Bahtsız bir tecelli

EGE'de, sakin bir cumartesi günü güneşin altında yatarken okuduğunuz bir kitapta, yakınlarınızdaki insanlarla hoş bir ‘‘geri zekálılık akrabalığı’’ keşfettiğiniz zaman ne hissedersiniz?

‘‘Geri zekálılık akrabalığı’’ kelime olarak insana hiç hoş gelmiyor.

Ben de bunu çok kötü anlamda değil, tam aksine çok insani bir manada görüyorum.

Çünkü insanları ve toplumları sadece akılları ve zekáları yüceltmiyor, bazen geri zekálılıkları da çok insani hoşluklar yaratabiliyor.

* * *

Mesela, Kürtlerle ilgili şu ünlü Türk efsanesi...

Hani, Kürt kelimesinin, karda yürürken ‘‘kurt... kurt’’ diye ses çıkaran kavimlere verilen isimden geldiğini iddia eden o müthiş ‘‘teori’’.

Yani hiçbirimizin inanmadığı geri zekálı bir safsata.

Ama var...

Geri zekálı bulsak da, uydurma olduğunu kabul etsek de Kürtlerle ilgili böyle bir efsane mevcut.

Allah’tan bu geri zekálılığı yapanların her toplumda sayıları fazla değil.

İşte cumartesi günü güzel bir Ege güneşi altında keşfettiğim gerçeklerden biri de bu oldu.

Hayır böyle geri zekálı teori sadece Türklerde yok, başka uluslarda da var.

Bunu Amerika'da yeni çıkan Anthony Pagden'in, ‘‘Peoples And Empires’’ (Halklar ve İmparatorluklar) adlı kitabından öğreniyorum.

Kitabın en ilgi çekici bölümü Büyük İskender'in anlatıldığı kısımlar.

Bu bölümden öğreniyorum ki, ‘‘barbar’’ kelimesi Yunanca'dan geliyormuş.

Çünkü Yunanlılar, kendi dillerini konuşmayan insanların dillerini hep aynı kabul edermiş.

O insanların, ‘‘bar... bar’’ diye ses çıkardığını söylerlermiş.

O yüzden de Yunan dilini konuşmayan herkese çıkardıkları bu sesten dolayı ‘‘barbar’’ derlermiş.

Söyler misiniz, bu teorinin Türklerdeki ‘‘kurt... kurt’’ teorisinden daha ileri zekálı bir yanı var mı?

O yüzden bu zeká akrabalığını keşfetmek, bana bu Ege cumartesisinde çok iyi geldi.

* * *

Ama ben bugün keşfettiğim başka güzel şeylerden de bahsetmek istiyorum.

Son zamanlarda birçok insanın elinde ‘‘Büyük İskender’’in hayatını anlatan romanını görüyorum.

İnsanları Büyük İskender'e bunca çeken şey ne olabilir diye düşünüyorum.

Bu kitaptan ilginç başka şeyler de öğreniyorum.

Mesela, ‘‘Aristoteles’’ Büyük İskender'e, ‘‘Eğer güçlü bir imparator olmak istiyorsan şunları yap’’ demiş.

Büyük İskender'in yapmasını istediği şey ise şu:

‘‘Yunanlılardan başka herkese hayvan ve bitki muamelesi yap.’’

Ama kitabın yazarı Pagden, Büyük İskender'in akıllı bir davranışla bu tavsiyeyi dinlemediğini söylüyor.

Çünkü Büyük İskender'in evrensel imparatorluk vizyonu bu tür ayrımcılıkları dışlıyordu.

* * *

Onun amacı, doğulu ve batılı insanları bölmek değil, tam aksine birleştirmekti.

Büyük İskender'in büyüklüğü, askeri dehası veya zaferlerinden gelmiyordu.

Onun asıl büyüklüğü, büyük hayal gücünden kaynaklanıyordu.

Büyük bir hayal gücü ve ucu bucağı görülmeyen bir ütopya...

Mesela, Nil Nehri'nin sırrını çözmeye çalışıyordu.

Okyanusların dibini keşfetmek için bir çan tasarlamıştı.

Ve gökyüzündeki cennete ulaşmak için bir sepet inşa etmeyi düşünüyordu.

Okuduğum kitabın yazarı Anthony Pagden, bana göre çok çarpıcı, ama çok da hüzün verici bir şüpheyi dile getiriyor.

Acaba Büyük İskender gerçekte bugün tanıdığımız insan mıydı?

Yoksa, o Büyük İskender'i kendinden sonra gelenlerin muhayyilesi mi yaratmıştı?

Bunu asla bilemeyeceğiz. Çünkü bize ulaşan Büyük İskender, Yunanlıların, Romalıların, İranlıların, Arapların ve Türklerin filitrelerinden geçerek oluşmuş.

Ama ne fark eder?..

Sonunda karşımıza bütün bu hayal gücü, ırkçılığa karşı tavrı ve askeri dehasıyla efsanevi bir insan var.

Gelelim işin hüzünlü yanına.

Büyük İskender, cennete gitmek için uçan bir sepet yapmayı hayal ediyordu.

Onun hayali, vizyonunun ulaştığı nokta ‘‘cennetti’’.

Ama Dante, ‘‘İlahi Komedya’’sında Büyük İskender ile cehennemde karşılaşır. Cenneti hayal ederken cehennemde buluşmak...

İşte her insandan, her insan efsanesinden geriye kalan şeyler bunlardır.

Sizin kendinize ait bir imajınız vardır. Kendi kendinizi öyle tanırsınız.

Ama, bir de başkalarının gördüğü siz varsınız.

* * *

O siz, bir efsane veya bir iblis olabilirsiniz.

Yani sizin içinizdeki siz, sizin elinizden çıkıp başkalarının gözlerine ve vicdanına esir olmuştur.

Büyük İskender gibi bir efsane olarak yaşıyorsanız mesele yok.

Ama, sizden geriye bir iblis kalmışsa söyleyebileceğiniz tek cümle vardır:

‘‘Yanlış anlaşıldım...’’

Ne acı bir şey.

‘‘Bir ben vardır bende benden içerü’’ cümlesinin bundan daha bahtsız bir tecellisi olabilir mi?
Yazarın Tüm Yazıları