Babam evlenmekten korkmaz boşanamamaktan korkar

Güncelleme Tarihi:

Babam evlenmekten korkmaz boşanamamaktan korkar
Oluşturulma Tarihi: Ocak 08, 2006 00:00

Güner Özkul, bir yazı yazdı, babasını çok farklı yönleriyle anlattı. "Eğer zamanında Kafka babamın lavabodaki suyun girdabına direnerek deliğe düşmemeye çalışan kakayı taklit edişini görseydi, belki de ’başkalaşım’ başka türlü yazılmış olurdu" diye biten bir yazı. Münir Özkul’u bize çok farklı tanıtan bir yazı. "Kızlar babalarına áşık olurlarmış, çocuktum, o kadınların neden o kadar üzüldüğünü anlamadım. Ama erkeklerin hep at suratlı, elleri güzel ve akıcı olanlarını, oyuncu değilse de oyunbaz ve kötü olanlarını sevdim, farklı şekillerde de olsa beni üzmelerine izin verdim" cümleleriyle içimize işleyen bir yazı...

Güner Özkul’da bu yazıdan daha fazlası vardır diye düşündüm. Yanılmamışım. Babasını çok güzel anlattı. Neden bir Münir Özkul kitabı yazmadığını sordum. Şöyle cevapladı: "Ben babamı doğrusuyla, yanlışıyla seviyorum. Yazdığım kitaptan sonra hayranları onu eskisi kadar çok sevmezler diye korkuyorum."

Doğduğunuzda babanızın sizi kıskandığı doğru mu?

- Doğru. Kendi anlattı. Bana hazırlıksız yakalanmışlar. Evde bir bebeğin olmasına bir türlü alışamamışlar. Durumu fark eden anneannem ve dedem beni anne ve babamdan almış. Üç aylıkken ayrıldım onlardan. Bir yıl sonra babam içkiyi bırakmış, beni geri almak istemiş ama anneannem razı olmamış. Babam bunun suçluluğunu her zaman hissetti. Belki de bu yüzden bana karşı her zaman dürüst ve hayatta hiç kimseye olmadığı kadar iyi oldu. Alışılmış bir baba-çocuk ilişkisinde anlatılmayacak duygularını bile açık açık anlattı.

Anneniz ve babanıza kaç yaşında kavuştunuz?

- Yedi yaşındayken anneannem öldü. Ben de mecburen anne ve babamın yanına taşındım. Ama bir sene sonra boşandılar. Ben babamla kaldım. Ayrılmaları beni çok derinden etkilemedi. Çünkü zaten onlarla yaşamaya alışık değildim.
/images/100/0x0/55eaf1fcf018fbb8f8a0d71b


Neden babanızla kaldınız?

- Benim tercihimdi. Mahkeme velayetimi anneme vermişti ama ben babamla kalmayı istedim. Annem de onayladı. Babamın, benim hayatımı kötü etkilemeyeceğini düşündü.

Haklı çıktı mı?

- Tabii. Babam bana her zaman bir yetişkin gibi davrandı. Olgun bir çocuk olduğum için hiçbir problem yaşamadık. Yedi yaşına kadar beni iki yaşlı insan büyütmüştü.

BABAMIN MAZLUM HALİ KADINLARI ÇEKERDİ

Yaşadığı bütün ilişkileri size açık açık anlatır mıydı?

- Hiçbir zaman bu konuları konuşmak zorunda kalmadık. Ama neyin ne olduğunu ikimiz de biliyorduk.

Babanızın birlikte olduğu kadınlarla siz de duygusal bağ kuruyor muydunuz?

-
Biriyle oldu. İsmi Tülay’dı. Manken Tülay. Gidince onu çok özlediğimi hatırlıyorum. Ama şimdiki aklımla baktığım zaman çok yıpratıcı bir ilişkileri olduğunu görüyorum.

Münir Özkul, evliliğe nasıl bakardı?

- Evlilikten korkmazdı ama boşanamamaktan korkardı. Dört kere evlendi. İlk eşi Şadan Hanım, sonra annem Suna Selen, sonra Tophaneli Örümcek Yaşar yani Yaşar Anne, en son da Umman Abla.

Babanız yakışıklı erkek kategorisine girecek bir tip değil. Ama buna rağmen istediği bütün kadınları elde etti. Sizce ondaki şeytan tüyünün sırrı ne?

-
Günümüzde karizma diye tanımlanan şey var ya, işte o. Babamın bir mazlum hali vardı ki, bu kadınlarda ona yardımcı olma isteği uyandırırdı. Annelik duygularını harekete geçirirdi. Ses tonu mükemmeldi. Çok konuşkan bir insan olmamakla birlikte nerede konuşacağını bilirdi. En doğru zamanlarda en doğru cümleleri kurardı. Hem sonra bu adam kitleleri peşinden sürükleyen bir adamdı. Sinemada bir salon dolusu insanı büyülerdi. Bir tek kişiyi mi etkileyemeyecek?

İÇENLE İÇMEYEN BABAM TAMAMEN FARKLI

Alkol sorunu ciddi boyutta mıydı?

- Evet çok ciddi. İçenle içmeyen Münir Özkul tamamen farklı iki karakterdi. Birinde ne kadar yumuşak, ne kadar halim selim bir insan oluyorsa, diğerinde o kadar kırıcı olurdu. İçtiği zamanlar arkadaşlarını, arkadaşlıklarını nasıl hırpaladığını gözlerimle gördüm. Normal zamanlarda nasıl en güzel sözü söylemeyi biliyorsa, içtiği zaman da en acıtacak, en kanırtacak sözleri büyük bir ustalıkla bulurdu. Sanırım bu yönümü ondan almışım. Ben bunu içmeden de yapıyorum.

Sizi de acıttığı oldu mu?

- Hayır. Ben onun sarhoş olduğu zamanlarda görünmez olmayı çok iyi beceriyordum.

Münir Özkul kendiyle derdi olan bir adam mıdır?

- Olmasa bu kadar içmezdi. Belki de yapmak istediği çok şey vardı, belki de kabına sığamıyordu. Hiçbir zaman kafasına takılan şeyleri başka türlü dile getirmedi. Hayatta tek yaptığı şey oynamaktı.

Elindekilerle yetinmedi diye onu hiç suçluyor musunuz?

- Hayır. Yetinmenin bir oyuncu için doğru bir şey olduğunu zannetmiyorum. Bir takım psikolojik rahatsızlıkları vardı. Ben bunları tam olarak bilmiyorum. Çünkü bunlar hep alkolün getirdiği problemler olarak algılandı. Hiçbir zaman doğru teşhisler konmadı. Ya da kondu da çocukken bana söylenmedi.

Babanız şimdi tonton bir ihtiyar mı oldu?

-
Öyle gibi oturuyor. 80 yaşında. Çok yorgun. Hafızasında bazı boşluklar var. Çalışmak istemiyor. 10 yıl önce içkiyi tamamen bıraktı. Sigara da içmiyor. Bunları yapmadığı zaman çok eğlendiğini sanmıyorum. Ara sıra dışarı çıkıyor. Ama siyatiği olduğu için yardım almadan yürüyemiyor.

En son kamera karşısına ne zaman geçti?

- Hamdi Alkan’ın canlandırdığı Yarmagül karakterinin dedesini oynadı.

Oyunculuk defterini kapatma kararını nasıl verdi?

- Gürdal ve Erdal Tosun kardeşlerin Cihangir’de Kiraz isimli bir restoranı vardı. Hatırlar mısınız? Babam kendini en son orada sosyal hissetmişti. Arada sırada Kiraz’a gitmek, Gürdal ve Erdal’la konuşmak ona iyi geliyordu. Yılmaz Erdoğan, Mazhar Alanson ve Hamdi Alkan sık sık gelirdi. Gürdal vefat ettikten sonra babam evden çıkmaz oldu. Yarmagül’ün dedesini oynarken çok yorulduğu için de oyuncuk defterini kapattı.

Münir Özkul’un ortalıklarda görünmemesinin faturasını eşi Umman Hanım’a kesenler var. Konuşturmuyor, çalıştırmıyor, kimseyle görüştürmüyor diyorlar...

- Böyle sözcükler kullandığımız zaman onu itham etmiş oluruz. Ve o bu suçlamaları hiç hak etmiyor. Umman Abla babamın tepkilerinden yola çıkarak bu kararları alıyor. Babam hayır demeyi pek bilmez. Hayır diyen o olduğu için dışardan sevimsiz gözüken o oluyor. Bu kadın, bu adamla 27 senedir birlikte. Acı tatlı her şeyini taşıdı. Ben onların kararlarına özellikle de üvey annemin kararlarına saygı duyuyorum.

En büyük eksiğim hırs bu geride kalmama yol açıyor

B
abanız Münir Özkul gibi bir adam, anneniz Suna Selen gibi bir kadın olsa siz de normal olmazdınız. Güner Özkul da normal bir kadın değil. Ağzına geleni dan diye kıvırmadan söylüyor. Üç yıldır CNN Türk’te Afiş programını sunuyor. Arada sırada filmlerde rol alıyor. Dizilerde neden yoksunuz, diye soruyorum. "Bilmem onu yapımcılara sormak lazım" diyor.

Siz feleğin çemberinden küçük yaşta mı geçtiniz?

- Ben feleğin çemberinden hiç geçmedim. Her türlü macera ve her türlü kötülük etrafımdaydı. Ama hiçbirine bulaşmadım. Hiç canım yanmadı. Kendimi korumayı çok küçük yaşta öğrendim. Belki temkinliydim her zaman.

Okul hayatınız nasıldı?

- Çok tembel bir öğrenciydim. Hiç ders çalışmadım. Haylaz değildim ama. İşim gücüm roman okumaktı.

Grafik tasarım okumak bilinçli bir tercih miydi?

- Orta ikide verdiğim bir karardı. Aslında bir yandan da içten içe annemin hayatta yaptığı şeyleri yapmak istedim. Annem akademiye gitmiş. Ben de ilkokulda ressam olmaya karar verdim. Annemin mezun olduğu liseden mezun oldum, annem gibi akademiye gittim. Fakat grafikerliği sürdüremedim. Çünkü bilgisayar çağı başladı, ben ayak uyduramadım. Ek iş olsun diye mankenlik yapmaya başladım. Annem de uzun seneler mankenlik yapmıştı. Annemi hep uzaktan takip ettim. Onu çok onaylar gibi gözükmemekle birlikte hayatta er ya da geç annemin benim için onayladığı şeyleri yaptım. Ve onun yaptığı her şeye de hayranlık duydum.

Anneniz ve babanız oyuncu olmanızı istemiyormuş öyle mi?

- Daha doğrusu şöyle: Babam istemiyordu, annem hayatta yapabileceğim en işi şeyin oyunculuk olduğunu düşünüyordu. Gençlik yıllarım annemle inatlaşarak geçtiği için anneme inat olsun diye oyunculuktan hep uzak durdum.

Ne zaman pes ettiniz?

- Aslında daha üniversite ikideyken annemin haklı olduğunu anladım ama babamla kavga ettik. 14 yaşında Şehir Tiyatroları’nda çocuk oyunlarında oynamaya başlamıştım. Üniversiteden sonraki yıllarda "Sarı Tebessüm" adlı bir film için ilk kez kamera karşısına geçtim.

SES TONLARIMIZ BENZİYOR ÇÜNKÜ...

Herkes ses tonunuzun rahatlatıcı etkisinden bahsediyor. Siz bu sesin kıymetini biliyor musunuz? Böyle bir sese sahip olmanın bizim bilmediğimiz avantajları var mı?

- Çocukken sesimi çok ince bulurdum. Fakat şimdi evet ben de kendi sesimi beğeniyorum. Yalnız sinirlendiğim zaman biraz inceliyor. Annem "siren gibi" diyor. Tabii ki babam kadar özel bir sese ve yeteneğe sahip değilim. Ama babamın sesindeki yumuşaklığın bende de olduğunu düşünüyorum. Bunun sebebini sonradan dişçiden öğrendik. İkimizin de damağı çok yüksek. Ağzımızda farklı bir akustik var. Kubbe gibi. Bunun da sebebi burnumuzdaki et. Burnumuzdan hiç nefes alamadığımız için damağımız yükselmiş.

Çok başarılı bir anne babanın çocuğusunuz... Ben asla onlar gibi olamayacağım endişesi taşıyor musunuz?

- Endişeli değilim. Ama sanırım en büyük eksiğim hırs. Bu geride kalmama yol açıyor. Ben atletizmi bile bu yüzden bıraktım. Birinci olayım gibi bir derdim hiçbir zaman olmadı. Aslında içten içe en iyisi olduğuma inanıyorum ama tek başına megalomani hiçbir boka yaramıyor. Yarışmam, hırslı olmam, tırmalamam gerekiyor. Ama nerde?

Babamın imajının zedelenmesine yüreğim el vermez

Babamı yazmayı çok isterim ama neyi ne kadar söyleyeceğimi bilmemek elimi kolumu bağlıyor. Çünkü ben babamı iyi kötü her türlü yanıyla seviyorum. Yaptığı hataları anlıyorum. Ama yine de herkesin benim kadar kolay kabul edemeyeceği şeyler olduğunu düşünüyorum. Bir evlat olarak insanların gözündeki imajının zedelenmesine yüreğim el vermez. Benim gözümde bunlar bir insanın imajını zedeleyecek şeyler değildir ama herkes böyle düşünmeyebilir. Bu çok hassas bir denge. Bu dengeyi kurmayı becerdiğim gün yazarım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!