Ayşe'nin günlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Damardan Orhan Pamuk (2)

İki gözlük, bir röportaj!

Oh be sonunda...

İçime sinen bir iş oldu.

Orhan Pamuk'la ne konuştuysam hepsini bir yerlere sokuşturdum ve rahatladım. Hani evde Pazar sabahları, kahvaltıdan sonra yayılırsınız ya, gazeteler orada, kitaplar burada, yedikleriniz midenizde, yemedikleriniz masada, gün uzun, sofrayı kaldır diye zorlayan yok, kısıtlama yok, acele ettiren, ‘‘Hadi hadi’’ diyen, ‘‘Zaman yok’’ diye ekleyen, ‘‘At bunları, kaldır şunları’’ diye direten yok.

İşte benimki o ruh hali.

Huzurlu ve mutluyum.

Kızarsanız kızın.

Ama bu kadar hoş bir konuşmayı, hoş bir adamı, adam gibi bir yazarı, 12 bin vuruş, 4 daktilo sayfası, 157 satıra indirgeyemezdim. Zaten ben o vuruşların, satırların, sayfaların içine bir türlü sığamıyorum.

Gözlüğüm sayesinde bu kısıtlamalardan kurtulmuş oldum.

Teşekkürlerinizi bana, şikayetlerinizi başkalarına iletin.

Berberler mi yazarlar mı?

Berberler sizin kadar meraklı mı?

- Berberleri severim. Bence onlar, toplumların, kültürlerin, tarihin nabzının attığı yerdir. Tüm kitaplarımda berberler vardır.

Hangi berbere gidiyorsunuz?

- Sıraselviler'de bir yere gidiyordum. Fakat geçenlerde, onun haberi bile yoktur, saçma intikam ve öfke duygularım yüzünden, berberimi değiştirdim.

Neden? Kötü mü kokuyordu? Bazıları deodorant kullanmıyor ya, öyle bir şey mi?

- Hayır, sürekli beş dakika sonra gel abi diyordu. Gittim geldim, gittim geldim. Sonunda da sinirlendim başka berbere gittim.

Bu arada siz saçınız kesilirken, ‘‘Ya karın nasıl Şevket? Çocuğun Orta 1'e geçmişti öyle değil mi? Hangi okuldu?’’ diyebilecek bir adama benzemiyorsunuz.

- Ben berberde konuşan değil, dinleyenim. O benimle konuşmaya kalkışırsa, gazetemin arkasına saklanırım. Özellikle çocukluğumda berberlerden çok şey öğrendim: İnsan ilişkileri, iki yüzlülük. Ama hep röntgenci olarak kaldım.

Sadece berberlerde mi, hayatta da mı?

- Hayatta da kalmışımdır. Eğer bana bunu söyletmeye çalışıyorsanız baştan söyleyeyim! Çekingen ve ürkeğimdir. Kalabalık salona girince korkanlardanım. Kenarda durmayı tercih ederim, çeşitli bahanelerle kenarda kalmayı sevenlerdenim.

Hiç bir şeyi söyletmek istemiyorum! Hani berberler meraklıdır ya, ama en meraklı sizsiniz ya, on bin tane kitaptan yüzbinlerce şey toparlıyorsunuz, yaratıyorsunuz ya...

- Bence berberler meraklı değil. Onlar dağıtıcı. Bilgileri alırlar ve dağıtırlar. Onların hafızası yoktur. Çok fazla derin ve kalıcı ahlaki yargı da vermezler. Onlar benim gözümde eski kervansaraylara benzer. Orada hayatlar kesişir, insanlar geçer, berberler hayatlarının kesiştiği noktadadır.

Berberler yazarlardan daha mı mutludur?

- Büyük olasılıkla. Mutluluk eğer ‘‘şimdi’’de yaşamak ise, berberlerin şimdi de yaşadığını düşünebiliriz ama kederli bir berber kardeşimiz de kendisi hakkında bu fantezileri yansıttığımız için bizi anlayışsızlıkla suçlayabilir. Fakat berberin kederlisini düşünmek istemiyorum. Üzüyor bu beni.

Çok satmak günah mı?

Bazılarının iddia ettiği gibi çok satmak günah mı? Edebiyata ihanet mi?

- Değil elbette. Ama böyle bir düşünce var. Ama kitaplarım satmasaydı, ben de çok satmanın günah olacağına karar verirdim.

Edebiyat starısınız ya, bir önceki kitabınız 190 bin sattı. Star olmaktan utanıyor musunuz? Komplekse kapılıyor musunuz?

- Elbette utanmıyorum. En fazla göstermek istemediğim bir memnuniyetim, gururum vardır. Ama benim bir de bunu Türkiye'ye özgü bir rastlantı olmaktan çıkaran uluslararası bir başarım var.

Bu arada kitaplarınızı anlaşılmaz bulanlar var.

- Epey bir kalabalık...

Hem anlaşılması zor yazdığınız iddia ediliyor hem de bu kadar çok satıyorsunuz. Nasıl oluyor bu?

- Benim de açıklamaya çalışmaktan vazgeçtiğim çelişki bu.

Paranın önemi nedir, ölüler bile önemini bildiğine göre: Benim Adım Kırmızı, sayfa on!

- Paranın önemini fazla fazla bilirim. Benim mesleğimde, paranın ikili bir önemi vardır. Bu aldatıcı bir şekilde hünerinizin, sanatınızın da ölçüsü olur. Yanlızca para size başkalarına hava atacak elbiseleri, arabaları, evleri alma imkanı sağlamaz. Aynı zamanda işinizi ve hünerinizini kanıtlamanın kolay ve ucuz bir yoludur. Bu bakımdan da yazarlıkta para çekicidir. Ama tabii aldatıcıdır da.

Peki Allahaşkına kaç insan vardır, hüneriyle para kazanan? Sanatçıların çoğu yaşarken sürünür bilirim ben.

- Aslında herkes hüneriyle para kazanır. Tabii ki zor olan, sanatçının para kazanmasıdır, hatta en zor olan yazarın para kazanmasıdır. Ben başka şeylerin yanında para da kazanan bir yazarım.

İçimdeki adamla uzlaştım

Benim Adım Kırmızı'yı daha önce yazmış olsaydınız ‘‘utanır mıydınız?’’

- Hayır ama zaten yazamazdım. Yazabilseydim, kendimi tebrik ederdim. Bu kadar rahat hissedemezdim eskiden kendimi. Artık içimdeki, kendimi beğenmem için gerekli yüksek kişilikle anlaştım. O beni biraz serbest bıraktı. Yazarlık, dışarıdaki insanlara, yüksek otoritelere kendini beğendirmek olduğu kadar, kendini içindeki o adama da beğendirmektir. Eskiden o hep ‘‘Modern ol, deneysel ol, yüksek ve edebi ol’’ derdi bana. Artık onunla uzlaştık.

İktidar yazarların neresinde?

- Etkileme gücünde. Yazar evinde sünepe sünepe oturur ama kitapları kişilerin ruhuna işler. Yazarın iktidarı insanların hayallerini kanatlandırabilmesinde, onları ikna edebilmesindedir.

Kadınların sevişirken ne düşündüğünü nereden biliyorsunuz? Hem siz soruyor musunuz çevrenizdekilere, bir kadın şöyle şöyle bir durumda nasıl reaksiyon verirdi diye...

- İnsanların ne hayal edebildiklerinden çok teknik ayrıntıları sorarım. Ama çok mahrem şeyleri inceleme, İngmar Bergman'ın filmlerinde olduğu gibi, yani bir böceği inceler gibi, insanları inceleme tutkusu, bende de vardır. Ama nedense o öğrendiğim şeyler kitaplarıma giremez, gerçek olmalarına rağmen...

Aile sizin için ne ifade ediyor?

- Bir bayram yemeği... Babaanne, amca, teyze, hala, dede... Her kafadan bir ses çıkıyor... Cıvıl cıvıl... Tüm bunlar benim için harika bir şenlik. Ama bir süre sonra tıpkı çocukluğumun tüm bayram yemeklerinde olduğu gibi, özellikle yemekten sonra, birdenbire uyku ve sıkıntı bastırır. Hepsinden olağanüstü sıkılmışımdır. Yanlız kalmak isterim. Bütün şakalar, birbirinin tekrarı olur başlar ve insanın ruhsallığını yontmaya başlar. Demek istiyorum ki, aile bir yandan benim için şenlikli bir bayram yemeğidir ama aynı zamanda, içinizden şiir yazmak geçiyorsa, Baudelair diye alay edildiğiniz bir yerdir. ‘‘Şair’’ derler size, alay ederler. Sizi onaylamayan bakışlarıyla hırpalarlar. Yine de içimde bu şenliği sevmek de var....

Yazarın Tüm Yazıları