların bile geleceğinin kalmaması tehlikesini yine hissetmekten, boğulmaktan.

Bıktım. Bıktım.

Yapılacak tek şey var tehlikeyi bertaraf etmek için.

Hemen seçim tarihi belirlenmeli ve en geç üç ay içinde seçime gidilmeli.

Çünkü bu kaos içinde seçim tarihi en azından bir istikrar umudu olur, sisin içinden süzülüp gelen bir fener ışığı gibi bize yol gösterebilir.

Ve şunu da bilin ki tahmin ettiğim gibi seçim sonucunda Recep Tayyip Erdoğan'ın partisi de hükümeti kursa o hükümete altı ay boyunca koşulsuz destek vereceğimi burada açıklıyorum.

En azından ben kendi üstüme düşeni yapacağım Türkiye için.
Yazarın Tüm Yazıları