Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ağzımla elim arasındaki uyum

AKLIMLA elim arasındaki bağlantı, ağzımla elim arasındaki bağlantıdan daha zayıf.

Üfff be ne cümle oldu!

Doğrusu, balıklı ellerimle böyle bir cümle kurabileceğimi aklımdan bile geçirmezdim ama oldu. Zaten benim anlatmak istediğim esas olarak, elimle ağzım arasındaki ilişki. Sizinkini bilemeyeceğim ama benim vakamda çok önemli. Az önceki halimi görmeliydiniz.

Tabağın üzerinde ızgara çinekoplar duruyor.

Boylu boyunca sere serpe uzanmışlar.

Dünya umurlarında değil.

Dördü yanyana.

Nasıl da güzeller.

O pırıl pırıl ışıldayan, simli elbiselerini hafif sıyırınca hiç de tombul sayılamayacak, hatta doksan altmış doksan süt beyazı tenleri ‘‘Beni ye’’ diyor. Hayııır! Bu kadar çabuk değil ‘‘Ön sevişmeye ne oldu?’’ diyerek üzerlerine biraz zeytinyağı döküyorum.

Restoranda kimse yok, öğle saatleri, tepede kış güneşi...

Tek başınayım.

Çalınmış mutluluk saatlerinden biri.

Çok azzzzz da limon.

Tuz tabii.

İşte çinekoplar hazır.

Ben de hazırlanıyorum.

Kollarımı sıyırdığımı söylemiş miydim?

* * *

Evet.

İnsanın en önemli duygularından biri dokunmak, ten teması.

Parmaklarım gidiyor, çinekoplardan birinin sırtını yavaşça okşuyor. Derken, hızlanıyorum, beş parmağımın arasına gelebilecek kadar iri bir parçayı koparıveriyorum.

Allahtan beni gören yok.

Nasıl kendimden geçtiğime tanık olan yok.

Ama ben kendimi biliyorum.

O balık etini biraz sonra ağzıma götüreceğim, damağımda çevireceğim. Bir kere daha ağzımla elim arasındaki uyuma şükredeceğim. Bir an kendimi hırsla balık parçalarını arka arka ağzıma atarken yakalıyorum. Müthiş bir eylem bu.

* * *

İtiraf etmeliyim ki, her zaman böyle olmuyor.

Bir kere her yiyeceği insan aynı şehvetle mideye indiremiyor.

Suşi de oluyor, çiğ oldukları için midir acaba, o küp küp güzelim şeylere dokunmak, kavramak ve ağzıma atmak çok hoşuma gidiyor. Ama önce kokluyorum. Ağzıma atacağım herşeyi önce kokluyorum, bizim ailede varmış bu hastalık, ablam da öyle, kardeşim de.

Sonra kabuklu deniz mahsülleri mesela.

Bırakın beni...

Kaybedeyim kendimi onlarla!

Kestane şekeri mesela.

Havyar mesela.

Kimsenin görmediği, beni ayıplayamayacağı, benim utanmayacağım her yer ve her anda, bu tür yiyeceklerle arama herhangi bir aracı sokmak istemiyorum. Üzerinize afiyet biraz vahşileşiyorum. Aklım devreden çıkıyor. İçgüdülerimle başbaşa kalıyorum. Onlara dokunmak, onları hissetmek, onları mıncıklamak, kokmak ve sonunda yemek beni acayip baştan çıkartıyor.

* * *

Bu yaşadıklarımdan şöyle bir sonuç çıkartıyorum:

İnsanın eliyle ağzı arasında bazen yakaladığı spontane uyumu, bilinçli bir şekilde aklıyla eli arasında gerçekleştirebilmesi mümkün değil. Yazı yazarken mesela. Bazen aklının hızına elin, bazen de elinin hızına aklın yetişemiyor. Her iki durumda insana sorun çıkartıyor. Huzursuz hissediyorsun. Şöyle bir duygu kalıyor içinde: Düşüdüklerimin tamamını yansıtamadım. Oysa çinekop yerken öyle bir sorunum yok. Elimle ağzım arasındaki uyum şahane, çünkü bilinç dışı ve ortada aracı yok. Çatalı, bıçağı, kaşığı kastediyorum.

Oysa şu anda balıklı parmaklarımın arasında, garsondan ödünç istediğim bir kalem var. Ama uyum yok. Aklımla elim arasındaki uyum kaybolmuş durumda. Yoksa ben daha çok uzatırdım bu yazıyı. Acayip cümleler kurardım. Ama ne yazık ki insan ağzıyla yazı yazamıyor!

* * *

Aslında bu bir ilişki biçimi.

Benim çinekoplarla kurduğum ilişki doğrudan.

Sizin bu yazıyla kurduğunuz ilişki dolaylı.

Şunu demek istiyorum:

Bir gün, bu gazetede okuyacağınız yazı, balık kokuyor olabilecek, burnunuza yazının yazıldığı Bebek sahilinin kesif iyot kokusu geliyor olabilecek. Belki o zaman gazetelerdeki yazılar daha sahici daha doğrudan anlaşılabilir hale gelebilecek.

Şu anda yine aynı şey oldu.

Kafamda canlanan imgeyi elim bütün boyutlarıyla kavrayamadı.

Düşündüğüm şeyi sizin kafanızda yeteri kadar canlandıramadım.

Ama inanın önemli bir şeyden söz ediyorum.

Dünya sanallaştıkça, bir şeylerin sahici olduğuna inandırmak için bir gün kokulu gazeteler çıkacak karşınıza, hiç değilse kokulu internet sayfalarıyla karşı karşıya kalacağız. Ve bir gün benim balığı nasıl şehvetle yediğimi anlattığım bir yazıyı, siz okurken, görüntü görüntü canlandırabileceksiniz.

Buna da gelecek diyorlar.

Izgara karideslerim de birazdan gelecek!

Yazarın Tüm Yazıları