Ayşe'nin gözlüğü

Güncelleme Tarihi:

Ayşenin gözlüğü
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 1997 00:00

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Başıma gelenler!

Gün geçmiyor ki, bu ülkede yeni bir olay cereyan etmesin, ‘‘Hangi birinden söz etsem'' diye insan kafayı yemesin...

Parmakları klavyeye dokunan kişi, böyle diyorsa, bilin ki o gün için ne yazacağını bilmiyordur!

Benim gibi...

***

Aslında, Fahir Atakoğlu'nun konserinden söz edecektim.

O, her zaman farklı bir şey yapıyor diyecektim.

Bu sene de, bugüne kadar yaptıklarının tamamen dışına çıkıp seksen kişilik bir senfoni orkestrasıyla (CRR Senfoni Orkestrası ve Korosu) huzurlarımıza çıkacağını haber verecektim.

Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekleşecek konserin sponsoru, üç senedir olduğu gibi TURKCELL.

Anlaşılan, ikisi de birbirini bırakmayı düşünmüyor.

Herkesin birbirini yarı yolda bıraktığı, aldattığı günümüzde, sponsorunuzun size, sizin ona sıkı sıkıya bağlı olmanız göz yaşartıcı!

Konserin özelliği, Türkiye'de ilk defa açık havada gerçekleşen bir konserin kaydının yapılacak olması. Bu iş, dışarıda bile zor yapılıyor. Bu yüzden de Pazartesi akşamki konser için, yurtdışından ses mühendisleri getirtiliyor.

Aynı zamanda görüntü çekimi de yapılacak.

DVD yapılmak üzere çekilecek.

Nedir DVD?

Henüz Türkiye'de kullanılmaya başlanmadı.

Ama bazılarımız (benim gibi!) bu yenilikten haberdar.

Söz konusu, lazer diskin normal CD ebatında olanı. Ama üç katı fazla kayıt yapılanı, görüntüsü de en az iki kat daha iyi olanı...

Bütün bunlar sizi ilgilendirmeyebilir.

İlgilendirecek kısmı: Konserin kesinlikle izlemeye, dinlemeye değer olacağı. Ve yağmur yağsa bile iptal edilmeyeceği. Ben şimdiden yağmurun yağması için dua etmeye başladım bile. Ama meteoroloji, Pazartesi akşamı İstanbul'da yağmur beklenmediği söylüyor.

Halbuki ıslanarak konser seyretmek daha eğlenceli olurdu.

Tüm organizasyonu Turkuazcı arkadaşlar yaptı. Onlar, son üç aydır (yüzlerini bile görmedik) bunun için çalışıp, hazırlandı.

Bir de sürpriz sanatçı var...

Onun kim olduğunu yazmamam konusunda Namık tarafından sıkıca tembihlenmiş bulunuyorum. Ama sizden gizlim saklım olmadığı için yazıyorum: Nilüfer.

***

Başıma o kötü şey gelmeseydi...

Yazmaya değer bulduğum başka bir konu daha vardı. İstanbul'da yeni açılan iki yeni mekana değinecektim. Birincisi, Akaretler Evleri'nin ortasında 13 katlı bir binanın terasındaki, Vogue. Asansörle binanın en tepesine çıkıyorsunuz ve birden acayip bir mekanla karşılaşıyorsunuz. Biz, İstanbul'da pek de gökdelen tepesinde restoranlara alışık değilizdir de...

Konum ve manzara olağanüstü.

Geniş, boş bir daire havasında.

Tıkış tıkış değil, dekorasyon sizi boğmuyor.

Orada her şey püfür püfür...

Etrafı teras...

Ve siz tüm İstanbul'u kuş bakışı seyrediyorsunuz.

Tabii ki restoranın ortaklarından olan (işte bu da bir yenilik, müthiş bir kadın ahçıları var!) Ceren Büke'nin güzel yemekleri eşliğinde...

Vogue'nuın diğer ortakları ise Levent Büyükuğur ve Berk Ekşioğlu.

Yazmaya değer bulduğum ikinci bir mekan ise, Sunset Marine idi. Çubuklu'da Hayal Kahvesi'nin yanında açılan Sunset Marine'in, Ulus'taki Sunset'le, sahibinin aynı olması dışında, pek bir alakası yok.

Söz konusu olan, iki ayrı konsept.

Neden insanlar, ikisinin de başında ‘‘Sunset'' lafı var diye iki yerde de aynı mutfağın olduğunu düşünürler?

Ben nereden bileyim!

Ulus'taki Kaliforniya mutfağı, sözünü ettiğim yer ise tamamiyle deniz mahsulleri.

Yedikleriniz güzel, seyrettikleriniz, tabii ki hissettikleriniz de!

Deniz ayağınızın dibinde, ayağınızı uzatsanız suyun içinde...

Sahibi Barış Tansever. 67 doğumlu, yani pek bir genç, pek bir gelecek vaat ediyor. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi mezunu. Bir sürü yerde işletmeci olarak çalışmış, dört sene önce de Sunset Ulus'u açmış.

Şimdi ise, Sunset Marine ile yatıp, kalkıyor...

İki ayrı mekandan söz etmekle birlikte anlatmaya çalıştığım, söz konusu isimlerin yeni ve genç isimler olduğu.

Biz İstanbul gece hayatında hep aynı isimleri biliriz.

Ama artık onlar da yerlerini yavaş yavaş yenilere bırakıyor.

İşte Levent Büyükuğur da, Barış Tansever de o yenilerden sadece ikisi.

Onlar yeni...

Onlar sadece ismi sosyete diye tabir edilen insanlara hizmet etmeyi değil, kendileri gibi yeni jenerasyona hitap etmeyi seven insanlar.

Yeni damak zevki, ve yeni bir yaşam stili olan insanlar...

2000'li yılların İstanbul gecelerine onlar imzalarını atacak!

***

Bu yazı kupkuru bir yazı oldu.

Çünkü ben bunların hiçbirini yazmak istemiyordum.

Aslında yazı filan da yazmak istemiyorum.

Tek istediğim, ‘‘başıma gelenlerden sonra'' kafama şapkamı takıp evime gitmek!

Artık pazartesi akşamı konsere şapkamı takıp giderim.

Önümüzdeki bir ay boyunca da ne Vogue'a, ne de Sunset Marine'e gitme gibi bir niyetim yok.

Ne alakası var, iki yeri de çok seviyorum.

Sorun o değil, sorun ben artık kendimi sevmiyorum.

Çünkü saçlarımı kestirdim.

Ve kesinlikle bunalıma girdim!

Güzelim, lepiska saçlarım, kesildi.

Artık imajım-mimajım yok.

Ben maymun oldum.

En kısa zamanda izne çıkmayı düşünüyorum.

Yani bugün.

Bu izinden önce yazdığım son yazıdır.

Saçlarım uzayınca dönerim...

Bye...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!