Bakan Gül’ün öfkesi Komiser’in ilginç ziyareti

TÜRKİYE Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği konusunda Meclis’e bilgi verirken birden konuşmasını kesiyor.

Hırsla ana muhalefet partisi liderinin oturduğu sıraya gelip elindeki belgeyi fırlatıyor.

Sonra dönüp kürsüye giderken birden karar değiştirip geri dönüyor.

Biraz önce fırlattığı belgeyi hışımla alıp yeniden kürsüye yöneliyor.

Bu ülkenin dış politikasından sorumlu bakanın böylesine öfkeli, demokratik kurallara ve siyasi nezakete sığmayan tutumunun nedeni ise CHP Lideri Baykal’ın söylediği iki cümle.

Baykal, Bakan’ı ‘Çerçeve belgesini bize göndermediniz’ diye uyarıyor. Bakan belgeyi önüne fırlattığı zaman da ‘Artık önemi yok. Alın bunu buradan’ diyor.

İşte bu iki cümle Bakan’ı çileden çıkarmaya yetiyor.

Ben bir dışişleri bakanının hem de ana muhalefete, yani görevi hükümeti eleştirmek, onun yanlışlarını dile getirmek olan partinin liderine böyle davrandığını ilk kez gördüm.

Üstelik Bakan haksız. Çünkü çerçeve belgesinin yalnız muhalefette değil, AKP milletvekillerine de dağıtılmadığı sonradan anlaşıldı.

Bir cumhuriyet hükümeti düşünün ki ulusumuz için yaşamsal önemdeki görüşmeleri Başbakanlık’tan değil, Dışişleri Bakanlığı’ndan da değil AKP Genel Merkezi’nden yürüttü.

Ülkenin yazgısını belirleyecek olan kararlar orada alındı. Bırakın muhalefeti, halkı, kendi milletvekillerinin bile haberi olmadan.

* * *

Avrupa Birliği üyesi olmak hepimizin vazgeçilmez hedefidir.

Anlaşmayı 1963 yılında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü imzalamıştır.

Türkiye bugünlere gelebilmek için 40 yıldan fazla emek vermiş, alın teri dökmüş, ulus olarak büyük özverilerde bulunmuştur.

O nedenle Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamak ulusumuzun çok büyük bölümünü sevindirmiştir.

Ama bu sevinç bazı gerçekleri görmemize ve bunu milletimize anlatmamıza engel olmamalıdır.

Gerçek şudur: Avrupa Birliği tarafından hazırlanan ve önümüze konan çerçeve belgesi birçok olumsuz koşul ve dayatma içeriyor.

Bazılarımız bu olumsuzlukları ve dayatmaları önemsemiyor, ‘Nasıl olsa müzakereler 15 yıl sürecek. 15 yıla kadar kim öle kim kala, bakarsınız bugünkü Türkiye karşıtı koşullar değişir’ diyor.

Bazılarımız çerçeve belgesinin olumsuz koşullarını hiç görmezlikten geliyor ve zafer şarkıları söylüyor, AKP hükümetini kutluyor.

Bazılarımız ise Avrupa Birliği’nin önümüze koyduğu koşullarla Türkiye’nin tam üyeliğinin hayal olduğunu, bu yolun sonunda ikinci sınıf bir üyeliğin öngörüldüğünü söylüyor.

Hatta bazılarımız müzakerelerin Kıbrıs’a gelip tıkanacağını, bu işin yürümesinin bu koşullarla olanaksız olduğunu belirtiyor.

* * *

Türkiye kendisini masada çok zorlayacak bu zorlu engelleri aşabilecek mi?

Yoksa ellerinde bin bir silah olan Avrupa Birliği ülkeleri tarafından masadan kalkmak zorunda mı bırakılacak?

Bunu hep birlikte izleyeceğiz.

Dileğimiz bugüne kadar Türkiye’ye adil ve dürüst davranmayan Avrupa Birliği’nin masada dürüst ve adil olması.

Yazıyı kafama takılan bir soru ile bitirmek istiyorum:

‘Eğer ünlü romancımız Orhan Pamuk ‘Şu kadar Ermeni, şu kadar Kürt öldürdük’ demecini vermeseydi acaba AB Komiseri Olli Rehn kendisini evine kadar gidip ziyaret eder miydi?’
Yazarın Tüm Yazıları