Bağlı ile bağımlı arasındaki fark

Bence Türkiye’nin en renkli, en tuhaf, en birbirine bağımlı en anne-kızı onlar.

Beni "bağlı" ile "bağımlı" arasındaki farkı düşündürtmeye sevk eden ikili:

Şebnem Schaffer ve annesi.

Buzda Dans yarışmasında tanıdım onları...

Şebnem, bildiğiniz gibi oraya da annesiyle birlikte geliyordu...

Haliyle, röportaj yapma isteğimi Şebnem’e değil, annesine ilettim.

Çünkü patron oydu.

Ve onları biraz izleyip gözledikten sonra, ilginç olanın Şebnem’in bekareti filan olmadığını hemen anladım; ilginç olan bu anne kızın ilişkisiydi...

Eğer bir röportaj yapabilseydim kesinlikle bu konuda yapmak isterdim, onların ilişkilerini irdelemek isterdim. Uzun uzun kendilerini anlattılar ama bunun bir röportaja dönmesini istemediler.

Anne, kızıyla ayrılmaz ikili olmalarının sebebinin kendisi olmadığını söyledi. Şebnem’di onu yanından ayırmayan, çanta gibi taşıyan, her yere onunla birlikte gitmeyi talep eden, Almanya’ya dönmemesi için kendisine yalvaran...

Olabilir miydi böyle bir şey? Önce aklım almadı. Genç bir kadın, gerçekten sürekli anasını yanında ister miydi, gece kulübüne bile giderken...

"Tabii tabii" dedi.

"Bana kalsa şimdi giderim Almanya’ya, orada kocam bekliyor beni ama ıh ıh... Şebnem burada onunla olmamı istiyor..."

Ve bir Amerika anektodu anlattı.

Şebnem bir çekim için Amerika’ya gidiyor, annesiz nadir seyahatlerinden ve oradan annesini arıyor. Anne Almanya’da bu arada. "Acıktım" diyor. Evet yanlış okumadınız, Amerika’daki Şebnem acıktığını Almanya’daki annesine söylüyor, o da duruma hemen el koyuyor, Şebnem’in odasına bir hamburger yollatıyor...

Ben inanamamıştım bu anektodu anlattığında...

Annesine, "Bırakın uçsun..." dediğimde ise...

Hayatım boyunca unutamayacağım bir şey söyledi...

Dedi ki:

"Benim kızımın kanadı yok ki..."

* * *

Acaba nerede hata yapıyoruz da, bize "bağımlı" çocuklar yaratıyoruz, bu sorunun cevabını bilen varsa yazsın... Ya da "bağlı" ama "bağımlı" olmayan çocuklar yetiştirmek için ne yapmalıyız?

ELİNE SAĞLIK SONER

Ben iyi yazı okuduğumda heyecanlanıyorum.

Bir fikir iyi anlatılmışsa...

Bir duygu iyi anlatılmışsa...

Kalbim küt küt atmaya başlıyor.

Çok sürükleyici bir filmi, nefesimi tutmuş izliyormuşum gibi...

Müthiş bir resmin karşısına geçip, dalıp gitmişim gibi...

Kendimi o yazının içinde buluveriyorum.

İyi yazı, bende yazı yazma isteği uyandırıyor.

İşte gazetede böyle bir şeye denk geldiğimde, şunların hepsini birden hissediyorum:

Gıpta, hayranlık, hafif kıskançlık ve dur hemen telefon açayım da söyleyeyim, tebrik edeyim...

Genellikle de telefon açamıyorum, çünkü hayat araya gidiyor.

Ama bu sefer iş edindim.

Hemen bilgisayar karşısına geçtim.

Dün Soner Yalçın’ın "Bizi affedebilecek misin Carina" yazısı beni çok etkiledi.

O yazı yüzünden, dün ben de Madımak Oteli’ndeydim.

Çığlıkları duydum, o çaresizliği hissettim, hatta dışarıdaki öfkeyi, nefreti de...

Herkes anlattı o korkunç hadiseyi...

Ama kimse böyle kaleme almamıştı.

Kutluyorum Soner’i.

Her hafta böyle performans gösteremeyeceğini bildiğim için de gizli gizli seviniyorum!

Sabah’ın Pazar ilavesi Hasan Pulur ve Ali Saydam

Dün Sabah’ın Pazar ilavesinde "Ayşe Arman yalnız değil" başlıklı bir haber vardı, nasıl sevindim anlatamam. Çok. Çok. Çok. Secret kitabıyla ilgili başıma gelenlerin daha önce de örneklerinin olduğunu anlatan bir yazı...

Başlık yeter zaten.

Teşekkür ediyorum.

Tökezlediğim bir anda, fırsat bilip tekme atanlarım daha çok olur zannetmiştim.

Yanılmışım.

Hasan Pulur ve Ali Saydam’a da teşekkür ediyorum.

Onlar da destek çıktılar.

Düşmanlarıma inat daha fazla çalışacağım!

HAMİŞ Aşk Tatili’nin devamı geliyordu bugün ama sığmadı. En kısa zamanda...
Yazarın Tüm Yazıları