Babylon'da cumartesi gecesi

Kanat ATKAYA
Haberin Devamı

THE Marmara'da, Taksim Meydanı'nı net bir şekilde görecek şekilde konuşlanmışız. Gazeteler okunmuş, bir tek Turkish Daily News kalmış. Canımız bir şey konuşmak hem istiyor, hem de istemiyor gibi.

Taksim Meydanı manzarasına uygun konuşacak şeyler belli zaten. Yılbaşı geceleri meydandaki direklere tırmanan halkımız üstüne konuşabiliriz mesela. Ama çok konuştuk onu. Bıkmadan, usanmadan.

Meydanın en güzel köşesinde, şimdi Burger King olan yerin birahane modelinde hizmet verdiği zamanı hatırlayıp ‘‘Yazık oldu baba be'' şeklinde bir konuşma da yapılabilir. Ama o da askerlik anısı muhabbetine dönüyor sonra, feci sıkıyor.

Kendini yola attı!

İşte tam o sırada, konularımız tükendi sandığımız o dakikada, bir vatandaşımız Türk usulü karşıdan karşıya geçme girişiminde bulundu. Ben adama kesin çarptılar diye gözümü kapattım, o korkunç sesi bekliyorum. Ama otomobil adamın ceketini sıyırıp geçti. Sürücünün rengi kağıt gibi oldu ama vatandaş hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti.

Yeni konu da böylece belirlenmiş oldu hemencecik: ‘‘Türk usulü karşıdan karşıya geçme...''

Yönteme hepiniz şahit olmuşsunuzdur herhalde. Vatandaş önce kendini yola hooop diye atıveriyor. İlk yapması gereken şeyi; yani önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakma işini caddenin ortasına geldiğinde yapıyor. Bakıyor otomobiller uzak gibi görünüyor (Bazen bu bakış son bakış da olabiliyor tabii ki), yolun kalan kısmını yürüyerek geçiyor. Yani işte o son an var ya, o Harran Ovası'nda geziyor gibi yürünen son an... İşte o anda yüzünde tuhaf bir ifade oluşuyor vatandaşın. Nasıl tarif etsem... ‘‘Bah yine bişi olmadı'' veya ‘‘Bu da bir şey mi lan'' gibi bir ifade bu. Kayıtsız, sersem ve diğer tarafı, yani sürücüyü allak bullak eden bir ifade...

Neyse bu konu üstüne yarım saat filan konuşulduğundan ve diyaloğu aktarmam durumunda fenalık geçireceğinizi tahmin ettiğimden konuyu burada kesiyorum.

Kesiyorum da ne yapıyorum, ahmak ıslatan altında geçen cumartesinin kalan kısmını anlatıyorum... Bu arada cumartesi yağan ve güzel Türkçemizde şahane bir şekilde ‘‘ahmak ıslatan'' olarak karşılık bulan yağmurun en fazla bizi ıslatması da hakikaten manidardır. Belirtmeden geçemeyeceğim yani.

Hedef belli: Asmalı Mescit. Milletin öve öve bitiremediği Sofyalı Meyhanesi'ne niyetlenmişliğimiz de var ama saat meyhane saatini çoktan geçmiş. Refik filan boşalmış. Amacımız biraz güzel müzik dinlemek. Böyle bir niyet varsa, cumartesi geceleri Babylon'u tek yazıyoruz zaten.

Geçen yıldan kalma ‘‘basık ve havasız mekan'' takıntımız da var. Ama bir yandan da Pucho & His Latin Soul Brothers'ını dinlemek istiyoruz. Cuma gecesi giden arkadaşlar öve öve bitiremediler ekibi.

Vallahi ne yalan söyleyeyim, gecenin yarısında, Asmalı Mescit'in arka taraflarında izbe bir sokakta, şık şıkıdım giyinip caz dinlemeye gelmiş halkı görmek gözlerimizi nemlendirdi.

Pucho ve Latin biraderler

İçerisi tıklım tıklım dolu. Kapıdan girer girmez başka bir memlekete ışınlandığınızı düşünüyorsunuz. Herkes modern, herkes güzel falan filan. Biz araya bir de maç sıkıştırdığımızdan, cimbom atkımızı vestiyere bırakıyoruz ki mekanın ambiansı bozulmasın.

Pucho ve Latin Biraderleri çok şahane. Çaldıkça açılıyorlar. Herkes memnun. Herkes eğleniyor. Biramızı alıp üst kata çıkıyoruz. Havalandırma olayını bu yıl çözmüşler. Yine biraz sıcak oluyor ama geçen yılla mukayese edilmez bile. İstanbul Caz Festivali, Avrupa'nın başka caz festivallerinden yöneticileri davet etmiş. Bir kenarda onlar takılıyor. Caz mafyasıyla alakamız malum zaten. Biz de takılıyoruz.

Konuklara önce bir Lacivert yaptırmışlar. Bunlar manzarayı böyle damardan yiyince zaten afallamışlar. Arkasından bir de Babylon'u verince bunlara iyice şaşırmışlar. Nasıl bir şehirde olduklarını tam olarak kestiremeseler de feci eğleniyorlar. Biz de eğlendik efendice. Bu arada küçük ama güzel bir haber verelim. Babylon, sonunda Saint Germaine'i kafalamış. Şubat ayı sonunda Babylon'da çalacaklar.

Neyse işte... Babylon'daki şahane ambianstan koptuktan sonra, artık eve yazılalım niyetiyle sokağa çıktık. Üç adım attık ve ‘‘Batsın Bu Dünya''ya yakalandık. Müziği takip edip bir kapıdan girdik ki; vaaay. Böyle bir muhabbeti sevmiyoruz ama o kapının arkasını da başka bir zaman anlatırız. Bu arada belirtmek gerekir mi bilmiyoruz ama, atkımızı vestiyerde unutmadık. Böyle yani...

Yazarın Tüm Yazıları