Babacan, Hollanda’da ölüm tehdidi alan Ali’yle yan yana

DAVOS’un sürprizli bir yer olduğu kesin.

Mesela dün ABD eski Başkanı Bill Clinton’un gelmeyeceğini yazmıştım ama bugün Davos’ta beklendiğini öğreniyorum.

Başka bir sürpriz. CNN’in ünlü muhabiri ve sunucusu Christiane Amanpour’un kocası, Clinton dönemi dışişleri bakanlığı sunucusu James Rubin karısına özenerek TV sunucusu olmuş.

İngiliz Sky TV’de sunuculuk yapan Rubin, Davos’da moderatör.

Dün Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan’ın konuşmacılar arasında olduğu "Avrupa’nın kimlik krizi" oturumunda hikayesini gazetelerden merakla izlediğim, Somali kökenli Hollandalı parlamenter Ayaan Hirsi Ali karşıma çıkmaz mı?

Hem de Ali Babacan’ın yanındaki koltukta.

Hirsi Ali’nin hikayesine kısacık değinmek istiyorum.

Hollanda’da küçük Liberal Parti’den meclise girmeyi başaran genç kadın geçen yıl radikal bir İslamcı’nın saldırısı üzerine olan yönetmen Theo van Gogh ile birlikte Müslüman kadını konu alan filmin senaryosunu yazmış.

Çıplak bir kadın bedeni üzerinde Kur’an ayetlerinin görüldüğü filmin afişi ve film hatırlayacaksınız büyük gürültü kopartmıştı.

Yönetmen bunu hayatıyla öderken, Ayaan Hirsi Ali aldığı ölüm tehditleri nedeniyle 24 saat korumayla geziyor.

Esas meseleye oturuma dönersek, Avrupa’nın kimlik krizinde göçmen meselesinin de payı olduğu için oturum daha fazla göçmen soruna çözümler üzerinde yoğunlaşıyor.

Ali Babacan’ın yanı sıra Günter Verheugen, İrlanda’nın eski kadın başbakanı, Fransız hükümet sözcüsü Jean François Cope, gibi kişilerin de katıldığı oturumda göçmenlerle ilgili olarak şunun altı çizildi:

Hükümetler entegrasyon için gerekli önlemleri almalı ancak göçmenler de sorumluluklar üstlenmeli. Sorumluluğa en fazla dikkat çeken Hirsi Ali oldu.

Hollanda’da gelenekler nedeniyle eğimi yarım kalan, görücü usuluyle evlendirilen ve evlendikten sonra iş hayatına katılamayan Müslüman kadınları örek gösteren Hirsi Ali göçmenlerin de kendilerini sorgulamaları gerektiğini söyledi.

Fransız hükümet sözcüsü Cope, Fransa’daki son olayların abartılmaması gerektiğini ancak ülkesinin olaylardan ders alarak göçmenlerin izole yaşadıkları getto kavramını ortadan kaldıracağını belirtti. Babacan’a göre, AB sahip olduğu demokratik anlayışıyla, evrensel değerlerle göçmenleri kucaklayabilmeli.

Beklediğim halde Babacan, Türkiye’nin Almanya’daki dört milyon göçmeniyle nasıl bir göçmen deneyimi olduğuna değinmedi.

Hatta onun yerine izleyiciler arasında olan Amerikalı senatör Phil Gramm önemli konuya değindi.

Gramm, Avrupa’nın yeni Türk göçmenlerden ürkmemesi gerektiğini çünkü ekonomisinin umut verdiğini ve insanların göç etmek istemeyeceklerini söyledi.

Neticede, oturumda göçmen sorunun daha fazla demokrasi yani göçmenlere parlamentoda, yerel yönetimlerde, diğer kurumlarda daha fazla yer verilmesi gerektiğinde görüş birliğine varıldı.

Türk döneri de Davos’ta

DÜNYA Ekonomik Forumu’na katılmak için Davos’ta bulunanlar, Türk dönerine büyük ilgi gösteriyor. Bingöllü Nihat Bartamay’ın sahibi olduğu kebapçı dükkanı, 7 yıldır Davos’ta müşterilerine hizmet veriyor. Türk dönerini Davoslularla tanıştırmak için kebapçı dükkanı açtığını söyleyen Bartamay, "Şu anda 5 yaşındaki çocuklar bile Türk dönerini tanıyorlar" dedi.

Kuş gribi 2006 yılı risk senaryoları arasında

DÜNYA Ekonomik Forumu bu yıl da Merrill Lynch, MMC gibi partnerlerle bir "2006 global riskler" raporu yayınlamış.

Rapora göre, 2005 yılında "risk" olarak ortaya atılan şeyler bu yıl da devam edecek.

Nedir bunlar?

İlk sırada terörizm.

İkinci sırada petrol fiyatlarının artmaya devam etmesi.

Daha sonra finansal krizler, kuş gribinin yayılması, AIDS tehdidi ve doğal afetler.

Raporda dört tane risk senaryosuna yer verilmiş.

Birinci senaryo petrol fiyatının 80 doların üzerine tırmanması.

İkinci senaryo kuş gribi virüsünün insandan insana bulaşabilecek hale dönüşmesi.

Üçüncü senaryo teröristlerin "kirli bomba" yani küçük çapta bir nükleer bomba kullanmaları.

Dördüncü senaryo ise iklim değişikliğinin giderek Katerina gibi daha büyük felaketlere yol açması.

Bono, şimdi modacıları harekete geçirdi

DÜN Konferans Merkezi’ndeki en ilginç basın toplantılarından biri de kendisini Afrika’ya adamış olan şarkıcı Bono’nun modacı Armani’yle basın toplantısıydı.

Bono’nun Afrika ile ilgili yeni projesi şöyle:

Ünlü markalar "Kırmızı" etiketi altında satış gelirinin bir bölümünü Afrika’da AIDS ile mücadeleye gidecek olan ürünler üretecekler.

Ünlü markalar arasında Armani, Converse ve Amerikan GAP var.

İlkbahar aylarından itibaren dükkanlarda "kırmızı" amblemini taşıyan ürünler satın almak mümkün olacak.

Converse ayakkabılar, Armani gözlükler, GAP tişörtlar.

American Express de aynı espride bir kredi kartı üretecek.

Bono basın toplantısında diyor ki: "Kırmızı 21. yüzyılın fikridir. Kırmızı üretenler hem iyilik yapacaklar, hem işlerini geliştirecekler."

Sevgili Bono’ya bir hatırlatma?

Bu 21. yüzyılın fikri Türkiye’de yapıldı.

KAGİDER yani Kadın Girişimciler Derneği bünyesinde oluşturulmuş olan "Kadın Fonu" için bazı şirketler mor zambak amblemini taşıyan ürünler ürettiler ve buradan sağladıkları geliri fona aktardılar.

Sakın Bono fikri bizden çalmış olmasın?

Çin yürüyor, Avrupa bocalıyor

ÇİN Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda ilgiyle izlenen bir ülkeydi daima.

Ama bu yıl farklı. Hindistan, Davos’un yıldızı ise Çin hiç kuşkusuz "takıntısı".

İki gün zarfında Çin ile ilgili düzenlenen toplantılardan çıkan sonuç şu: Artık tüm ülkeler Çin’e karşı pozisyonlar geliştiriyor, stratejiler geliştiriyor.

Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun açılış konuşmalarını yaşlı Avrupa kıtasından bir liderle, Çin’den bir liderin yapması anlamlıydı.

Avrupalı lider Almanya’nın çiçeği burnunda "kadın" şansölyesi Angela Merkel.

Çinli lider ise Başbakan Yardımcısı Zeng Peiyan.

Hem Almanya, hem Avrupa adına konuşan Merkel’in söylediklerine geçmeden önce lider olarak kendisini karizmatik bulmadığımı burada belirtmeliyim.

İstanbul’da dinleme olanağı bulduğum eski şansölye Schröder’in karizması bambaşkaydı.

Merkel’e dönersek yıllarca önce Davos’ta "geleceğin genç global lideri" olmuş.

1993’ten beri, yani Khol’un kabinesinde bakan olduğu tarihten beri Davos’un müdavimlerinden.

Merkel konuşmasına Çin’in yıllık yüzde 9-10’luk büyüme hızını örnek vererek başlıyor ve başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’nın değişmek ve "bilgi çağı"na ayak uydurmak zorunda kaldığını söylüyor.

Merkel’e göre istatistikler Avrupa’nın ABD ve Çin’e göre en az çalışmayı seven kıta olduğunu ortaya koyuyor.

Almanya’nın çalışma hayatını, emekliliği yeniden düzenlemek için yeni mekanizmalara ihtiyacı var.

Bürokrasi eski kıtanın en büyük belalarından biri.

Merkel diyor ki "Enerjimizi dağıtıyoruz. Ciroların yüzde 4 ila 6’sı bürokratik işlemlere gidiyor. Oysa bu parayı biz başka yerlere yönlendirebiliriz?"

İnovasyona yani yenilikçiliği daha büyük yatırım başka bir hedef.

Zaten bu noktada Merkel, 2010 yılı Lizbon hedefinden yani Avrupa’yı dünyanın en rekabetçi bölgesi haline dönüştürme hedefinden söz ediyor.

Almanya’nın milli gelirinin yüzde 3’ünü Ar-Ge ayıracağını söylüyor.

Merkel’den önce dinleme fırsatını bulduğum Fransız Maliye Bakanı Thierry Breton da benzer şeyler söylüyor.

Fransa’nın da Ar-Ge’ye ayırdığı oran hemen hemen aynı: Yüzde 3.

Breton, Merkel’den daha da fazla Çin’e vurgu yapıyor.

"Avrupa Çin’e hazırlanmak zorunda" diyor.

Fransa’nın Çinlilerle her alanda işbirliğine gittiğini söylüyor.

Önümüzdeki iki ay zarfında Çin’e yapacağı ziyarette yanına Fransız işadamlarını değil üniversite mensuplarını alacakmış Breton.

Nedeni, Çinli öğrencilere Fransız üniversitelerini tanıtmak, onların Fransız eğitim sisteminden yararlanmalarını sağlamak.

Breton’a ilginç bir soru şöyle: Çinliler sizin ulusal markanız Danone’ye ortak olmak isterlerse ne olacak?

"Başka alanlarda ortaklığımız var neden gıda sektöründe de olmasın" diyor Fransız Bakan.

Öyle diyor ama Çinliler’in Danone’yi almaya kalktıklarını düşünün?

Fransa’da kıyamet nasıl kopar.

Sonuçta Çin büyük yürüyüşüne devam ediyor, Avrupa ekonomisinde, sosyal sorunlarında, kimliğinde kısaca herşeyinde bocalıyor.
Yazarın Tüm Yazıları