Baktığım yer

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Sizin de başınıza geliyor mu bu acaba?

Hani bir sabah uyanırsınız, içiniz nedense mutluluktan kıpır kıpırdır.

Hava baharın en güzelidir.

Görünürde bir büyük sorununuz yoktur.

Olan sorunları bile en azından o gün için unutmuşsunuzdur.

Kafanızda güzel planlar yapmaktasınızdır.

Ancak tabii ki bütün bu güzelliğin devam etmesine katiyen izin vermezler.

Size de bu sık sık oluyordur umarım.

Çünkü ben ne zaman mutluluk sendromuna girsem bir aksilik mutlaka başıma geliyor.

Örneğin dün de böylesine güzel başlamıştı.

Sonra saat tam 10.00'da telefon çaldı.

Ve suni mutluluk durumu sona erdi.

***

Arayan genel yayın yönetmeniydi.

Onun bu saatte aramasının sadece iki nedeni olabilirdi. Bu tecrübeyle sabittir:

1- Ya benim maaşıma zam yapılmıştı, bunu haber verecekti.

2- Ya da kötü bir haber iletecekti.

Şunu da söylemeliyim ki bu olasılıklar sadece teorik açıdan geçerli olanlardır.

Yani şimdi Allah'ı var bugüne kadar tek bir kez bile birinci nedenden dolayı aramış değil.

Onun için hakkını yemek istemem, yapmadığı şeyleri yapıyor gibi göstermek doğru olmaz.

Ne var ki bu kez ikinci nedenden dolayı da aramamıştı.

Komik bir gelişme nedeniyle arıyordu beni.

Hürriyet'ten başka bir gazete okumadığımı bildiğinden, Yeni Yüzyıl Gazetesi aldırmam talimatını verdi ve kapadı.

Bu gazetede yarım sayfa, evet yarım sayfa doğru okudunuz, büyüklüğünde bir yazıyla bana eleştiri getirilmişti.

Yazıyı yazan Film Yapımcıları Derneği Başkanı Sabahattin Çetin'di.

Başlık aynen şöyleydi: ‘‘5. Cadde'den Bakmak’’

Alt başlık da devam ediyor: ‘‘Sinemamızla utanalım mı, övünelim mi? Konuk yazar, Hürriyet Gazetesi yazarı Serdar Turgut'un Türk sineması ile ilgili görüşlerini eleştirerek bu soruya yanıt arıyor.’’

***

Bu yarım sayfayı görür görmez genel yayın yönetmenini geri aradım ve ‘‘Bakın sadece bana cevap vermek için yarım sayfa ayırıyorlar. Önemimin siz de farkına varın artık lütfen ve maaşıma zam yapın’’ dedim.

Şimdi net olarak bana ne cevap verdiğini hatırlamıyorum ama galiba gazetenin İnsan Kaynakları ekiyle ilgili teknik bir meseleden bahsetti. Ve sonra talebimi yenilememe fırsat vermeden telefonu kapadı.

İkinci yaptığım iş maalesef daha tatsızdı. Çünkü doğal olarak meraklandım ve yazıyı okumak zorunda kaldım.

***

Yazarın bu yazıdaki ana fikri şu şekilde özetlenebilir.

‘‘1- Türk sinemasında yaşanan bütün bozuklukların ve çarpıklıkların nedeni Amerikan emperyalizmidir.

2- Bizim anti-emperyalist sinemacılarımızın halkın acılarını paylaşmaları ve filmlerinde bunu yansıtmaları son derece doğaldır.

3- Türk sineması ile alay eden Serdar Turgut ise Amerikan düşünce sisteminin pençesinde aşağılık duygusu ile kıvranan zavallı bir Türk aydını rolünü başarıyla oynamak için 80 yıllık birikimimizi ‘Melahatçi' ve ‘Mesajcı' ikilemine hapsederek rahatlama yolları bulacaktır.’’

***

Yukardaki düşünce yapısı kendi içinde son derece tutarlıdır.

Özellikle ilk iki madde birbirini mükemmel bir güzellikte tamamlıyorlar.

Ancak üçüncü maddede bir sorun var.

Bu teknik sorunu halletmeden yazarın düşünce sistematiğinde büyük bir hata, dahası büyük bir delik ortaya çıkıyor.

Bilimsel düşünme sistematiği olan bir insan olarak bunu burada düzeltmek istiyorum.

Üçüncü maddedeki ‘rolünü başarıyla oynamak' kelimelerini sistematikten atmak gerekiyor.

Yani benim aşağılık kompleksine kapılmış aydın rolünü oynadığım yerine, bizzat ve kesinlikle aşağılık kompleksli Amerikancı aydın olduğum söylenmeliydi.

Rol niye yapayım ki ya?

Nezakete ne gerek var allahaşkına, bir şeyi söyleyeceksen evelemeden, gevelemeden, korkmadan söyle değil mi ama? Zaten yazının başından itibaren bana durmadan ‘Sayın' Serdar Turgut diye hitap etmesinden bu tür bir çıtkırıldım nezaket yanlışı yapacağından korkmuştum.

Yazının sonunda ne yazık ki korktuğum başıma geldi.

Bu dediğim düzeltme yapıldığı takdirde yazarın kendi düşünce dünyası da iç tutarlılık kazanmış olur.

Onu daha tutarlı bir düşünce adamı haline getiren kıyağımı da yazar umarım unutmaz.

***

Şimdi yazıda en çok itiraz ettiğim, beni en çok kıran bölüme geliyorum.

Bu aydınlar da çok acımasız oluyorlar bazen, insanı en hassas noktasından vuruyorlar.

Yazının başlığını hatırlayın: ‘‘5. Cadde'den bakmak’’

Yani yazar benim New York'un Manhattan'ının Beşinci Caddesi'nden dünyaya baktığımı söylüyor.

Teessüf ederim.

Ben Beşinci Cadde'den katiyen hoşlanmam.

Manhattan'da en favori caddelerim İkinci ve Üçüncü caddelerdir.

Türk sinemasının abukluğu ve sosyal sorunlara değiniyoruz gerekçesiyle beceriksizlik ve yeteneksizliklerini film sanatı diye yutturmaya çalışan direktör/teorisyenler ile ilgili fikirlerimi de zaten Üçüncü Cadde'de otururken düşünmüştüm.

Yeni Yüzyıl gibi bu çağa da sığmayarak yeni çağa daha şimdiden atlamış bir dizi fikir adamını bünyesinde barındıran bir gazetenin bu tür bir maddi hatayı yapmasını esefle kınıyorum.













Yazarın Tüm Yazıları