Bahane ve kalitesizlik

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

İtalya'da bir hükümetin ayakta kalması istisnadır.

Son yirmi yıllık tarihinde İtalya'nın, ayakları sağlam basan hükümeti pek olmadı. Hükümetler sallandı, titreşti, düştü. Ama hükümet boşluğundaki İtalya, hiçbir toplantıdan dışlanmadı.

Avrupa Birliği'nin hiçbir konferansını kaçırmadı.

Bu hatırlatmayı yapmamın nedeni çok basit; Avrupa Birliği, ‘Türkiye’de hükümet yok' bahanesiyle AB'ye aday on bir ülkenin davetli olduğu Viyana Zirvesi'ne Türkiye'yi çağırmamış.

Hükümet var olsaydı (ki yok dedikleri hükümetin dışişleri bakanını uluslararası konferanslarda muhatap almaktalar) gene çağırmayacaklardı.

Bunu biliyoruz.

Onlar da biliyorlar.

Bence buradaki problem, öne sürülen bahanenin kalitesi...Yani ne kadar inandırıcı, ne kadar şık ya da hantal oluşu!

‘Sizi, hem genişleme sürecine alıyoruz hem de on birler’le aynı kefede tartmıyoruz' demek için makul bir formül gerekiyordu.

O bulunmuş.

Ama pek de yaratıcı bir kafanın imâlathanesinden çıkmamış bu bahane.

Tarih daha allı pullu, daha rafine bahanelerin önrekleriyle doludur.

Bahaneler genelde zaaf göstergeleridir.

Kendisini açıkça ortaya koyamayanlar, aldıkları kararların arkasında duramayanlar bahane üretirler.

Bahane, çoğu kez bir ard niyeti gizlemek için imâl edilen pek de ucuz bir yöntemdir.

Genelde korkakların işidir.

Çünkü cesur ve özgüvenli insanlar aldıkları kararları savunmaktan çekinmezler.

Bahane üreticisinin doğulusu batılısı, kentlisi köylüsü ya da kadını erkeği olmaz. Olmadığı için de bahane klasmanında her toplum göğsünü gere gere başa güreşir.

Birkaç gün önce, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu ‘hassas dönem’ öne sürülerek, İstanbul Müzik Şenliği'nde Ermeni ve Kürt müziğine yasak geldi.

Ortam hassas olmasaydı Reşo, İstanbul Müzik Şenliği'nde Kürtçe caz denemelerini sunabilecek miydi? Grup Knar Ermeni müziğini, Şenliğe katılanlara tanıtabilecek miydi?

Sanmıyorum.

Dönem hassasmış. Öne sürülen bahane bu.

Dönem ne zaman hassas olmadı ki?

Hassas dönemi ortadan kaldırmanın yolu, bu coğrafyanın zenginliğiyle daha çok buluşmak, daha çok beraber olmak değil mi? Daha fazla cesaret ve özgüven değil mi?

Dönem hassas olduğu için bu müzikler çalınmalıydı.

Doğan Hızlan, Hürriyet'te 7 aralık 1998 tarihinde yayınlanan ‘Seslerden Korkmayalım’ başlıklı son derece rafine yazısında şöyle diyor:

‘Seslerin sentezi, insanları dost eder, yanlış anlaşılmaları giderir. Ayrı grupların da birbirlerinin ruh dünyalarını, duyarlılıklarını tanımalarını sağlar.

Bunu da hiç bir politikacının veya başka kesimin başaracağı inancında değilim’...

Hızlan, ses konsensüsünden söz ediyor yazısında.

Keşke işe, ses konsensüsünden başlayabilseydik. Dünkü hassas günlerde ıskaladığımızı bugün yakalayarak.

Ama bahane üretmek daha kestirme geldi. Dünkü kestirme yolu tutuverdik. Hassas ortamı daha az hassas hale getirme yollarını aramak yerine.

Toplumlar, bahane üreten zihniyetlerle değil cesur ve yaratıcı adımlarla ilerler.

‘Hükümet yok, Konferansa gelme’...‘Hassas dönemdeyiz müziğini çalma.’

Hükümet olsa Viyana Konferansı'na gidebilecek miydik?

Dönem hassas olmasa müzik çalınacak mıydı?

İkisi arasında çok fark var mı?



Yazarın Tüm Yazıları