Bakanlık-yargı ’dernek’ savaşı

YARGI dünyasında çok kritik bir mücadele yaşanıyor. Bu mücadele, dernek kurmak isteyen hákim-savcılarla bakanlık arasında neredeyse bir "sivil varlık çatışması"na dönüşmek üzere.

Bir başka deyişle bakanlıkla "sivil birlik" kurmak isteyen hákim ve savcılar arasında bir "dernek savaşı" başladı.

Nasıl mı?

Bu çok kritik gelişmeyi şöyle özetleyebilirim:

12 Haziran günü aralarında Yargıtay, Danıştay, Hákimler Savcılar Yüksek kurulu hákimleri ve çok sayıda savcı, hákimin bulunduğu 150 kişilik kurucu listesiyle bir grup yargıç Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga’ya gidiyorlar.

Konu şu:

Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin kurulması...

BUYRUN TÜZÜĞÜMÜZ

Birliğin Genel Sekreter adayı Yargıtay Üyesi Salih Zeki İskender özetle şöyle diyor:

- Sayın Müsteşar biz kanunun bize tanıdığı hak ve AB standartları doğrultusunda birlik kurmak istiyoruz. Buyrun bu tüzüğümüz. Sizin de kurucu üye olmanızı isteriz.

Müsteşar Kasırga tüzüğü kısa bir süre inceliyor ve şöyle diyor:

- Burada Bakanlık müsteşarının Hákimler Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğinden çıkması isteniyor. Ben bunu nasıl imzalarım? Eğer bu derneği kurarsanız yargıya siyaset bulaştırırsınız. Tarih sizi bu konuda yargılar. Şu anda bizim bir çalışmamız yok ama gerekeni yapacağız.

ODA BİR ANDA BUZ KESİYOR

Bu sert sözler üzerine odada buz gibi bir hava esiyor. Ve hemen ardından cevap geliyor:

- Biz asıl yargıçların siyasete bulaşmaması için, bağımsızlığı için siyasi otoritenin etkisinden kurtulması için bu birliği kuruyoruz. Bunu zaten AB standartları doğrultusunda yapacağını bakanlık da kabul etmiş. Üstelik AB istişare raporunda bile müsteşarın HKSY üyeliğinden çıkartılması isteniyor.

Birliğin Başkanı Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun aktardığı kadarıyla görüşme bu şekilde bitiyor.

Peki sonra ne oluyor. Yine Başkan Eminağaoğlu ve Genel Sekreter İskender’in anlattıklarıyla devam edelim:

’SERBESTÇE’ KELİMESİ ATILIYOR

Bu görüşmenin hemen ardından 14 Haziran günü Bakanlık bir tasarı yayınlıyor. Ve tasarıda BM kararına atıf yaparak şöyle diyor:

"Yargıçlar kendi menfaatlerini savunmak ve yargı bağımsızlığını korumak için yargıçlardan oluşan örgütler kurabilir ya da üye olabilirler."

Bu alıntı tasarıya konulurken BM kararındaki çok önemli bir kelime ayıklanıyor. O kelime ve ifade şudur:

"...serbest bir şekilde dernek kurmak."

BM kararındaki "serbestçe" ifadesi bakanlık tasarısında ayıklanıyor.

Bu "ayıklama" neden yapılıyor?

GENELGEYLE DERNEK

İşte cevap:

- Ziyaretimizden iki gün sonra bakanlık bu tasarıyı yayınlıyor ve sonuna da bir madde ekleyerek şöyle deniyor:

"Bu birliğin başkanı Adalet Bakanlığı Müsteşarıdır. Ve görevde bulunan tüm hakim ve savcılar bu birliğin asıl üyesidir."

Yönetim kurulu üyeliklerine de Adalet Bakanlığı’nın neredeyse bütün genel müdürlükleri konuluyor.

Yani serbestçe dernek kurmak yerine adeta genelgeyle bir dernek kuruluyor. Ve bu yolla bize üye olacak hakim ve savcılara o birliğe gitmeyin, müsteşar başkanlığında zaten bir birlik kuruluyor uyarısı yapıyor. Eğer serbestçe ifadesini tasarıya koyarsa müsteşarın zorunlu başkanlığı nasıl olur. Yönetim kurulu üyelikleri atamayla yapılabilir mi?


Peki "tasarı" adı altında yapılan bu uyarıdan sonra üye olan yok mu?

Başkan Eminağaoğlu’nun bu cevabı daha da ilginç:

502 KİŞİ OLUYOR

- Olmaz olur mu? O zaman 150 kurucu üye vardı. Bu taslak yayınlandıktan sonra sayı 502’ye çıktı.

- Kimler üye oldu?

- Örneğin Hákimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun seçilmiş 10 üyesinin 8’i üye oldu. Yargıtay Cumhiriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştay Başsavcısı Zafer Kantarcıoğlu, Onursal Başkan Sabih Kanadoğlu, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Cengiz Erdoğdu, Başkanvekili Ahmet Hamdi Ünlü, Adalet Akademisi Başkanı Birsen Karakaş, 8 Yargıtay Daire Başkanı, 96 Yargıtay Üyesi ve daha birçok hakim savcı üye oldu. Sayı 501’e çıktı. Daha da yükseliyor.

KADROLU ÖRGÜTLENME

Evet yalnızca bu olay bile her şeyi ortaya koyuyor. Ortada ciddi bir mücadele var. AB sürecinde genelge yayınlayarak "serbestçe örgütlenme" hakkı veren Bakanlık bu örgütlenmeye başlayan hakimlere karşı adeta "genelge" gibi bir taslakla "kadrolu örgütlenme" cevabı veriyor. Yani bakanlık "Bana bağlısınız" demek istiyor. Yargıçlar da "Hayır biz kendi sivil örgütlenmemizi yapacağız" diyor.

Peki şimdi hákim ve savcılar bakanlığa mı yoksa bu birliğe mi üye olacak?

Tasarıdan sonra örneğin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı gibi isimlerin bakanlığın derneği yerine "sivil birliğe" üye olmak istemesi bir tepki değil midir?

Bana göre evet.

BUNUN ÜZERİNE TELESKOP TUTULMALI

Elbette bu konuda bakan ve müsteşarın da diyecekleri vardır. Onları da dinleriz. Ama şu soruyu da sormadan edemiyorum:

Bakanlıkla, hákim ve savcıların bu şekilde bir mücadeleye, çatışmaya girmesi ne anlama geliyor?

Cumhuriyet tarihinde eşine rastlanmayan bu olaya "dikkat!" diyorum.

Üzerine mercek de değil, teleskop tutmayı öneriyorum.

Amacımız bağımsız sivil örgütlenme

YAR-SAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Genel Sekreter Salih Zeki İskender ile Hürriyet Gazetesi’nin terasında uzun bir sohbet yaptık. Yargıtay üyesi ve savcısı olan iki hukukçu, "Dernekler savaşının tüm detaylarını" anlattı. Bir tek uyarıları var: "Biz kimseyle polemik istemiyoruz. Tek amacımız yargıç bağımsızlığı için sivil örgütlenme."

Bir fırça darbesi ile resim yapılır mı

CUMARTESİ
öğleden sonrayı Güniz Sokak’ta geçiriyorum. Süleyman Bey’le sohbet koyu. Ve Demirel uyarmaya devam ediyor. Soruyorum: - Sizce Tayyip Erdoğan Köşk’e çıkacak mı?

- Kimse oraya kadar gelip orayı bırakmaz. Çıkmak isteyecek.

- Peki çıkarsa ne olur?

- Bu parlamentonun temsil sorunu vardır. Halkın çoğunluğu temsil edilmemektedir. Bu yüzden çok tartışma olur. O makamı tartışılır hale getirmemesi lazım.

RAHŞAN SAVUNMASI

İkinci konu sağda ve solda bütünleşme arayışları ve Rahşan Hanım. Soruyorum:

- Rahşan Hanım’ın sağ-sol bütünleşme arayışı çok eleştiri aldı.

Demirel, Rahşan Hanım’ı savunuyor:

- Eğer birileri ülke yönetiminden rahatsızsa elbet daha iyi yönetim arayacaktır. Bütünleşme aranması normal. Rahşan Hanım dağılın demiyor ki. Bir araya gelin, halkın tercihini rahatlatın diyor. Ayrıca bugünkü yönetim sorunu ortada. Daha iyi bir yönetim istemek herkesin hakkı.

- Ama bütünleşme olacak gibi değil.

- Bu iktidarın temsil sorunu vardır. Halk istikrar istemiştir ama temsil sorunu eksik kalmıştır. Azınlık çoğunluğa tahakküm etmektedir. Bu yüzden bütünleşin diyorum.

- Yoksa ne olur?

- Bütünleşme olmazsa, sandık çözüm olmaz. Türkiye’nin daha iyi yönetilmesini isteyenler sandıkta çözüm için bütünleşmelidir. Parçalı hali bitirmelidir. Çünkü sandık çözüm olmayınca sistem işlemez hale gelir.

- Ama Rahşan Hanım’ın arayışı ya da benzeri bütünleşme arayışları sonuç vermiyor. Örneğin merkez solda olmuyor.

- Sen hiç tek fırça darbesinde resim yapabilen ressam gördün mü? Ya da önüne mermeri alıp bir çekiç darbesinde heykel yapabilen bir sanatçı biliyor musun. Bunlar çalışma ister.

Demirel bu benzetmesiyle yine siyaset sözlüğüne çok önemli bir kavram katıyor. Bütünleşme "şart" diyor ve bunun ince bir çalışma gerektirdiğini söylüyor. Tıpkı bir sanatçı gibi. Bütünleşme sanatı için.

Güç birliği için gözleri Baykal’da

DSP
ve SHP genel başkanlarıyla konuştum. Karayalçın ve Sezer solda "güç birliği" için hazır. Karayalçın şöyle diyor:

- Biz işbirliği için hazırız. Hiçbir ön şartımız yok. Millet bunu bizden istiyor.

Sezer de benzeri konuşuyor:

- Milletin isteği bu. Sağduyu içinde bu güç birliğini sağlayacağımıza inanıyorum.

Geriye bir tek CHP kalıyor. Ama Baykal bu güç birliğine o kadar istekli durmuyor. Örneğin DSP’nin gelip CHP’ye katılmasını düşünüyor. Bu konuda Sezer’in cevabı net:

- Böyle bir şey söz konusu olmaz. Ama biz milletin istediği güç birliği için elimizden geleni yapacağız.

Bu durumda solun bazı önemli isimleri devreye girebilir. Hikmet Çetin, Altan Öymen, Onur Kumbaracıbaşı, İsmail Cem ve hatta Erdal İnönü... Önümüzdeki günlerde Baykal’ı "solda güç birliği yolunda" zorlamak için bu isimleri kulislerde sıkça duyabiliriz. Baykal’la ya da Baykal’sız birlikler gündemde...
Yazarın Tüm Yazıları